Festivalden İlk Üç Günün Filmlerine Kısa bir Bakış

Festivalden İlk Üç Günün Filmlerine Kısa bir Bakış
"Sömürenin değil sömürülenin gözünden"
Embrace of the Serpent / Yılanın Kucağında
 
La Sombra del Caminante ve Los Viajes del Viento adlı iki kalburüstü film çekmiş olan Kolombiyalı genç sinemacı Ciro Guerra'nın yazıp yönettiği üçüncü filminin başrollerinde Nilbio Torres, Jan Bijvoet, Antonio Bolivar yer alıyor. Film biri Alman biri Amerikalı olan iki bilim insanının kutsal bir bitkinin peşine düşüp Amazonlara yaptıkları yolculuk esnasında tuttukları günlüklere dayanıyor. Theodor Koch-Grunberg ve Richard Evans Schultes adındaki araştırmacılara Yakruna adındaki bu bitkiyi ararlarken şaman Karamakate eşlik ediyor. Karamakate kabilesinin hayatta kalan son üyesi. Ve film boyunca ondan birçok şey öğrenecek olmamızın yanında türünün son örneği olmasının, herkes ölmüşken hâlâ sağ olmanın ağırlığını ve suçluluk duygusunu da sonuna kadar hissediyoruz. İlki 1909’da ikincisi 1940’da yapılan bu iki yolculuk filmi de ikiye bölüyor. Önce Alman kâşife yardım eden genç Karamakate’yi sonra da Amerikalı kâşife yardım eden yaşlı ve bilgeleşmiş Karamakate’yi izliyoruz. Aradan geçen zaman öfkesini sabit tutmuş Karamakae’nin. Topraklarına gelen, yakıp, yıkıp, kabilesinin yok olmasına sebep olan beyaz adamlara kızgın. Onlara yardım eden, bu yıkımın gerçekleşmesine çanak tutan kendi insanlarına da. Ve sonuna kadar haklı. Yönetmen Guerra’nın siyah beyaz çektiği ve muhteşem bir sinematografiye sahip olan Embrace of the Serpent, sömürceciliğin nasıl bir bela olduğunu sert bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Üstelik bunu bu konuda verilmiş en tanınmış ve en başarılı sayılan Heart of Darkness / Karanlığın Yüreği gibi sömürgecilerin değil sömürülenlerin gözünden ve dürüstçe yapıyor.


"Avupa tarihi gerçekten bitti mi?" 
 
Death in Sarajevo / Saraybosna’da Ölüm
 
Usta yönetmen Danis Tanoviç’in son filmi Saraybosna’da Ölüm, Bernard-Hery Levy’nin Hotel Europe adlı oyunundan uyarlanmış. Saraybosna suikastinin; yani 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcının 100. Yıldönümünde geçen filmde bir otelin içinde yaşananlara tanık oluyoruz. Otelde belgesel çeken Bosnalı bir gazeteci; savaşı başlatan ölümü, ölenin mi yoksa öldürenin mi terörist olduğunu konuklarıyla tartıştığı bir programın çekimlerini yapıyor çatıdaki platformda. Çatıda bunlar olurken otelin içinde hummalı bir koşuşturmaca var; yıldönümü için Avrupa Birliği’nden gelen konuklar ağırlanacak. Otelin müdürü ve resepsiyon görevlisi harıl harıl kimseye mahçup olmadan hazırlıkları tamamlamaya çalışıyorlar. Otelin geneline hâkim pırıl pırıl görüntüye inat kırık dökük görünen, duvarlarının boyası dökülmüş, eski püskü bodrum katında ise aylardır maaşlarını alamayan otel işçileri kazan kaldırmış durumda. Otele yönelecek kameralı ve akın edecek bürokratları fırsat bilip grev yapmaya karar veriyorlar. Tüm bunlar aslında hayatlarımızın, günümüz Avrupa’sının, güncel dertlerimizin bir yansıması gibi. Filmin dekoru olan otel yaşadığımız dünyanın mikro kozmosu. Yukarıda pırıltılı, aşağıda sıvası dökülmüş hayatlar, bir yanda felaketleri şatafatlı toplantılar, konserler, erkinliklerle anmak, diğer yanda bu felaketlerin gerçek kurbanları var. “20. yüzyıl Avrupa tarihi Saraybosna’da başladı (1. Dünya Savaşı) ve burada bitti (Saraybosna Katliamı)” gibi vurucu bir cümleyi içinde barındıran bu etkileyi film tiyatro uyarlaması olmanın ufak tefek aksaklıklarını taşısa da son derece etkileyici bir anlatıma ve vurucu bir finale sahip.


"Lourve dile gelince"
 
Francofonia

Rusya’nın en büyük dehalarından, usta yönetmen Alexander Sokurov’un Francofonia’sı belgeselle kurmaca arasında bir yerde duran, Paris’e ama özellikle de Lourve Müzesi’ne adanmış bir film. Sokurov’un kendisini de anlatıcı rolünde izlediğimiz Francofonia, 2. Dünya Savaşı sırasında sanat eserlerinin ve müzelerin içine düştüğü durumu anlatırken bir yandan da çoğu zaman hepimiz için utanç kaynağı sayılabilecek dünya tarihine, savaşlara, sanatın hayatlarımızda ve dahi ölümlerimizdeki yerine bakıyor. Lourve Müzesi’nin inşaa sürecinden başlayarak günümüze kadar gelen süreçte oynadığı rolü tanımlarken “Lourve olmasa Paris Paris olamazdı” diyen Sokurov, 2. Dünya Savaşı sırasında müzenin müdürlüğünü yapmış Fransız bürokratla müzedeki eserleri korumakla görevlendirilmiş Nazi subayını mezarlarından kaldırıp hem birbirleriyle hem de seyirciyle karşı karşıya getiriyor. İşgal edenle işgal edilen arasındaki ilişki, korunacak tarihi ve sanatsal ürünlerin seçimindeki önyargı, sanatın toplumsal belleğimizdeki yeri gibi konulara derin ve felsefi açılımlar getiren film hem görsel hem de zihinsel açıdan oldukça ilgi çekici ve doyurucu bir seyirlik.


"Bir çocuktan diktatör yaratmak"
 
Childhood of a Leader / Bir Liderin Çocukluğu
 
Oyunculuktan yönetmenliğe geçen Brady Cobert’in ilk uzun metrajlı filmi Bir Liderin Çocukluğu, 1. Dünya Savaşı’nın sonralarına doğru başlayıp 2. Dünya Savaşı’nın sonlarında biten (bunu tahmin ederek söylüyoruz zira yönetmen bu saptamayı yapmayı bize bırakmış) bir “çocukluğun bitişi” öyküsü. Amerikalı bir bürokratla Avrupalı bir annenin oğlu olan küçük Prescott, babası Paris’te savaşın sonlandırılması için yapılan müzakerelere katılırken annesi, Fransızca dersi aldığı genç ve güzel öğretmeni ve evin hizmetçileriyle birlikte geçirir günlerini. Şehirden uzaktaki bu inziva ortamında çok sıkıldığı her halinden belli olan Prescott, bir çocuk gibi davranmak yerine yetişkin gibi görünmeyi tercih eden, her şeye itiraz eden huysuz ve şımarık haldedir. Anne ve babası tarafından sevgi ve şefkatle yetiştirilmediğini gördüğümüz çocuk, ihtiyacı olan sevgiyi öğretmeninde ve hizmetçilerde arar. Büyüyünce dönüşeceğimiz kişi ve kendimiz için seçeceğimiz yol çocukluğumuzda yaşadıklarımızdan mı oluşur, bireyi yaratan ailesinden kendisine miras kalanlar mıdır yoksa çevresi midir gibi önemli sorular soran film, final bölümünde çizdiği tabloyla bu sorulara cevap bulmuş gibi görünüyor. Etkileyici bir kurgusu olan film oyunculuklarıyla da göz doldururken özellikle müzikleriyle ve aile kurumuna olan bakışıyla etkileyici bir drama ve son derece başarılı bir ilk film denemesi olmuş.




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER