Türk dizi tarihinde biz
hep kabak ağacı gibi aşkları izlemeye alıştık. Birinin sihirli derneğiyle iki
ayda yarattığı aşklar... Ama o hızla oluşan aşklarla birlikte felaket
senaryolarına da alıştık. En mutlu anda çıkan eski hamile bir sevgili, erkeğin
ailesi tarafından reddedilen fakir kız, yanlış anlamalar falan filan... Her
kanalı değiştirdiğimiz, birbirine benzer aşk hikayelerini izledik. Sonra
geçtiğimiz Haziran ayında Kiralık Aşk girdi hayatımıza. Bildiğimiz tüm
kuralları unutturdu, ekranların en sevilen dizilerinden biri haline geldi.
Bu
diziyi özel ve güzel yapan başrol oyuncularının muhteşem uyumu kadar,
alıştığımız senaryolardan çok daha farklı bir matematik üzerine kurulu bir
hikaye olmasıydı. Modern zamanların peri masalıydı. Hayal olduğu kadar
gerçekti. Ancak her şeyden öte Kiralık Aşk’ı en güzel yapan izlediğimiz aşkın
adeta bir kavak ağacı gibi yavaş olgunlaşmasıydı. Ama işte Türk halkı olarak
çok ama çok sabırsızız. Bu dizi bize bir çok şeyle birlikte galiba sabrı da
öğretmeyi kendisine amaç edindi gibi görünüyor J
Dizide eksiklikler
olduğunu inkar etmiyorum ama bu eksikliklerin senaryodan çok teknik açıdan
olduğunu düşünüyorum. Defne ile Ömer’in hikayesi o kadar güzel bir şekilde
işleniyor ki, her bölüm sonunda onlara dair atılan adımları gördüğümde ‘vay be’
diyorum içimden.
KABAK AĞACINA ÖZENMESEK...
İsterseniz plağı biraz
geri saralım ve Defne ile Ömer’in aşkının kabak ağacı gibi hemen iki ayda
olgunlaştığını düşünelim. Sonra neler mi olurdu?
Ayrılık çok ama çok kısa
sürer, birkaç bölüm mutlu mesut sahneler izler, düğüne bir saat kala Ömer oyunu
öğrenir, zaten kapalı bir kutu olan kendisi tüm dünyadan kendini soyutlar,
depresyona girer, başka kollarda teselli arar, Defne ve tüm ailesi kendisini
affettirmek için yalvarır durur, o kimseyi affetmez, dramın dibine varılır ve
en sonunda final bölümde asıl sevdiğinin Defne olduğunu anlar ve ona geri
döner.
Böyle bir senaryo izlemek
ister misiniz? Valla açıkçası televizyonda daha önce binlercesini gördüğüm bu
hikayeden bir tane daha almak ben istemem. Beni Türk dizilerden soğutan da
onlardı zaten. Ancak Kiralık Aşk ile tüm bu dengeler değişti. Meriç Acemi bir
oyunla bir araya getirdiği Ömer ile Defne’nin aşklarına en büyük engel olan bu
bombayı etkisizleştirmek adına kurdu hikayesini. Yaşanan her olay bu oyun
ortaya çıktığında en az etkilenecek kişinin Ömer ile Defne olması için
yaşanıyordu. Kaygan zemin üzerinde başlayan aşkları, banktaki ayrılıkla
birlikte yerle bir olmuştu. Ardından da Defne’nin Cherie’de işe girmesiyle en
baştan daha sağlam bir zemin üzerine hiçbir güçlü depremin yıkamayacağı bir
bina olarak yavaş yavaş sabırla inşa edilmeye başlandı.
Hatırlar mısınız bilmem, Manu’ya
işe geri döndüğünde Defne, Sinan’a demişti ki; “Oyun aramızdaki tek engel
değil. Başka engeller de var.” Biz işte uzun bir süredir yaşadığımız sancılı
dönemde bu engellerin tek tek ortadan kalkmasını izledik. Önce Defne hata
üstüne hata yaptı kendimizi sürekli ona kızarken bulduk. O ise hata yaptıkça
olgunlaştı ve kendisini keşfetme şansını buldu. Ve şimdi nerede, kiminle olmak
istediğine emin. Eski gel gitleri yok. Şu anda oyun dışında Defne ile Ömer’in
aralarındaki tek engel Ömer’in kafasında dönüp dolaşanlar. Egosu ve bir diğer
yandan korkular. Defne’nin törpülenme sürecinin ardından aynı süreç Ömer için
başladı.
Bir anda daha önce batmayan özellikleri gözümüze daha çok batırılmaya
başlandı. Sadece bizler değil, Koray ya da Sinan gibi etrafındaki herkes onun
en kötü özelliklerini bas bas bağırdı. Koray bıkmadı Ömer’e “buzlar kralı”
demeye, Sinan da “aman tepki verme”.
Gallo bile diziye teşrif etmeden önce direkt Ömer’in egosunu en zayıf
yerini vurdu. Sürekli hedef alan bu özelliklerin ise çökme vaktiydi. Bu bölüm işte
aslında farkında olmadan bu yönde çok büyük adımlar atılmıştı. Ve sanki
izlediğimiz bu bölümle inşaat genel anlamda tamamlandı. Şimdi mutlaka içinizden
“Biz bu kadar kızarken Debbish neler çıkarmış bölümden, neler saçmalıyor bu
kız?” diyorsunuzdur.
Kiralık Aşk izleyicisi
olarak artık sembollere ve metaforlara aşina bir aile haline geldik. Dostlar
soframızın temel sohbetlerinden biridir bölüm boyunca karşımıza çıkan
ayrıntıların arkasındaki asıl hikayeleri keşfetmek. Dizinin temelinde Defne ile
Ömer’in aşkı yatarken, aslında etraflarında dönen hikayeler de bir şekilde
onların bu inşaatında taşeron firma niteliğinde. Çünkü siz bir inşaat firması
olarak ne kadar güçlü olursanız olun, tek başınıza yeterli olamazsınız.
Etrafınızdaki koşulların ve birlikte çalıştığınız kişilerin de sizin dimdik
ayakta durmanızda etkisi göz ardı edilemez. Bu bölüm yaşanan olayların çoğu da
hem Ömer ile Defne’nin bir araya gelmesi hem de etrafındaki koşulların artık
tam olarak onların ilişkisine uygun bir şekilde yaratılması adına gerçekleşti.
Neler mi oldu?
Yazı devam ediyor..