Ayrıca fark ettiniz mi bilmiyorum Defne yine kendi
olduğunda bu sözleri duymaya hak kazanmıştı. 6. bölümden bu yana Neriman’ın
“Sen kim, Ömer kim. Ömer benim yarattığım Defne’ye âşık oldu.” sözleri ne
olursa olsun her zaman Defne’nin beyninde arka fonda durdu. O aslında hep kendi
gibi olmuş olmasına rağmen, oyunun bir parçası olmasını kendine
yediremediğinden bu sözlerin gerçek olduğunu sandı. Oysaki Ömer’in Defne’ye âşık
olmasının en büyük nedenlerinden biri kendi olması değil miydi? Ömer’in
hayatındaki diğer tüm kadınlardan çok ama çok farklıydı. Düşündükleri
söylemekten çekinmemesi, herkese yardım etme arzusu, konu sevdikleri olduğu
zaman içinden çıkardığı savaşçı ruh, utangaçlığı, sakarlığı ...vs. bu liste
böyle uzayıp gider. Kıyafetleri belki Neriman’ın seçtiği kostümlerdi ama
hareketleri hiçbir zaman onun verdiği öğütler doğrultusunda olmamıştı. Ama işte
suçluluk duygusu ve etrafındaki insanlar yüzünden Defne bunu hiçbir zaman
görememişti. Gallo’nun gelmesi ise tuz biber oldu tüm bunlara ve Defne bir anda
kıskançlık tripleriyle klasik kadın tiplemesine büründü.
Bu arada yanlış anlamayın Defne’nin yaptığı her şeyi
onaylıyorum. Acı çekiyor ve korkuyor bunu da gören kimse yok. Tek istediği
birkaç ikna edici söz duymak ve sadece sözlerde değil davranışlarda da bunu
hissetmek. Öyle çok büyük beklentileri yok ki Defne’nin. Pahalı arabalar, kırmızı
güllerle süslenmiş otel odaları, abartılı hayatlar, dünya âleme magazincilerin
önünde ilan edilen ilişkiler... Tek arzusu sevdiği erkekle evlerinin kapısını
kapatıp tatlış tatlış bir hayat yaşamak. Ancak onların aşkını görmesine rağmen
umut besleyen bir Gallo, kendisini tehdit eden Tranba ve sürekli kafasında
dolaşan Neriman ile Sude işte buna engel oluyor. Üstüne bir de Gallo’nun
duygularını fark etmeyen bir Ömer eklendiğinde kıskançlık krizlerinin ortaya
çıkması normal. Hak etmişti. Evet, kendisi çok net biri olduğundan Defne’nin
daha doğrusu kadınların bu komplike düşünce yapısını anlamakta zorlanıyor. Onu
da anlıyorum. Kesinlikle suçlamıyorum. Nasıl birçok şeyde “Defne işte.” diyorsam,
o da bir şey yaptığında “Ömer işte.” diyorum. Ama işte ikisi de kendine has
insanlar olduğu için normalde işe yarayan bu klasik kıskançlık tripleri Ömer
İplikçi’de pek tutmadı. Defne ilk kez Neriman’ın kendisine verdiği öğütlerden
birini dinleyip trip atmaya çalışmıştı. Arabadaki o kendini gülmemek için zor
tuttuğu hallere mi güleyim, teyzenin söylediği sözleri kendine göre yorumladığına
mı, resepsiyondaki adamı “Topal” diye düzeltmesine mi, odada Ömer ile birlikte
olmak isterken tutmasına mı, yoksa Feryal’in telefonuyla tuvalete kitlemesine
mi? O daha çabalasın dursun kendi kendine... Sonuç? Hepimizin de gördüğü gibi
odada tek başına kalakalmak. O da en iyi bildiği şeyi yaptı ve kendi oldu. Kendinden
emin, güçlü ve savaşçı Defne! Aynen Neriman’ın oyuna dâhil olmadan önceki
günler gibi... Ve sevdiği adamın yanına gitti.
Gallo’yu kıskandığını belli etmeden, onu överek bir
yandan da Passionis’i asıl değerli yapanın Gallo değil Ömer İplikçi olduğunun
altını çizerek, üstelik kendisini de hor görmeyip yetenekli biri olduğunu
söylemekten çekinmeyerek hepimizi kendine bir kere daha hayran bıraktı. Ömer’in
etrafındaki onlarca şımarık kadından biri olmaktan çıkmış erkeğinin yanında
gururla taşıyabileceği Defne Topal’a geri dönmüştü. Belki de Defne’nin benim
anlayabildiğim ama başta Ömer olmak üzere birçok kişinin anlayamadığı o çocuksu
hareketleriydi Ömer’in bir türlü kendini hazır hissetmeyip dünya âleme
evlendiği kadının kim olduğunu duyurmasını engelleyen. Ne zaman ki Defne onları
yapmayı bırakmış ve Defne Topal olmuştu, işte o zaman duymayı arzuladığı sözler
Ömer’in ağzından dökülmüştü. Birbirlerini bir puzzle gibi tamamlayan
özellikleriyle onlar birlikte şahaneydi! Defne’nin konuşmalarını dinlerken
Ömer’in yüzünde beliren o gururlu ifade, Reha’ya söylediği sözler, ardından
Defne’nin kulağına fısıldadıkları ve kalkarken elini tutma şekliyle onlar bir
kere daha kanıtlamışlardı bunu bizlere!
