Kiralık Aşk: Yaş otuz beş, yolun yarısı eder...

Kiralık Aşk: Yaş otuz beş, yolun yarısı eder...
Bir bakış attın, kalbimi yaktın!
 
Ah Ömer İplikçi ah... İyi ki varsın canım. Geçen hafta bölüm sonu attığın bakışla herkesin kalbini pek bir yaktın. Yüksek gerilim hattında bir hafta geçirdi herkes sayende. Uzun bir süredir kendini Defne’nin savunma avukatı ilan eden ben, bir bakmışım ki bu hikayede en çok kızdığım kişilerden biri olan seni savunuyorum.
 
Ketumsun, buzlar kralısın, bir heykel gibi donuksun... Sana bugüne kadar demediğim kalmadı. Heh oldun, heh olacaksın derken sabırla bekledim evrim geçirmeni. Ama hiçbir zaman bir saniye bile aşkından şüphe duymadım. Bu nedenle bıkmadan usanmadan tüm hafta herkese karşı pek bir savundum senin o bakışlarını. Ancak haklı olarak kimse Gallo’nun zararsız olduğunu görmeden rahatlamayacaktı. Ben ne kadar senin egonu törpülemek için geldi desem de, insan kendi gözüyle görmeden inanmıyor. İşte tüm bu düşüncelerle Kiralık Aşk izleyicisi bu hafta geçti ekran karşısına. Hafif korku, yüksek beklenti... Sonra ne mi oldu? Geçtiğimiz hafta başlayan yüksek gerilim hattı bölüm finaliyle zirveye ulaştı. Ama merak etme bu sefer suç sende değil. Bizleri hafif bir korkuttun ama bu sefer suç senin bakışlarından çok senariste yıkıldı.
 
Peki, neden mi kızdık? Sen ve o çok sevdiğimiz Defo’muzu birlikte pek göremedik diye. İzleyicilerin bir kısmı elinde telefon sosyal medyada tüm sinirini atmaya çalıştı, bir kısmı ise sinirden sıkı sıkı tuttuğu kumandayı televizyona atmamak için kendini zor tuttu. Ben galiba ikinci sınıfa giriyorum. O kumandayla ne yapacağımı bilemedim. Ancak benim sinirim sizin sahne azlığından çok hiç durmadan karşıma çıkan Nihan ile Serdar ikilisindendi. Hayatın tüm gerçekçiliğiyle bizim mucizeler masalımızın tam ortasına yerleşmişlerdi. Eminim yeni evli, çocuk sahibi olmak isteyen her üç aileden birinin yaşadığı sorunu gözler önüne sermişlerdi. Ne acı dedim kendi kendime.. Evet, acı ama biz niye bunları bu kadar detaylı bilmek zorundayız diye çıldırdım durdum. Özellikle de karşı karşıya geldikleri her sahnede bizleri uçuran Defne ile Ömer’in o güzel aşklarını izlemek varken...
 
Kopuk sahneler, anlamsız hikayeler, bir türlü gerçekleşmeyen diyaloglar, yenilmeyen yemekler, gerçekleşmeyen hayaller derken Defne ile Ömer’in hikayesi kendi kendine yuvarlanıp gidiyor gibi göründü herkese. 10 bölümden fazla süren bir ayrılık da ortada olurken sinirler tabi arşa erdi. Ancak yine de tüm bu olumsuz detaylara rağmen kızamadım ben ya! O son sahneyle birlikte televizyonu yüzümde bir gülümsemeyle kapattım ve kumandayı sakince kenara koydum. Ve başladım bölüm boyunca olanları düşünmeye... Düşündükçe de her zamanki Debbish oldum yine. Sinirim yerine mantığa bıraktı ve sonunda pembe gözlüklerimi takarak bilgisayar başına geçtim.
 
DOSTLAR SOFRASINA HOŞGELDİNİZ!
Bugün Kiralık Aşk ailesinin en ‘Polyanna’ üyesi olarak tüm cesaretimi topluyor ve hevesi kırılan dostlarımı sakinleştirme görevini üstüme alıyorum.
 
Biraz soluklanalım, nefes alalım, hatta durun durun size bir kahve yapayım. Kahve sevmeyenlere ise çay önerim var. Hem de tavşan kanı! Bir de onların yanına en sevdiğim elmalı tarttan yaptım mı, keyfimize diyecek yok.
 
En sevdiğim şeydir dostlar sofrası. O masaya oturmak zordur. Sevgi, emek ister. Ama bir kere oturdun mu da sırtın bir daha yere gelmez. Yeri geldiğinde gülünür, yeri geldiğinde ağlanır hep birlikte.. Bazen susulur, bazen ise dostlarımız sayesinde görünmeyenin arkasındakileri görme şansına sahip oluruz. Aynen şimdi olduğu gibi... Birçok farklı duyguyu bir arada yaşadığımız bölümün ardından yine bir araya geldik sizlerle. Tamamsak siz soluklanırken ben de hazırlıklara hemen başlayayım. Bir yandan da sizlere çok sevdiğim bir hikayeyi Kabak ile Kavak Ağacı’nın hikayesini anlatayım. Ardından da sofraya geçer tatlı yer tatlı tatlı konuşur ve biz sinir krizleri geçirirken neler olmuş bir onlara bakarız ne dersiniz?
 
“Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: 
 
- Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
 -On yılda, demiş kavak.
- On yılda mı? diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
- Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
- Doğru, demiş kavak.
 
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
 
- Neler oluyor bana ağaç?
- Ölüyorsun, demiş kavak.
- Niçin?
- Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.”


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER