Kiralık Aşk: Yaş otuz beş, yolun yarısı eder...


Türk dizi tarihinde biz hep kabak ağacı gibi aşkları izlemeye alıştık. Birinin sihirli derneğiyle iki ayda yarattığı aşklar... Ama o hızla oluşan aşklarla birlikte felaket senaryolarına da alıştık. En mutlu anda çıkan eski hamile bir sevgili, erkeğin ailesi tarafından reddedilen fakir kız, yanlış anlamalar falan filan... Her kanalı değiştirdiğimiz, birbirine benzer aşk hikayelerini izledik. Sonra geçtiğimiz Haziran ayında Kiralık Aşk girdi hayatımıza. Bildiğimiz tüm kuralları unutturdu, ekranların en sevilen dizilerinden biri haline geldi.

Bu diziyi özel ve güzel yapan başrol oyuncularının muhteşem uyumu kadar, alıştığımız senaryolardan çok daha farklı bir matematik üzerine kurulu bir hikaye olmasıydı. Modern zamanların peri masalıydı. Hayal olduğu kadar gerçekti. Ancak her şeyden öte Kiralık Aşk’ı en güzel yapan izlediğimiz aşkın adeta bir kavak ağacı gibi yavaş olgunlaşmasıydı. Ama işte Türk halkı olarak çok ama çok sabırsızız. Bu dizi bize bir çok şeyle birlikte galiba sabrı da öğretmeyi kendisine amaç edindi gibi görünüyor J
 
Dizide eksiklikler olduğunu inkar etmiyorum ama bu eksikliklerin senaryodan çok teknik açıdan olduğunu düşünüyorum. Defne ile Ömer’in hikayesi o kadar güzel bir şekilde işleniyor ki, her bölüm sonunda onlara dair atılan adımları gördüğümde ‘vay be’ diyorum içimden.
 
KABAK AĞACINA ÖZENMESEK...
İsterseniz plağı biraz geri saralım ve Defne ile Ömer’in aşkının kabak ağacı gibi hemen iki ayda olgunlaştığını düşünelim. Sonra neler mi olurdu?
 
Ayrılık çok ama çok kısa sürer, birkaç bölüm mutlu mesut sahneler izler, düğüne bir saat kala Ömer oyunu öğrenir, zaten kapalı bir kutu olan kendisi tüm dünyadan kendini soyutlar, depresyona girer, başka kollarda teselli arar, Defne ve tüm ailesi kendisini affettirmek için yalvarır durur, o kimseyi affetmez, dramın dibine varılır ve en sonunda final bölümde asıl sevdiğinin Defne olduğunu anlar ve ona geri döner.
 
Böyle bir senaryo izlemek ister misiniz? Valla açıkçası televizyonda daha önce binlercesini gördüğüm bu hikayeden bir tane daha almak ben istemem. Beni Türk dizilerden soğutan da onlardı zaten. Ancak Kiralık Aşk ile tüm bu dengeler değişti. Meriç Acemi bir oyunla bir araya getirdiği Ömer ile Defne’nin aşklarına en büyük engel olan bu bombayı etkisizleştirmek adına kurdu hikayesini. Yaşanan her olay bu oyun ortaya çıktığında en az etkilenecek kişinin Ömer ile Defne olması için yaşanıyordu. Kaygan zemin üzerinde başlayan aşkları, banktaki ayrılıkla birlikte yerle bir olmuştu. Ardından da Defne’nin Cherie’de işe girmesiyle en baştan daha sağlam bir zemin üzerine hiçbir güçlü depremin yıkamayacağı bir bina olarak yavaş yavaş sabırla inşa edilmeye başlandı.
 
Hatırlar mısınız bilmem, Manu’ya işe geri döndüğünde Defne, Sinan’a demişti ki; “Oyun aramızdaki tek engel değil. Başka engeller de var.” Biz işte uzun bir süredir yaşadığımız sancılı dönemde bu engellerin tek tek ortadan kalkmasını izledik. Önce Defne hata üstüne hata yaptı kendimizi sürekli ona kızarken bulduk. O ise hata yaptıkça olgunlaştı ve kendisini keşfetme şansını buldu. Ve şimdi nerede, kiminle olmak istediğine emin. Eski gel gitleri yok. Şu anda oyun dışında Defne ile Ömer’in aralarındaki tek engel Ömer’in kafasında dönüp dolaşanlar. Egosu ve bir diğer yandan korkular. Defne’nin törpülenme sürecinin ardından aynı süreç Ömer için başladı.

Bir anda daha önce batmayan özellikleri gözümüze daha çok batırılmaya başlandı. Sadece bizler değil, Koray ya da Sinan gibi etrafındaki herkes onun en kötü özelliklerini bas bas bağırdı. Koray bıkmadı Ömer’e “buzlar kralı” demeye, Sinan da “aman tepki verme”.  Gallo bile diziye teşrif etmeden önce direkt Ömer’in egosunu en zayıf yerini vurdu. Sürekli hedef alan bu özelliklerin ise çökme vaktiydi. Bu bölüm işte aslında farkında olmadan bu yönde çok büyük adımlar atılmıştı. Ve sanki izlediğimiz bu bölümle inşaat genel anlamda tamamlandı. Şimdi mutlaka içinizden “Biz bu kadar kızarken Debbish neler çıkarmış bölümden, neler saçmalıyor bu kız?” diyorsunuzdur.
 
Kiralık Aşk izleyicisi olarak artık sembollere ve metaforlara aşina bir aile haline geldik. Dostlar soframızın temel sohbetlerinden biridir bölüm boyunca karşımıza çıkan ayrıntıların arkasındaki asıl hikayeleri keşfetmek. Dizinin temelinde Defne ile Ömer’in aşkı yatarken, aslında etraflarında dönen hikayeler de bir şekilde onların bu inşaatında taşeron firma niteliğinde. Çünkü siz bir inşaat firması olarak ne kadar güçlü olursanız olun, tek başınıza yeterli olamazsınız. Etrafınızdaki koşulların ve birlikte çalıştığınız kişilerin de sizin dimdik ayakta durmanızda etkisi göz ardı edilemez. Bu bölüm yaşanan olayların çoğu da hem Ömer ile Defne’nin bir araya gelmesi hem de etrafındaki koşulların artık tam olarak onların ilişkisine uygun bir şekilde yaratılması adına gerçekleşti. Neler mi oldu?

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER