Hayat Şarkısı: Bir şans daha olsa..

Hayat Şarkısı: Bir şans daha olsa..
Onur Ünlü’nün "Ah Muhsin Ünlü" mahlasıyla yazdığı şiirlerden birinde geçer şu dizeler:

“Ben bu çağdan bir kere de şerefimle geçeceğim,
Lazım gelen gülleri göğsüme gömmüştüm.”

Şairin zihninden geçenleri tahmin etmek güç, hatta imkânsız. Ama Salı akşamı yaşananlar bu dizenin bana hissettirdiğinin tam karşılığı idi. Hem Hayat Şarkısı’nın kurgu dünyasında hem de son zamanlarda sıklıkla kurgu bir dünya olmasını dilediğim şu canına yandığım gezegende, o gezegendeki bir nokta olan ülkemde yaşananlar. Bu çağdan, bu hayattan hatta bu andan bir kez daha geçecek olsam / olsak diye düşündürür bana hep ilk cümle. Ve cümlenin sonundaki o kendinden emin söylem (şerefimle geçeceğim) bir kez daha ortaya koyar bence, kısır döngüsü içinde çırpınan insanoğlunun acizliğini.

Bu hayattan bir kez daha geçecek olsak neler neler yapmazdık değil mi, bugüne kadar yaptığımız? Ya da neler neler yapardık, bugüne kadar yapmadığımız? Tüm yaşadıklarımıza ihanet ederek ve daha iyisi olacağını umut ederek hep bir şansın daha peşinden gidiyoruz pişmanlıklarımızla karşılaştığımızda. Her keşke deyişimiz bir şans daha dilediğimizi anlatıyor içten içe. Hülya da pişmanlıkların içinde uzun zamandır.

Neydi Hülya’yı pişmanlıklara sürükleyen? Hatırlayalım, içinde olmayı hayal ettiği dünyayı beklerken ne kadar hırslı ne kadar katıydı. Önce bu katılığından kurtulmaya başladı. Hayaline kavuştukça yumuşamaya başladı. Zaten tüm derdi aile olan Hülya, Cevher ailesinde gördüğü, belki hayalindekinden de sıcak ilgi ile karşılanınca kazanma hırsının yerini kaybetme ürkekliği almaya başladı. Özellikle Berlin’den İstanbul’a dönüş bu anlamda çok önemli bir eşiktir Hülya için. Kendini bulması hatta Kerim’e gerçekten âşık olmaya başlaması o eşikten geçtikten sonra olur. O zamana kadar ablasının odasına Kaya’yı yollayıp ikisini babalarına bastırmaktan çekinmeyen Hülya katılığı vardır üstünde.

Yeni yeni daha iyi anladığımız şekilde, Cem yüzünden büründüğü zırhın katılığı, çocuksu inadı ve hırçınlığıyla birleşince ortaya çıkan yeni Hülya idi izlediğimiz bu hikâyenin başında. Sonra Mehmet ile Bayram babası, Süheyla annesi ve Hüseyin abisi ile kendine dönebilmeyi başarabildi. Adeta bir Cevher ailesi mucizesiydi. En son Kerim geldi ve son kaleyi de zapt etti. Ve Hülya o eski zırhından sıyrıldı. Artık o katı halini koruyamıyordu. Kerim’in onu bir bakışta okumasından yakınmıştı hatta Mahir’e. Mahir de “sen gardını indirdin de ondan” demişti. Bu yüzden ben Berlin’deki Hülya ile İstanbul’daki Hülya arasında büyük farklar görüyorum. Aslında Berlin’deki Hülya’da da bugüne dair ipuçları görmüştük. Çünkü özünde hala aynı – bildiğimiz- çocuk Hülya o. Ve saklanması imkânsız çocuk yüreğinin devreye girdiğini Filiz’e hamileliği boyunca gerçek bir şefkatle yaklaştığı zamanlarda gördük aslında.
 
Filiz’in kapısında ağlayarak yalvaran Hülya.

Filiz’e masaj yaptığı, onunla doğum egzersizleri yaptığı, doktor kontrollerini takip ettiği sahneleri hatırlayın. Ben tüm o süreçte Hülya’nın Filiz’in hamileliği ilgili tutumunun samimiyetine gönülden inanmıştım. Hatta biraz da şaşırarak… Belki de kendi hamileliğinde özlemini çektiği şeyleri elinden geldiğince vermeye çalıştı. Sonuçta Filiz de Hülya gibi tüm hamileliğini bebeğinin babası olmadan geçirdi. Ve Hülya ta o zamanlardan yüreğinde büyüttü Mehmet’in sevgisini. Berlin’deki Hülya’da beni şaşırtan asıl şey ise Aylin planını hayata koymak üzereyken yaşadığı pişmanlık ve son anda vazgeçme teşebbüsü olmuştu. Ablası için planladığının yanında bu bir boy daha az insafsızlık taşıyordu ne de olsa.

Belki de ilk olayla babasının ölümüne sebep olması onu bu sefer olabilecekler konusunda daha öngörülü ya da vicdanlı olmaya itmişti. Ve ben o günkü pişmanlığının bugün bizim için önemli bir detay olduğuna inanıyorum. Elbette eğer plan olduğu gibi ortaya çıkmışsa, bu pişmanlık kimsenin gözünde gerçek ve geçerli sayılmayacaktır. Ama Hülya için çok önemli bir kavrayışa neden olacağını düşünüyorum. Bu çağdan bir kere daha geçecek olma ihtimali ile ilgili söylemini derinden sarsacak bir kavrayış. Çünkü önce şunu sormak lazım: Her durumda bir kez daha geçmek ister mi insan o andan daha doğrusu cesaret edebilir mi?

Çünkü bazen de pes ederiz. Bir şans daha isteme gücümüz kalmaz. Keşke demenin faydasızlığı tüm soğukluğuyla dikilir karşınıza. Peki, bizim bildiğimiz Hülya pes eder mi? Evet, eder.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER