"Birbirimize rastlamadan evvelki hayatımız sahiden birbirimizi aramaktan başka bir şey değilmiş…"
Şöyle bir alıntıyla başlamak istedim. Sanki bu satırları DefÖm için yazmış. Defne kitabı açıp denk gelen ilk cümleyi okuduğunda anlamıştık zaten. Bu bölüm de pekiştirmiş olduk. Birlikte şahaneler. Ki henüz tam olarak da birlikte değiller. Aman, olmuş bunlar olmuş.
O ihtiyaçlar duvarından şekeri silelim arkadaşlar. Zira daha bölümün başında tatlılıklarından şeker komasına girmemize ramak kalmıştı. Bir insanın ruhunu ya uyurken ya gülerken görsünler, gerisi poz diyen anneannenin sevdiceğini uyurken izleyen şirin torunu… Yalnız o saç bantlarına değinmeden edemeyeceğim. Bu kız kendi evinde böyle saç bandı kullanmıyordu. Ne oldu da kafasından çıkarmaz oldu orayı anlayamadım. Saç bantları yerine Çarşamba Cadısı’nı görelim istiyorum ben. O kıvırcık, kabarık saçlarıyla bizim Defo’muza daha çok benziyor. Hoş bizim Defo’muz sabahın o saatinde kahvaltı da yapamazdı ama aşk insanı değiştiriyorsa demek… Ortak noktada buluşmak lazım ne de olsa. Biraz Ömer esneyecek, biraz Defne. İlk sahneler acayip iyi geldi bana. Böyle bir enerji doldum, yüzümüz güldü biraz. Sonrasında Deniz nam-ı diğer Muşamba biraz sinir bozsa da Ömer yine yaptı yapacağını.
Ömer’in üretime gidip oradaki çalışanlarla konuşmasına benden on puan. Çok da duygusaldı bence, ya da ben ağlamaya hazır olduğumdan da olabilir. İşleme ustası diyelim şu türünün son örneği amcamıza, işte o amcayla Ömer’in muhabbeti boşa değildi tabii ki. Diziyi izlerken dikkatli olan izleyici aynı bölümün devamında olabilecekler için tüyolar yakalayabilir. Mesela elastikiyet tanımı. Eymen sınıfa boşuna o terimi açıklamadı. Hiçbir şey rastgele seçilmiyor, anlıyoruz. Aslında Eymen’in açıklamasından sonra ilk aklıma gelen kendi Kiralık Aşk oyunu oldu. Sonuçta Neriman’ın istediği değil Eymen’in istediği doğrultuda devam ediyor şuan oyun. Sonra Defne geldi aklıma. Abisini kurtarmak istiyordu ve kendini içinde olmak istemediği bir oyunun içinde buldu. Defo Eymen’in dediğini yapıp henüz kendi istediği yola kavuşamamış olsa da o yolda emin adımlar atmıyor da değil. Ama bütün bunlar değil de bambaşka bir şeymiş bu bölümdeki asıl elastikiyet muhabbeti. Meğer Ömer’in Tranba ile çalışmak istememesi ama zorunda kalması, buna rağmen oyunu yine kendi kuralları ile oynamış olmasıymış. Eh yani Ömüş de ‘daha akıllı olanlar’ kategorisine girdi. Biz zaten biliyorduk da onay almış olduk bir kez daha. ^^
Sinan ve Yasemin ikilisi beni ne yordu be bu bölüm! İki inatçı keçi gibilerdi. Dillerinin ucunda her şey ama söylemiyorlar. Çünkü ikisi de oyunbaz. İkisi de dolambaçlı yolların ustası. İso’yla şansını tamamen yitirdiğini anlayan Yasemin, Passionis’in müşterisini ikna etmekten vazgeçer. Güzel, olması gereken bu. Ben o kadar profesyonel bakamıyorum, üzgünüm. Duygular daha önde bende de Defne gibi. Sude’yi ise hiç anlamıyorum. Tamam Eymen’e doğru bir gönül meyli var artık. Onu görüyoruz da Sinan’ı ne kolay harcadın sen? Ölüyordun Sinan için. Kendi kuzenine ihanet etmiştin Sinan diye diye.. Şimdi ne çabuk geçtin Sinan’ı da, bir de üstüne onların müşterilerine göz koydun? Bu kızdan feci korkulur. Hiç acıması yok. Zalimce yaklaşıyor her olaya. Zalimlikten bahsetmişken… İz’in diziden ayrılış şekline dair ‘zalimce’ hayallerim vardı, itiraflarnoktacom. ^^ Şöyle Ömer’in evine gidip dan diye direkt salona daldığı, birçok sefer bizimkilerin bakışmasını böldüğü kapıdan içeri girip Defne ve Ömer’i öyle sarılırlarken falan bulsa da çekse gitse demedim değil. Ama gelin görün ki çok naif bir veda oldu Ömer’le. Ve o zalimce planları yapan beni bile duygulandırdı. Zaten benim bir duygulanasım varmış. Sonuçta Yasemin şık bir hareketle Sinan’ın gönlünü iyiden iyiye fethetti. Bu ikili olur mu, olursa dengeler nasıl değişir önümüzdeki bölümler göreceğiz.
Yazı devam ediyor...