Size yazımın girişinde de dedim ya, Defne o anda bulmuştu
yorgun ruhunu dinlendirecek diğer ruhu. O anda bence tam olarak inanmıştı
Ömer’in duygularına ve âşık olduğu kadının Neriman’ın yarattığı Defne değil,
Ömer’in soyadını özellikle vurguladığı asıl Defne Topal olduğuna... Ve bu
rahatlamayla birlikte dönüş yolunda ilk kez yaşanmışlar ya da yarım kalanlar
değil; yepyeni ve birlikte bir hayat konuşulmuştu.
DEFNE: Senle olmaktan mutluyum ki, hayatımda daha önce bu
kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum.
ÖMER: Dur bakalım daha yeni başlıyoruz.
DEFNE: Yeni bir hayat diyorsun.
ÖMER: Daha keşfedeceğimiz bir sürü şeyimiz var. Önce
birbirimizi, sonra hayatı, yaşanmamış duyguları, yaşanmamış zamanı. Hepsini
birlikte yaşayacağız, tadını çıkara çıkara...
DEFNE: Bana söz ver. Ne olursun olsun elimi
bırakmayacaksın.
ÖMER: Söz. Ne olursa olsun!
Ben de o an bir kere daha emin oldum, artık herkesin
korktuğu o oyun gerçeğinin Defne ile Ömer’in arasına girmeyeceğine. Hani bir
dikenli sır topu vardı ya işte onun dikenleri her geçen gün güçlenen aşklarıyla
birlikte eriyip gidiyordu. Bir gün gerçek ortaya çıktığında o dikenler,
Defne’ye batmayacaktı. Ömer ortada bir gün ortaya çıkacak ve tüm bildiklerini
yok edecek bir sır olduğunu bile bile Defne’ye “Söz, ne olursa olsun!” demişti.
Artık acı çekme dönemi sona ermişti. Defne de, Ömer de
kendilerine düşen acıları hem hayata hem de ilişkilerine dair peşinen
çekmişlerdi. Kapkaranlık bir yolda ayrı ayrı yürüyen iki yalnız ruh, artık
birbirleri için hiç olmadıkları kadar hazırlar. Görünüşe göre o masada Ömer de
bunu fark etmişti ki, eve gittiğinde Defne’nin 4. bölümde ilk kez Ömer’den
hoşlandığını fark etmesine neden olan ve hepimizin uzun zamandır beklediği o aile
yadigârı yüzüğü ortaya çıkarmıştı:
“Bu yüzük bir daha hiç çıkmasın, bir daha hiç
tartışmayalım. Kim ne derse desin üzmeyelim, kırmayalım. Birlikte aynı yolda,
aynı yere yürüyelim artık.”
Ve Defne ile birlikte benim de masada yarım kalan
gözyaşlarım gülümseme eşliğinde akmaya başladı. Ne kadar anlamlı sözlerdi o
anda dile gelen... Herkes belki çok büyük hayaller kurmuştu o sahne için ama
benim için tam olması gerektiği gibiydi. Zaten bu evlenme tekliflerinde aşırıya
kaçıp abartılı şeyler yapanlardan da hoşlanmam. Defne ile Ömer’e ise zaten
öylesi yakışmazdı. Abartıdan uzak, doğal ve içtendi. İkisinin sahnedeki
tepkileri gibi... Elçin Sangu adeta rol yapmıyordu, âşık olduğu erkekten
evlenme teklifi alan her kadın gibi içtendi.
Defne ile birlikte renklenen o bahçede sonsuz aşklarının
ilk yıldızı gecenin karanlığında hem bizlerin hem de onların kalbini
aydınlatmıştı. Uyuyan prenses uykusundan uyanmıştı.
Artık Defne ile Ömer’in iki kişi olma zamanıydı.
Her şeye karşı el ele yürümenin ve birlikte yeni dünyalar
keşfetmenin. Bize de burada düşen otelin kapısında karşılaştıkları teyze gibi
“Allah tamamını erdirsin. Maşallah, maşallah ne de güzelsiniz öyle; Allah
nazarlardan saklasın! Birbirinizin kıymetini bilin.” demek. Tabii ki mahallede
güzel bir isteme gecesi görmek ise en büyük hakkımız! İtiraf edeyim Sinyor
İplikçi’yi mahallede görmeyi pek seviyorum.
Yazı devam ediyor..