Bu zamana kadar Ömer ile Elif aşkından, Arda ile
Pelo’nun ilişkisinden konuştuk ama Nilüfer ile Metin aşkına bakmazsak bu hikâye
yarım kalır. Başlarken söyleyeyim ben bu aşka karşı mesafeliyim ama bu onları
anlamaya çalışmama engel olmamalı diye düşündüğümden Nilüfer-Metin (NilMet)
aşkını masaya yatırdım.
Bazen sadece bir yabancı anlar bizi.
Nilüfer ve Metin bir yap-boz'un kayıp iki parçasıymış
da birbirlerini bulunca tam olmuşlar gibi. Ama yap-boz'u tamamlayıp bir adım geri
gidip bütüne baktığımızda hep o birleşme çizgilerini görürüz.
O çizgiler bize bütün resmin her an nasıl bozulabileceğini hatırlatır. Nilüfer
ve Metin aşkı tam da böyle. Korkunç bir ortamın içerisinde birbirlerini bulup,
tam hissetseler de o paylaşım çizgileri, bir sınır gibi hala gözümüzün önünde. Aşkları
tutkulu bile olsa hala zihnimizin bir köşesinde bu aşkın sınırları olduğu
gerçeği duruyor.
Ben seninim,sen de benim.
Nilüfer,
Metin’den önce 'gerçek' hayatı görmeden yaşayan, kendi ortamında, kendine benzeyen insanlarla vakit geçiren bir kadındı Tam bir küçük Prenses. İstediğini almış,
sıkıldığını atmış. Ailesi dışında bağlandığı pek bir şey yok. Metin’den önce aşk
en fazla bir parfüm adı olarak hayatında var olmuş. Hayatındaki en önemli erkek
babası. Babası bir masal kahramanı onun için. Bu nedenle babası ölünce içinde
yaşadığı masal da kötü sonla bitmiş gibi oldu. Nereye tutunacağını bilemedi.
Sanki dipsiz bir kuyuda sürekli düşüyormuş gibi. Ta ki o karanlıktan Metin onu
kaçırarak kendi dünyasına çekene kadar.
Sevdiğinin kalp atışlarından başka bir şey duyamazsın bazen.
Metin'in dünyasında doğrular, samanlıkta iğne gibi.
Evet, Metin onu kaçırdığında çok kötü çakıldı
Nilüfer. Kendi bildiği hayattan çok farklı bir hayatın içine girdi. Kendi
istedikleri yerine başkalarının isteklerini yapmak zorunda kaldı. Bu ortam
içinde ister Stockholm Sendromu deyin ister bir yabancıda kendini bulmak deyin,
Nilüfer Metin’de bir şeyler gördü. Özellikle de Metin onu tecavüzden kurtarınca.
Nilüfer bambaşka bir kahramanla karşılaştı. Babası iyilik meleği bir kahraman
iken onun için, Metin kara bir melek olmasına rağmen onun yeni kahramanı oldu. Bunu,
Metin’in “Neden Mert değil de ben?” sorusuna verdiği yanıttan da anlıyoruz:
“Babam benim tek kahramanımdı o ölünce kahramanımı da kaybetmiştim ama seni
buldum. Artık benim kahramanım sensin.”
Bana da böyle baksa Nilüfer ben de aşık olurum.
Metin küçük bir çocukken hayatın en acı gerçeği ile
tanışmış bir insan. Kötülüğün içinde Hades’in çırağı gibi büyütülmüş. Babası
annesine tecavüz etmiş yetmemiş dilini kesmiş. Bu çocuk büyüyünce Dexter olmaz da ne olur? Metin’in içinde
şefkat eksik kalmış. Babası büyürken başını okşamamış, kestiği insan uzuvları ile
nasıl balık tutulur onu öğretmiş. Metin’in bildiği tek sevgi var anne sevgisi.
Nilüfer’le karşılaştığında ise Nilüfer’in gözlerinde korkunun ardına saklanmış
şefkati gördü. Hayatı boyunca kendini babasına kanıtlamaya çalışıp aferin almak
isteyen o küçük oğlan, Nilüfer’in gözlerinde minneti gördü.
İki dünyada da birbirlerinin oldular.
Hayatındaki her şey babası tarafından kontrol edilen
bir adam olarak, hayatına yeni girmiş bu duyguya alışması kolay olmadı. Nilüfer’i
en iyi bildiği yolla sevmeyi denedi: ona hükmederek. Bu nedenle onu videoya
çekti, yine aynı sebeple Mert’le gördü diye ona şiddet uyguladı (Tüm bunlar
şiddeti haklı çıkarmaz. Ne olursa olsun hiçbir insana yapılacak bir şey
olmamalı şiddet). Zamanında babasının annesine yaptığını Nilüfer’e yaptığını
anladığında, başka bir deyişle hayatında en nefret ettiği insana benzemeye
başladığını fark ettiğinde, kendini Nilüfer’e ispat etmeye çalıştı. Nilüfer’in
sevgisini hak ettiğini hem kendine hem Nilüfer’e kanıtlamaya uğraştı. Ancak
yine bildiği tek yolla bunu yaptı. Nilüfer’i ölene kadar kendine bağlayacak
dini nikâhla evlenmeyi teklif etti. Nilüfer’in hayatındaki her şey olmak
istedi: ailesi, kocası, kahramanı...
Metin aşık olunca,içinden sürprizler çıkan bir aşk çeşmesi oldu.
Biz ekranın öte tarafında, başlarken bahsettiğim o
birleşme çizgilerini görüyoruz ve iki farklı hayatın nikâhla bağlansa da hala sınırları
olduğunu fark ediyoruz. Şuana kadar Nilüfer ve Metin iki farklı kültür, iki
farklı hayat tarzına rağmen her koşulda birbirlerini buldular. Ancak ikisinin de
geçmişten taşıdıkları yükleri var. Nilüfer’in hayatında Elif var, Metin’in
hayatında Elif’e ve Sibel’e yaptıkları var. Nilüfer de Metin de şaşkınlar ve bu
şaşkınlıkları onların gözünü kamaştırmış durumda. Şuanda sadece anı yaşıyorlar.
Geleceğe dair planlar yapıyor olsalar da gelecek için oturup, yalansız,
karşılıklı konuşmadılar. Her ikisi de birbirlerine söylemedikleri sırlarını
öğrendikçe, kalplerinde bir yara açılıyor. Aşklarına tutku ile bağlı olsalar da
hayatın gerçekleri ile yüzleşmek zorundalar. Aynı yolda devam edebilmek için
ikisinin de geçmişi sıfırlayıp, yeni bir başlangıç yapması şart.
İkili arasındaki tutku ekranın öte tarafından bile hissediliyor. Umarım, ikili bu aşkın alevi içerisinde kavrulmazlar ve sırları tek tek dökülürken aralarındaki mesafeler artmaz. Mutlu bir sonları olur.