Filinta: Hakikat er ya da geç ortaya çıkar!

Bu adama sakal gerçekten yakışıyor
Farah’ın, Ali’nin, Mustafa’nın yaşadığı olaylar, çektiği sıkıntılar bir yana Sultan Abdülhamid’in çektiği sıkıntılar kat be kat büyüktü. Bölümün gizli kahramanı, aynı zamanda #AbdülhamidiAnlamak şeklinde etiket olan Abdülhamid Han’dı. "Sizi bu tahta biz çıkardık, indirmesini de biliriz!’’ diyerek Sultan’ın gözünü korkuttuğunu sanan Rüştü Paşa’nın ağzının payını verdi. "Huzurumda olduğunuzu unutuyorsunuz. Bu Devlet benim ve bu Devleti ecdadım kurdu. Herkes görevini de bilecek, haddini de! İşinizi layıkıyla yapamıyorsanız, mührünüzü bırakın ve şimdi huzurumdan gidin hemen!’’ diyen Abdülhamid Han adeta "Ben Osmanlı’yım!" diye kükredi.

Devletin içi de, dışı da karışıkken ta Kanuni döneminden bu yana gelen gerileme devri Sultan Abdülhamid her ne kadar uğraşsa da ileri gitmesini engelliyor. 300 yıldır Osmanlı'ya ait olan Balkan toprakları kaybedilmenin eşiğinde. Sultan Abdülhamid Han ise Balkanlar'ı kaybedileceğini bilmesine rağmen en azından bundan dahi yararlanma peşinde. Tarihte öyle yazmasa da Tersane Konferansı’nda Osmanlı’nın az da olsa karlı çıkıp, diğer devletler toprakları kapmaya çalışırken gelişip meydana tekrar aslanlar gibi çıkmasını isterdim. Fakat dediğim gibi tarih öyle yazmıyor. Tersane Konferansı Osmanlı’ya karşı çok ağır kararlarla sonuçlanıyor. Dolayısıyla Osmanlı da bu kararları reddetmek zorunda kalıyor. Sonrasında ise Rusya türlü Ali Cengiz oyunlarıyla 93 Harbi’ni çıkartıyor. Şimdi bana spoiler verdin diye de kızmayın. Tarihte yazan bu, benden duymasanız biri illa ki söylerdi.


Sen sar yüzümden tanımasınlar da ben adımı sonra söyleyeceğim

Geçen haftaki bölümün incelemesinde IV. Murad’ın "İntikam gecikir ama asla yaşlanmaz!" sözünü temel alarak yola çıkmıştım. Bu hafta da Bıçak Ali benim yerime "İntikam gecikir ama asla yaşlanmaz!’’ dedi. Tamam, ağzıyla söylemedi fakat eylemleri bu sözü işaret ediyordu. Geçen hafta elimizden kaçan Lütfü Paşa intikamdan payını sonunda aldı. Sen eğlenmek için kız seçememeye devam ededur Lütfü Paşa, bak Bıçak Ali seni seçti, seninle bir güzel de eğlendi. Sultan’ın ibretlik olsun dediği de bu kadar olurdu herhalde. Önce yüzünü köze batırdı sonra da üstüne şarap döktü. Nasıl acıtacağını hayal dahi edemiyorum. Sonrasında ağzının ortasına vurduğu şişe de sağlam şişeymiş. O kadar darbeye dayandı. Pekâlâ, bu kadar hainin arasında intikamın er ya da geç alınacağını gösteren tek örnek Lütfü Paşa değildi. Geçen bölüm yakalanan Kadı da nasibini aldı. Ondan bu hainliğinin hesabını soran Mustafa ve ekibi değildi fakat adaletsizlik ettiği adamların ta kendisiydi. Yani neymiş efendim, keser döner sap döner gün gelir hesap dönermiş.

Bu sahnede bize nefretle karışık bir gurur hissettiren Bıçak Ali, Süreyya’nın ve çocuğunun öldüğünü sandığı sahnelerde ise Neşet Ertaş’ın "Gayrı Dayanamam ben bu hasrete" türküsü eşliğinde kimimizin gözlerimizi yaşarttı, kimimizi ağlattı. Oyunculuk bu kadar zor bir zanaatken, Cem Uçan gerçekten iyi bir performans sergiledi. O sahnelerde Süreyya’nın da, çocuğun da öldüğüne bir an olsun inanmasam da gözlerimin yaşarmasına engel olamadım.

Akbar, gerçekten çok pis oynuyor. Bir adamın en çok önem verdiği şeyi onun üzerinde kullanmak gerçekten çok acımasızca. Süreyya gerçekten ölmüş olsaydı Ali’nin Joker gibi bir psikopata dönüşmesini beklerdim fakat Ali gibi inançlı birisi herhalde o kadar çıkamazdı yoldan. Yine de Allah korudu da, öyle bir şey görmemize gerek kalmadı. Ali’yle böylesine oynayan Akbar, Mustafa’yı öldürmesini isteyecek kadar da ileri gitti. Şüphe etmemizi gerektiren bir tanecik sahne olsa da Ali’den bir an olsun şüphe etmedim. Ali kendi ölür de kardeşinin kılına zarar getirtmez. Nur Fettahoğlu’nun çekimleri de yakın zamanda başlıyormuş zaten, endişe etmeye gerek yok.

Bu sahnede anlamadığım tek şey Ali’nin "Süreyya’m" diye bağırırken karısını annesinin babasının yanına bırakmış olmasına rağmen hiç annesinden babasından söz etmeyişiydi. Ali’nin onlardan söz etmeyişini de bir yana bıraktım, kendilerinden geriye en ufak bir iz dahi yok. Tamam, Süreyya’yı kaçırdılar fakat annesi babası nerede bu adamın?


Bakıyım, vallahi haine benziyosun

Es Film, Filinta’yı Filinta yapan şeyleri bu haftada çok net gözler önüne serdi. Bu intikam , her an nefretle karışık hissettiğimiz gurur, Gülami ve Cabbar’ın sahnesi gibi sahnelerde gelen gülme, Ali’nin evladı olacak dendiğinde hissettiğimiz mutluluk, Süreyya'nın öldüğünü sandığımız sahnelerde Ali’nin bağırışlarıyla hissettiğimiz hüzün, Mustafa "hain kim" sorusunun cevabını ararken yüklendiğimiz adrenalin; Filinta’yı, Filinta yapan tam olarak bu duygular.

Her hafta olduğu gibi bu haftada hissedebileceğimiz tüm duyguları deneyimlediğimiz bir bölüm izledik. Geçen haftayla neredeyse bire bir aynı sahneyle biten Filinta belli ki haftaya yine karmaşık bir bölümle geliyor. İlerisini kestirmek kesinlikle çok zor… Haftaya yeniden bir Filinta yorumuyla görüşmek üzere, sağlıcakla kalın!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER