Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ın bu
hafta 27. bölümünü izledik. Bu bölümde de olaylar iki cephede devam etti.
Bunlardan ilki bildiğiniz üzere masanın etrafında yer alan ve masadan kalkan
erkekler arasındaki erk savaşları. Diğeri ve bence daha heyecanlı olanı dizinin
kadınları arasında geçen ve dolayısıyla erkekleri de derinden etkileyen
olaylar.
Erkekler cephesinde Victor ve
Hızır’ın pazarlığı ve devam eden karar verme süreci, Ünal’ın ayaklarının altına
döşenen mayınlı bomba ve Mahmut’un Yunus’u kaçırıp kendi abisini bununla tehdit
etmesi en dikkate değer noktalardı. Ama bence tansiyon yinede fazla yükselmedi.
Bir yandan devlet kanadı Hızır’a diğer
yandan CIA Ünal’a Victor’la anlaşması noktasında baskı uyguladı. Bu mafyatik
dengeleri, pazarlıkları ve dolayısıyla pazarı bir kez daha gözler önüne serdi. Diğer
yandan masadan ayrılanlar kendi içlerinde çelişkiler yaşamaya başladı. Aa, bir de bizim eski Mahmut yeni Bülent ortaya
çıktı. Henüz Hızır ve adamları bunu bilmiyor ama maalesef bütün bu olanlar
sevgili mafya ağabeylerimiz arasındaki savaşın bir süre daha düşük tansiyon,
kısır döngüde süreciğini gösteriyor. Artık kim kimin vekili, bu adamlar
ne zaman iş yapıyorlar noktasında ipin ucunu kaçırdım, hatta belki de bilerek
bıraktım.
Gelelim asıl üzerinde durmak
istediğim noktaya, dizinin kadınlarına… Belkemiğini mafya hikâyesi oluştursa da
dizinin kadınları hikâyenin ilerlemesinde oldukça önemli rol oynuyor. Hepsi en azından
bir özelliği ile o kadar tanıdık ki, bu kadınlarda izleyicilerin kendisini ya
da ailesinden, çevresinden birisini bulması, tanıdık ve dolayısıyla yakın
görmesi oldukça muhtemel.
Dizinin kadınlarından en sözü geçen
tabiî ki anne, kaynana, teyze, babaanne olan Hayriye Hanım. Değerlerine sahip çıkan,
sert duran ama bir yandan da kimseye kıyamayan Hayriye Hanım’ın bir önceki
bölümde söylediği gibi ahir ömrü, yol gözlemekle geçmiş; mahpus yolu, asker
yolu, mektep yolu gözlemiş durmuş. Çok çektirmiş rahmetli kocası Yunus Bey ona.
Kapıya koymuş defalarca. Ama Hayriye Hanım terk etmemiş evini. Yunus Bey, onu
affedip içeri alınca çıkartmış acısını.
Sonra mı? Sonra birbirlerini affedip,
helalleşip yollarına devam etmişler. Bu yüzdendir ki ailenin bütünlüğünün
devamı için Hızır ile Meryem’in boşanmasını hiç istemez. Bunun ailenin diğer
fertlerine örnek olacağından korkar. Hatta boşanmamaları için elinden geleni
yapar. İzlediğimiz bu bölümde de Meryem’in avukatına para bile teklif eder.
Çoğu insan için bir annenin birbirlerini sevdiklerine inandıkları evlatlarının
boşanmamalarını istememesinden doğal ve haklı bir şey yok tabii ki.
Ama söz
konusu aynı annenin Meryem’in aldatılması noktasında ve hele de kolundan
tutulup evden atılması noktasında eril düzeni devam ettirici şekilde davranıyor
olması beni rahatsız ediyor. Hele de farklı coğrafyalarda kadınların boşanmak
istedikleri için eşleri tarafından şiddet gördüklerine ya da öldürüldüklerine
ilişkin haberlere her gün biraz daha fazla okuduğumuz bugünlerde. Şehir, sınıf,
eğitim düzeyi, yaş fark etmeksizin canı yanar gitmek isteyen kadınların. Tıpkı
Meryem’in canının yandığı gibi. Tarih kadına zulmün, kadının makus kaderinin
tekerrürü. Bunun taşıyıcılarından biride maalesef Hayriye Hanım gibi düşünen,
davranan anneler.
Yazı devam ediyor..