Kiralık Aşk: Yaş otuz beş, yolun yarısı eder...

*** SIMURG...
Haftalardır “Konuş artık” diye azarladığım Ömer bir anda hiç beklenmedik bir şekilde kendisine Gallo için kızarken açtı kapalı kutularını Defne’ye. Kutudan da ilk olarak Anka Kuşu yaması çıktı. İnsan ‘uğurum’ dediği, hayatını değiştirdiğine inandığı bir sembolü yılarca bir atölyede unutup gider mi? Ömer unutmuştu. Belki de bu yüzden şimdiye kadar aradığı mutluluğu doğru düzgün bulamamıştı. Ancak şimdi kaçmaya çalıştığı tüm anılarla birlikte uğuru da evindeydi. Üstelik Defne’nin muhteşem bir fikriyle evin tam girişinde küçük bir çerçeve içine yerleştirildi:

“Burada kalsın. Sana o günü hatırlatsın. Anılarını hatırlatsın. Annenle yaşadıklarını, o kızın sana kattıklarını. “
Ömer için artık korkularından ve acılarından kaçmak değil, onlarla yüzleşme zamanıydı! Etrafına ördüğü o buzlardan oluşan koruma kalkanlarını bu yüzleşmeyle birlikte eritmesi gerekiyordu. Üstelik uğuru da yanındaydı. Artık hayatında her şey rast gelecekti.
 
*** SADRİ USTA...
Hiç şüphesiz bugün Ömer İplikçi diye biri Passionis’in başında başarıyla duruyorsa burada Sadri Usta’nın etkisi göz ardı edilemez. Kendisi dizimizin daimi filozofu. Hayatının en yalnız olduğu döneminde elini uzatmıştı Ömer’e. Kol kanat germişti. Ömer ondan öğrenmişti işine ve hayata dair her şeyi. Ustanın handaki atölyesi onun gizli korunağıydı. Kökleriydi. Ancak hanın yıkılmasıyla birlikte Ömer’in de hayatı yerle bir olmuştu. Bu yıkım işlemi ona “Artık geçmişinle yüzleş, korkularını yen, onların bugünkü hayatını olumsuz etkilemesine izin verme, kendine yaratmak istediğin o soğuk imajdan vazgeç. Yani maskelerini indir” mesajını veriyordu.
 
Yaşadıklarını unutmak Ömer için pek de kolay değildi, ama atölyenin tamamen yok olmasına izin vermeyerek köklerine ne kadar bağlı ve belki de onlarla yüzleşmeye hazır olduğunu bizlere göstermişti. Ne demişti İso: “Zamanın kaybolduğu yok be ağabey. Biziz kaybolan. Çekiliyoruz köşemize saklanmak için. Sanki biz saklandıkça zaman geçmiyor, akmıyor. Var mı ya öyle bir şey? İlla geçer zaman. Kaçmak boşuna. Hayat seni nereye savurmak istiyorsa, oraya yolluyor seni.” Ömer’in köklerini de hayat epey ironik bir adrese savurmuştu: Defne’nin mahallesi. Ömer’in asıl ait olması gereken yer. 

Ömer ilk Serdar ile tanışmaya mahalleye gittiğinde düşünmüştüm bu adam ne kadar yakıştı oraya diye. Ama bir daha hiç hayırlı bir sebeple gitmek nasip olmadı kendisine. Oysa ki Defne ile olan hayatı sadece onun dünyası içinde kurulmamalıydı. Mahallede tüm sıcaklığı ve samimiyetiyle bu ilişkinin bir yerine dokunmalıydı. Ve şimdi atölyenin burada açılmasıyla Ömer’in de geçmişi mahallede kök salıyordu yeniden daha verimli açmak adına.
 
*** İSO...
Uzun bir zamandır en büyük arzumdu İso ile Ömer dostluğunun oluşması. Ancak bu dostluğun tam ortasına bir de Sadri ustanın eklenmesini hiç beklemezdim. Ortada bir dostluktan daha öte bir bağ kuruldu usta sayesinde: Kardeşlik. Ve böylece atölye ile birlikte Ömer’i mahalleye yani Defne’ye bağlayan yepyeni bir ilişki daha çıkmıştı ortaya. Defne’nin dert ortağı, Ömer’in kardeşi olmuştu. Onların bu yakınlığı ileride oyun ya da Tranba’nın Cherie ortaklığı çıktığı zaman Defne-Ömer ilişkisinde epey faydası olacağına eminim. Defne’nin yaşadıklarını en iyi bilen kişi olarak İso, Ömer’e karşı onu çok iyi koruyacaktır. Ömer de karşısında ‘kardeşi’ diye bildiği biri olduğundan herhangi birinden daha fazla inanacaktır onun söylediğine. Zaten şimdi de İso değil miydi, Ömer’in geçmişine sahip çıkıp onu Defne’nin yanına mahalleye getiren?
 
*** EGO...
Muhteşem Sinyor İplikçi’nin muhteşem egoları. Kendinden bu kadar emin biri nasıl olmuş merak ediyorum. Belki de egosu onun etrafına ördüğü duvarların bir parçasıdır. O da bir koruma yöntemidir bilmiyorum. Ya da bu zamana kadar hep beğenilmek, hep kıskanılmak onu bu hale getirmiş. Bugüne kadar kendisine pek ‘hayır’ diyen olmamış. Pek seviyor övülmeyi. Bu nedenle Defne asansörde ya da doğum gününde özlemini gösterdiğinde cevap vermeden yüzünde beliren gülümsemesi. Pek bir rahatlıyor içi Defne özledikçe.

Diğer yandan Gallo’ya karşı diş bilemesi de yine aynı ego yüzünden. Herkesin Gallo’yu göklere çıkarmasından pek hoşnut olmadığı apaçık ortada. Defne akşam yemeğinden sonra yaptığı telefonda överken Gallo’yu “sen de mi Defne” diye kızdı durdu. Defne ile Ömer’in ilişkisinin sapa sağlam olması için Ömer’in bu egodan kurtulması şart! Yoksa Defne’m zavallı yalvarır durur ağzından bir söz almak uğruna. Bu yüzden ilişkilerinin inşa sürecinde Ömer’in egosunun törpülenmesi en önemli aşamalardan biri. İşte burada yeni dostumuz (belki de düşmanımız) devreye giriyor.
 
*** FİKRE GALLO...
Kendisi hala korkulu rüyanız mı? Bazılarınızın içinden ‘evet’ dediğini duyuyor gibiyim. Şimdi suna eminiz ki, Gallo tarafından Ömer’e karşı hiçbir duygu beslenmeyecek. Defne’nin evine giren, o sofraya oturan, misafir terlikleriyle dolaşıp Esra’nın sürekli yırtılan elbisesini diken biri Defne’nin sevdiği adama yan gözle bile bakmaz. O artık aileden biri. Belki de Defne’nin uzun zamandır ihtiyaç duyduğu dostu. En büyük yardımı ise Ömer’in o muhteşem egosunu yerle bir etmek olacak. Zaten gelmeden önce Ömer’in işlerini eleştirerek bunun mesajını vermişti. “Eleştiriye açık olmalısınız” dedi kendisini.

Üstelik bu kadarla da kalmadı “Çok önemsememek lazım. Sonra kibir falan oluyor en fenası.” dedi Tüm bu cümleler aslında Gallo’nun neden geldiğine dair düşüncelerimizi onaylar nitelikte değil mi? Ama eminim yine de korkuyorsunuz... Ömer onu umursamayan Gallo’ya kendini ispatlayayım derken hata yapacak diye. Korkmayın, ya da korkun. Ama korkunuz Ömer’in ona yan gözle bakmasına dair olmasın. Belki de herkesin konuştuğu gibi o aslında Ömer’in uğurudur. Defne ile bir araya getirmeleri için yeni bir araçtır. Markanın simurg simgesi ve saçındaki mavi tutamla açılan Pandora’nın kutusunun bir başka parçasıdır hepimizi şaşırtacak.
 
*** SATRANÇ...
Geçtiğimiz haftalarda bir yazımda Kiralık Aşk’ı bir satranç oyununa benzetmiştim ve Hulusi beyin bu oyunu başlatan olduğu için bitirecek kişinin de ta kendisi olduğunu belirtmiştim. Görünüşte Kiralık Aşk oyununu başlatan kişi Neriman olsa da, aslında bu oyunun kurucusu Hulusi bey. Onun bir vaadi üzerine her şey kurgulanmıştı. Bu nedenle onun vaadinden vazgeçmesi ya da oyuna bir şekilde dahil olması başımıza bela olan bu bombanın yolunu değiştirmekte çok önemliydi.

