Rastlantının böylesi: Aşk!

41. bölümde izlediğim Ömer’de bırakın kafa karışıklığını bu olayı bizim kadar gözünde büyüttüğüne dair bile bir işaret almadım. Evet, haklı olarak ilk başta şaşırttı. Ancak sonra Cihangir’de Gallo ile konuşurken, sonra eve döndüğünde Defne’ye konuşmalarını anlatırken, Sinan ile Defne’nin kıskançlığından bahsederken bile bu kozmik rastlantının çok önemsiz bir şey olduğunu bana hissettirdi. Gallo “Peki biz şimdi ne olacağız” deyince anlamadı. Sadece teşekkür etti geçti, “arkadaşız” dedi. Hatta dikkat edin bunu yaparken tüm sahnede güneş gözlüğüyle duran Ömer bakışlarının da aynı şeyi söylediğini bizlere hissettirmek adına gözlüğünü çıkardı.

Defne’ye anlatırken “hakikaten oymuş” derken ki Ömer’in bakışlarına bakın daha sonra... Resmen “Evet ya ne garip, teşekkür ettim rahatladım. Hadi biz Gallo gibi gereksiz birini bırakalım da seni çok özledi akşamın tadını çıkaralım” diyordu. Ancak en iyi tabii ki Sinan ile konuşurken hissettirdi. Sinan zavallım orada bu olayın ne kadar acayip bir şey olduğunu anlamaya çalışırken, Ömer’in aklındaki tek şey tatlı Defne’siydi... Sinan her Gallo’ya dair bir şey sorduğunda “ne bitmemiş” “ne diyorsun” gibi cümleler kurdu. İşte Defne hayata dair ne kadar acemiyse aslında Ömer de öyleydi.
 
Defne mahallede her şeyden uzak kendi hayatını yaşarken oyun ile birlikte ilk defa masalın kötü karakteriyle tanıştı. Daha sonra da aşkla... Aşk için savaşmayı öğrendi. Sevdiği uğruna birçok şey yapabilmeyi, acı çekmeyi bile. Ve şimdi aşkın gücünü anlaması gerekiyor. İşte bu noktada aslında romantik bir prens gibi görünen aslında ilişkiler konusunda en az Defne kadar acemi olan Ömer devreye giriyor. Onlar bu hikâyede birlikte olgunlaşıyor. Düşüp kalkarak birlikte hayatı öğreniyorlar. Artık nasıl kaçmayan ve düşüncelerini hiç çekinmeden söyleyen bir Defne varsa, bundan sonra da hislerini söyleyen ve oldukça komplike yaratıklar olan kadınları daha iyi anlayan bir Ömer göreceğimize şüphe yok. Ömer, Defne’nin kıskançlıklarına anlam veremeyerek aslında “kadın ruhundan anlamıyor” diyen Gallo’yu haklı çıkarmıştı. Sevmesini çok iyi bilen bu şahane adam, insanları hemen analiz ederken asıl hayatının aşkını anlamıyordu. Aşkın gözü kördü işte. Ancak bazen hayat anlamadığımız şeyleri bize anlatmak için çeşitli olaylar yaşatır. Sonuçta bazı şeyler kitaplardan öğrenilmiyor. Aşk ve Gurur gibi kıskançlığın en yoğun yaşandığı bir kitabı ezberlemiş Ömer gerçek hayatta buna anlam veremiyor. Yani neymiş bazı şeyler yaşanarak öğrenirmiş. Bir önceki akşam Defne’nin yaptıklarını anlamsız bulan Ömer, önünde adeta kendisine istemeye gelmiş gibi kanepede oturan Selim’e kahve veren Defne’yi görünce anlamıştı anyayı konyayı. Ama işte erkek bu, hepsi aynı değil mi! Defne’yi anlayacağına orada hemen kendisi de karşı atağa geçti ve bizlere tadından doyum olmayacak sahnelerle geldiler.
 
Bir sahnenin her anından mı keyif alır insan? Ömer’in Selim’e aşk doktoru demesi, Defne’nin Türk kahvesiyle Ömer’e laf sokması, hatta bununla kalmayıp olayların gazıyla sevmediği huylarını bir bir dökmesi. Tabi en güzeli hiçbir şeyden etkilenmeyen Koray’ın onların elektrik hattından ve bakışlarından korkup kaçması candır. Ancak en güzeli günün devamındaki defile mekânında yaşanan konuşmaydı. Ömer’in “Gördüm ben Selim’in bakışlarını...” demesi. Evet, neymiş Ömer beycim demek ki kıskançlık boşa değilmiş. Kıskanmak için bir şeyler hissetmek ve görmek lazımmış. Geçmişten gelen Gallo bunun bir tesadüf olmasıyla senden bir şey medet umduysa, Selim de “ergenken deneyelim” dedi ve senin şah damarına bastı. Şöyle şimdi ne farkı var Defne’nin hissettiklerinin seninkilerden? O da bir şey hissettiği ve bildiği için isyan etti.

Zamanında Sinan’ın hislerinden tehlikeyi sezen sen gibi... Üstelik belki Ömer eve geç gelmeseydi ya da telefonlarını açsaydı Defne bu buluşmalarına verdiği gibi sert bir tepki vermeyecekti. Ama işte beklemek ve bilinmezler dünyası insanı yoldan çıkarıyor. Bekledikçe içinde biriktiren Defne gibi... Ama korkma sen nasıl Defne’den başkasına bakmazsan Defne de bakmaz. Sadece sana kâbuslarında görmek düşer bu ilişkiyi, o korkuyla da Defne’ye bu kıskançlık konusunda sert çıkmaman gerektiğini anlarsın. Sinan gibi bir kazanovadan öğrensen dersini: “Sen yapmasan da, o tehlikeyi sezmiş, kadınlar öyle bırakacaksın arada, açılacak patlayacak, sen alttan alacaksın, bu senin görevin, ilelebet görevin, ona kıskanmak yakışıyor, bize de sakinleştirmek.”
 
Dikkatini çekerim Ömer’cim bir kelimenin Sinan sana “sakinleştir” diyor, kömürün altına daha fazla odun at demiyor Koray gibi... Sakinleştirmen lazım. Üstelik bölüm sonunda gördüğümüz sahneden sonra Defne’nin sakinleşmeye her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Biliyorum, Ömer’e güveniyorum kendisine düşeni en iyi şekilde yapacak. Daha önce İz’den kitabı geri istediği gibi 42’de Gallo’yu kıskanan Defne’ye kendini pek de bir güzel affettirecek. Bu hafta kendi kendine deneme olarak söylediği “seni seviyorum” sözlerini ise hepimizi kendine hayran bırakacak şekilde dile getirecek. Adamcağız “özledim” lafını bile bu kadar zor söylerken “seni seviyorum” demesi için de prova gerekiyor. Ama işte Defne’nin de bu sözleri duyması lazım. Az ve öz iki kelimeden oluşan bu cümle içten söylediği bir ömre bedeldir. Defne gibi Ömer’in aşkına güvenmeyen birinin de bu sözleri duymaya her şeyden çok ihtiyacı var. Evet, içten içe hissediyor biliyorum. Hissetmek kadar önemlidir duymak bazen... Bunun için de en iyi yol konuşmak. İnsanlar konuşa konuşa anlaşırmış. Bu bölümün mesajlarından biri de buydu. 



Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER