The 100 dün
geceki bölümüyle 3. sezonu bitirdi. Sezon boyunca devam eden "Işık Şehri"
bilmecesi de sezon finaliyle birlikte çözüme kavuştu. İşin doğrusu öylesine
bitmek bilmez bir hale dönüşmüştü ki bir ara umutsuzca dizinin tamamen Işık
Şehri’ne taşınıp orada devam edeceğini düşünmeye başlamıştım.
Dün geceki
sezon finalinin asıl sürprizi ise ölerek dünyanın dört bir yanındaki hayranlarını
yasa boğan Lexa’nın bir kez daha dizide arz-ı endam etmesiydi. Sezonun ortasında
aniden öldüğünde vedalaşamamış gibiydik, bu yüzden her bölümü bir yanımız eksik
izledik. Yapım şimdi Lexa’ya hem Clarke’la hem de bizimle vedalaşma fırsatı
verdi. İşin doğrusu o sahnenin bitmemesi için bir ara sahneyi durdurup öylece
baktım.
Lexa’nın
öldüğü ve Ontari’nin bütün kötücüllüğüyle Heda olmaya giriştiği günden beri
herkes bu iş için en uygun kişinin Clarke olacağını söylüyordu. Birkaç
arkadaşımdan Heda’lığın Octavia’ya yakışacağını da duydum ama benim fikrime
göre Octavia’nın bambaşka bir yolu var ve bu yolda onun tamamen kendisiyle baş
başa kalması gerekiyor.
Bir ara
senaristler Luna’yı attı ortaya Heda’lık için. Hatta uzunca süre adını zikredip
kendisini göstermeyince beklenti yükseldi. Herkes ikinci bir Lexa karizması
beklemeye başladı. Ancak zaten, Luna savaşmayı ve yönetmeyi tercih etmediği
için yıllar önce Trikru (Ağaç Halkı) arasından ayrılmıştı. Şimdi yönetmeyi ve
savaşmayı reddetmesinden daha doğal bir şey olamazdı.
Becca tatlısın aslında^^^
3.sezon
boyunca Becca ile Alie’nin savaşını izledik. Yapay zekâ ile onun yaratıcısının
mücadelesini…
Lexa’nın ve
Lincoln’un ölümünden sonra diziden kopma noktasına gelenler ki onlardan biri de
benim, hep aynı soru işaretinin ittirmesiyle devam ettik sezona: Işık Şehri?
Işık
Şehri’nin ve yapay zeka A.L.I.E’nin hikâyesinin diziyi zirveye taşıma ihtimali
de vardı, onu Revolution’un kaderine terk etme, yani batırma ihtimali de vardı.
Revolution da benzer bir konuyla; yani nükleer füzelerin dünyayı neredeyse yok
ettiği ve geriye ilkel dönemlere dönmüş bir insanoğlu bıraktığı bir hikâyeyle
başlamış ancak ikinci sezondaki bilim kurgu ile fantastik kurgu arasındaki ince
çizgiyi tutturamayan senaryo yüzünden yayından kalkmıştı.
Dizi, Kass
Morgan’ın aynı isimli roman üçlemesinden uyarlama olduğu ve Kass Morgan
romanı sağlam temeller üzerine kurduğu için dizinin afallama ihtimali yoktu
ancak biz bir ara şüphelenmedik değil.
Dünyayı
yeniden dizayn etme misyonuyla hazırlanan yapay zeka A.L.I.E’nin bunu hiçbir
etik değer tanımadan sadece fazlalık olarak gördüğü insanları yok etme üzerine
kurulu bir planla gerçekleştirme çabaları ve bu uğurda insanları Işık Şehri’ne
taşıma projesi bölümün aynı zamanda sezonun sonunda başarılı bir
Clarke-Lexa-Raven ortaklığıyla engellendi. Octavia’nın sezon finalinde olayın
dışında kalmasının sebebi ise Lincoln’ün infazının intikamını alacak olmasıydı.
Onun olayı bambaşkaydı.
Senaristler
bunca zaman Ontari’yi neden hayatta tuttukları sorusuna güzel bir cevap
verdiler; ölümle cebelleşen Ontari’nin kanı ile Clarke’ın kanı transfüzyon
edilecekti. Dizinin bomba karakteri Murphy’nin Ontari’nin kalbini, -evet göğsünü
değil, bizzat kalbini- eline alıp kan akışını hızlandırma çabaları son derece
etkileyiciydi. Bir çeşit açık kalp ameliyatı izledik diyebiliriz.
Yazı devam ediyor..