June
20 yıl önce bugün yayın hayatına
başlamış olan Friends en sevdiğim
dizi sorulduğunda hala verdiğim ilk cevap… Benim için Friends; arkadaşlarımla sezonları paylaşarak, evime yeni girmiş
olan bilgisayarımdan bölüm bölüm indirip (Evet, korsanla başlamıştım o zaman. Lütfen
beni şikayet etmeyin yayın hakları sahipleri, sonradan DVD’lerini aldım), alt
yazılarını bulup, hiç bilmediğim alt yazı ekleme programlarını öğrenmek
demekti. “Bir bölüm daha izleyip ders çalışacağım,” isimli ertelemelerimin
başlangıcı demekti. 20 dakika nasıl bu kadar çabuk geçer sorularımın muhatabı
demekti. Odamdaki bilgisayarın başında attığım kahkahalara rahmetli anneannemin
“Bu mu komik bu kadar?” diye söylenmesi demekti. İnternette, iki elimizin
işaret ve orta parmağını tavşan kulağı gibi hareket ettirmemizin ne anlama
geldiğini aramaktı, “bloopers” ne demek öğrenmekti. Benim için Friends “We were on a break!”, “How you
doin’?” demekti. Chandler’ın zafer dansı, Monica’nın yüksek volümlü “I know!”u,
Phoebe’nin Smelly Cat’iydi. Kafasına hindi geçirmiş,
üzerine gözlük takmış, dans eden bir kadına söylenen “Seni seviyorum,”a
dakikalarca hem gülüp, hem gözyaşı dökmek demekti. Bencil bir Rachel’ı, uçuk
bir Phoebe’yi ne çok sevebileceğimi görüp, insanları her şeyiyle kabul etmeyi
öğrenmek demekti.
Benim için Friends; önümde uzanan koca bir hayatın harika sürprizler
hazırlayacağını ummak, "So no one told you life was gonna be this
way," sözleriyle başlayan
şarkıyı o gün ezberlemek, bugün anlamak demek… Benim için Friends bugün hala mutsuz olduğumda izlediğim ve neden mutsuz
olduğumu 10 dakika sonra hiç hatırlamadığım, 20 yıl eskide kalsa da tüm
şakalarına güldüğüm en sevdiğim arkadaşlarım demek…