Sarma dolmaya yeni soluk getirdiniz. Tebrikler! Koskoca Signor İplikçi tontiş parmaklarıyla dolmalar da sararmış, aman da aman. Yarım kaldı ama neeyse. ^^ Çin yemeği yiyip de sohbet eden DefÖm’ler de candır. Onlar da en az dolma saran Ömer İplikçiler kadar tatlıdır. Ama… Neden bu Ömer İplikçi’nin hiçbir falsosu yok? En utandığı anı bile öğrenemedik. Herkesin, ama herkesin hayatında çok utandığı bir an olmuştur. Neden hatırlayamıyor? Ya da Defne neden biraz daha ısrar edip lafı ağzından almıyor da hemen ‘’Mesela benimki…’’ diye kendini anlatmaya başlıyor. Biz Defne’nin zaten bir sürü ‘defo’sunu biliyoruz. Defne’yi çok iyi tanıyoruz. Ama Ömer… Mesela hep aklıma takılan bir şey var. Ömer neden hep annesi etrafında yoğunlaşıyor? Tamam, hastalıktan diyebiliriz. Erkek çocukları anneye düşkün olur da diyebiliriz ama bana başka bir sebebi var gibi hissettiriyor. Bu yaşına gelmiş, hala annesini bazı anlarda yanında istediğini söylüyor ki bence çok normal. Burada hiçbir sorun yok. Ama mesela, neden annesinin ölüm yıldönümünde işe gitmiyor da babasının ölüm yıldönümünün bahsi dahi geçmiyor? Baba da çok feci ölmüş. O da yazık olmuş, eğer olay yazık olmaksa. Demem o ki Ömer’e dair bilmediğimiz çok şey var. Buna rağmen hala Defne’nin çevresinde dönüyor oluşumuz garip. Eğer ikinci sezona saklanıyorsa bu bahsettiklerim, tamam ben beklerim. Ama yine de Ömer hayatının en utanç verici anını hatırlayabilir ve biz de ‘’Tamam ya, bu adam o kadar ütopik değilmiş işte bak.’’ diyebilirdik. Bunu dememiz Ömer’i alçaltmazdı. Aksine belki biraz daha bizi ona yaklaştırırdı diye düşünüyorum. Biraz karakter karakter gidiyorum bu sefer, farkındayım. Bırakalım nasıl akıyorsa öyle olsun. ^^
Necmi’ye deli oluyorum. Bana göre bu hikâyede eğer Defne sırrı asla söylemeyecekse Ömer’in bunu Necmi’den duyması en mantıklısı. Çünkü o amca. Ömer’in başında baba gibi… Gerçi o da tartışılır, kendisinin ani evriminden önce Ömer’e ne kadar amcalık yaptığına dair kesin bir kanıya varamıyorum. Madem bu kadar amcasın, babasın, bu sırrı Defne’ye bile bırakmadan sen söylemelisin. Çünkü bir yerde bu işi senin eşin başlattı. Defne zaruriyetten kabul etti. Neriman asla söylemeyeceğine göre bu yük senin omuzlarında Necmi. Köşk için yaptıklarınızı Ömer’e sen anlatmalısın. Çünkü ortada bir ayıp varsa bunu sen ve sevgili eşin yaptı. Benimle aynı fikirde olmayanlar olabilir tabii ama ben kabahatin Nöro-Necmi-Sinan üçlüsünde olduğunu düşünüyorum. Defne zorundaydı. Koriş’i değerlendirmeye almıyorum bile, çünkü o Koriş işte. Drama neredeyse o da orada ki Koriş’in oyunu sonradan öğrenip neredeyse Hakk’a yürüdüğü sahneyi de unutmayalım derim. ;)
Sinan’a kızıyorum mesela. Yasemin’e kavuşmak(?) için kardeşini bu şekilde harcamış olması kanıma dokunuyor. Sonuçta bu ayarlanan kız Defne’nin tam tersi, çok kötü kalpli, kötü niyetli, gözü açık biri de olabilirdi. Sonuçta Neriman’ın Ömer’i ne kadar iyi(!) tanıdığı da ortada. Ömer şunları şunları yapan kadınları hiiç sevmez, asla sevmez dediği ne varsa Defne yaptı. Sonuç herkesin bildiği üzere masallara ilham olacak kıvamdaki DefÖm aşkı. Durum böyle olunca ve Sinan da muradına bir şekilde ermiş olunca diyorum ki neden hala söylemiyorsun Sinoş? Tüm sır bilicilere (Bunu sevdim. ^^) sesleniyorum. Onu kaybetmekten korkarken aslında her geçen saniye duyduğunda vereceği tepkiyi biraz daha arttırıyorsunuz. Ve bu artış Şebnem-Alp olayından ve oradaki tutumunuzdan sonra matematiksel olarak üstel fonksiyonla ifade edilebilecek seviyeye geldi. Buna da ayrıca tebrikler! Ben olsam ne yapardım diye düşündüğümde de en acilinden itiraf edeceğim cevabını veriyorum kendime. O yüzden üzgünüm sır biliciler, oyum size değil.
Yazı devam ediyor..