Dizinin ana karakterlerinden Meryem,
tıpkı Hızır gibi Karadenizli. Güzel, bakımlı, sevecen, ailesi söz konusu olunca
gözü kara, cesur; Hızır söz konusu olunca âşık, elinden geldiğince evliliği
için savaşan, çocukları için canını verebilecek olan bir kadın Meryem.
Çocukları için ve tabiî ki Hızır’a âşık olduğu için aldatılmaya razı olan,
Hızır’ı uyaran ama canı en çok yandığı anlarda bile kocasına “aç mısın” diye
soran Meryem. Hızır dönüp gelse affedecek ve her şeyi unutacak olan Meryem.
Daha doğmadan bebeği ve dolayısıyla Nazlı’yı ortadan kaldırmak için adam tutan
sonra Nazlı’nın doğumunda yanında durmak zorunda kaldığında bebeği kendi
elleriyle Hızır’ın kucağına veren Meryem.
Son bölümde Yunus’un kaçırıldığını duyduğunda
gerçekten üzülen Meryem. Sonunda dayanamayan ve en azından Hızır’a göz dağı
vermek için boşanmaya karar veren Meryem… Görünürde güçlü olan Meryem,
kendisine dayatılan hayatı kabul etmeyip gitti. Ama gitti mi gerçekten? Bedenen başka bir evde yaşamakla birlikte ruhen
Hızır’ın yanında değil mi ya da zihnen hala onun kurallarıyla yaşamıyor mu?
Evet devir değişti. Boşanma lafı geçti. Ama sözde…

Okuldan çıkınca doğru eve gel e mi kızım?
Dizinin bir diğer kadın karakteri
Nazlı. Mimar Nazlı, bizim mafya babası, evli iki çocuklu Hızır’a âşık oldu.
Hamile kalınca da onun çocuğunu doğurmaya
karar verdi. Hatta kendisiyle
konuşmaya gelen Meryem’e Hızır’ı sevdiğini Hızır’ın da onu ailesi olarak
gördüğünü söyleyecek kadar cüretkar davrandı. Sonrasında kendisini mafya
ailesine kabul ettirmek belki de saygı görmek refleksiyle oğlunun kirvesi olarak bir başka mafya babası olan Tipi’yi
seçti. Bu noktada bir kadın olarak sinirlenmeden edemiyorum. Yahu dünyada adam
mı kalmadı da evli bir adamla birlikte olup çocuk doğurma kararı aldı Nazlı?
Peki sonra ne oldu? Gün geldi karısıyla boşanma sürecinde parmağı olduğunu
düşündüğü Nazlı’ya yüz çevirdi Hızır’ı. Nazlı yıkıldı tabi… Nazlı kimdi? Ailesi
neredeydi? Yaren’den başka kimi vardı? Mimar kimliğine ne oldu? Kapıda
korumalar gözetiminde kendisiyle konuşmayan ve evlenmeyecek olan bir adama
ikinci eş olmayı nasıl kabul etti ya da bu adamın mafya arkadaşlarına kendisini
yenge olarak kabullendirmek için neden çaba sarf etti? Meryem’in ve Nazlı’nın
kabul ettikleri şeyleri düşündüğümde, "ne olur birine âşık olunca daha az mı
korkar insan karanlıktan? Fedakâr olmadan sevmek kadına yakışmıyor mu? Aşk
kadının kendi kimliğini bu kadar mı silip süpürüyor?" diye sormaktan alamıyorum kendimi.
Hızır’ın kapıya koyduğu Meryem’in
gitmiş olmasına içerlenmesi onun da tıpkı annesi gibi günlerce, gecelerce kapıda
yatıp sevgisini ispat etmesini gerektiğini beklemesi kadına ilişkin biçilmiş
rollerden beklenenleri mi ifade ediyor? Ya da Esra’nın, Yaren’in yolladığı
fotoğrafların ne olduğunu sormadan kendince İlyas’a tavır alması ve aldatılması
halinde bırakıp gideceğini söylemesi üzerine İlyas’ın “tehdit adama yapmayacağı
şeyleri yaptırtır” şeklindeki yorumuyla erkeğin aldatmasının suçunu da kadına
yüklemesi aynı tavrı desteklemiyor mu?
Bu noktada sorarım size diziler
toplumsal bilincimizin, cinsiyet rollerimizin mahkûmları mı? Yoksa hikâyeleri
bizi o rollere bir kez daha mı mahkûm ediyor? Dizi de olsa kurmaca hikaye de
anlatsa, gerçek hayatta yansımaları ya da gerçek hayatın yansımaları
olduğu gerçeği ile televizyonun yadsınamaz psikososyal etkisini düşündüğümde
bütün bunların normalleştirilmesi ihtimali bile benim sinirlerimi bozuyor.