Ve hiç beklenmedik bir zamanda kendisini Eymen ile birlikte satranç oynarken bulduk. Böylece hikayemizin ikinci kiralık aşkı ona hiç kimsenin veremediği bir dersi verdi satranç üzerinden:  “Efendiler kıymetlidir. Kıymetli olduklarından bir şeyler yapamıyorlar. Hep küçükler hareket ediyor. Efendi – köle diyalektiği. Efendilik elinizi kolunuzu bağlıyor. Otorite olacaksınız diye kendinizi yalnız bırakıyorsunuz. Bırakın dizginlerinizi. Bırakın, etrafınızda olmak kolay olsun. Sizden korkmasınlar. Daha mutlu olmaz mısınız?”
 
Ne de güzel bir ders vermişti Eymen hocamız kendisine. Onun bu sözleri Hulusi Bey'in hepimizi etkileyecek bir karar almasını sağladı: “Artık ben de bir şeyi, bir şeyle satın almak istemiyorum.” Farkında mısınız bilmiyorum ama tüm bu bağırış çağırışlarımız arasında oyunun sona erdiğini? Eveeet, hayırlı olsun! Büyük final, mutlu son! Her türlü bağrışları yapabilirsiniz. Artık oyun diye bir şey kalmadı. En azından Neriman tarafında. Neriman’ın Ömer’i evlendirmeden köşkü elde etmiş olması tüm dengeleri değiştirdi. Artık oyunun sadece zamanında kurulmuş ve insanların Ömer’e yalan söylemiş olması bir sorun olacak. Defne’nin Ömer ile evlenmesi bu oyunu başarıyla tamamlamış olması anlamına gelmeyecek.
 
*** ÖZLEDİM....
“Bekleyen derviş, muradına erermiş” derler. Tüm bölüm hepimizin Ömer’in ağzından “Özledim” sözünü duymak için yanıp tutuştuk. Defne gibi “Allah aşkına bir şey de artık!” diye sayıkladı. Ancak görünüşe göre Ömer, diğer tarafta Hulusi beyin oyunu bitirmesini bekliyormuş. Neriman’ın anahtarı almasının hemen akabinde bizim sinyor da konuşmaya başladı. Tek tek ağzından döküldü içimizi eriten sözler. Üstelik artık Ömer de Defne gibi geleceğe dair umutluydu: Ama biliyorum. Burada kalmayacak. Yani biz bir şekilde toparlıyoruz. Yeniden yörüngesine giriyoruz birbirimizin. Yaşanamayanlar, yarım kalanlar, hepsine sıra gelecek, borçlusun bana.”
Tabii bir de elmayı hatırlatmayı da unutmamıştı.
 
Tüm bu yaşananlarla birlikte 35 bölümü devirdik. Ne demiş usta Cahit Sıtkı Tarancı? “Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.” Biz de aslında bu bölümün finaliyle birlikte hikayemizin ilk yarısını tamamlamış olduk. 6 ay önce Koray’ın ‘yarı final’ olarak açıkladığı bir doğum günüyle başlamıştı Defne ile Ömer’in hikayesi. Ve bu bölüm tüm yaşananlarla birlikte ‘eleme gecesi’ olan Koray’ın 35. yaş doğum günüyle yepyeni bir döneme giriyordu. Nihan ile Serdar’ın bebek haberi bu yeni başlangıcın aslında bir nevi müjdecisiydi. Artık kaçmayan bir Defne ve düşündüklerini söylemekten çekinmeyecek bir Ömer izlemeye hazır olun derim.
 
Not: Bu arada bahsetmeden geçmek olmaz bu 35. bölümün yeni bir başlangıç olacağı aslında detaylarda da bizlere verilmişti. Geçen bölüm Sadri Usta hanın yıkılacağını  “Dile kolay 35 yıl. Kök saldık neredeyse. Söküyorlar kökünden bazen insanı. Ömer’im dışarıdan pek öyle görünmez ama insanın birden fazla hayatı vardır. Zamanı geldiğinde birini bırakır, diğerine başlarsın.” diyerek açıklamıştı. Tabii Koray’ın 35 yaşına girdiğini de unutmamak lazım. ^^


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER