Huysuz ve tatlı Korişimiz yine yüzümüzü güldürdü, güldürmekle kalmadı deyim yerindeyse gülmekten öldürdü. Mail’lerine bakmayı bilmeyen, baktığından da çok bir şey anlamayan Korişimiz batıyor olduklarını öğrenince valizini ilk kapan oldu. Şaşırdık mı? Hayır! Çünkü o Koriş. Koriş hayatta üç şeyi çok sever; kudret, şöhret, servet. Eh, Passionis batarsa servet gider sonra şöhret ve akabinde kudret de gider. Koriş buna dayanamaz. O çikolatanın en iyisini, etin en pişmişini yemeye alışmıştır. Hâl böyle olunca gemiyi ilk terk eden de Koriş oluyor. Derken meğer valizdekiler bambaşka bir şeymiş. Bizimki yedek cenaze kostümü taşıyormuş yanında. Allah seni ne etmesin be Koriş! 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi o kıyafetleri giyeyim de ağlayayım. Olsun Korişim, sana karaları bağlayıp ağlamalar da yakışır. Nöro kankana ağla biraz da ama buralar hep sel oldu bak. Ne de olsa Neriman genel bunalımda. Çünkü ne yaptığını bilmiyor. Defne ve Ömer’le ilgileniyor mu, bıraktı mı oyunu, ne yapıyor belli değil. Su kuşu evi terk etmiş, umrunda değil. Eymen’i de darladığı yok. Necmi desen işinde gücünde. Ancak gidip Ömer’in başını ağrıtıyor. Eh bu da hiçbir şeye yaramıyor. Performansın yerlerde Nöro, bu hafta seni beğenmedim bizimla deyilsın.
Mahalle tayfasından da bahsedeyim son sahneden önce. Çünkü Nihan yine şahane hareketler yaptı. Anacım Defne neredeyse nikahı basacak, bizim gelin hâlâ leylâ leylâ bakıyor Ömer Bey’e. Anladık adam büst gibi. Eh ben de karşımda görsem ben de bir tutulur kalırım ama artık bi’ aş kendini. Hoş kime diyorum ki? Kız Şubat’ın ortasında evde havuz var zannedip içine mayo giymiş gelmiş. Bir de tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. El şaklatıp da perdeleri kapatmaya çalışan Serdar’a Nihan’dan başkası olmazdı. Ruh eşi bunlar, belli. ^^ Serdar’ın hareketi beni ilk bölüme ışınladı yalnız. Malum Defociğimiz de Neriman’ın evine ilk gittiğinde kapı açılsın diye zile basmak yerine el sallamıştı. Zenginlerde öyle çünkü. Hep bir hava cıva. ^^
Kırmızı kapılar kovalasın seni Nihan! Maviş’ler rüyana girsin e mi Serdar! İki dakikada rezil ettiniz kızı. Şaka şaka! Siz böyle tatlısınız, biz sizi böyle sevdik. Devam, devam! Peki Ömer Bey! Yahu insan hiç mi çakmaz bir şey? Bu kızın neyi var neyi yoksa bilen üç kişi tam karşında dikiliyor. İnsan hiç mi aklından geçirmez belki Defne’nin sırrını biliyorlardır diye. Sıkıştırsana evladım Serdar’ı kıyıda köşede. Gel sana perdeler nasıl kapatılıyor göstereyim, falan de çek kenara. Ya da Nihan’ı görüyorsun, kız seni görünce çenesi düşüyor. Aslında arkada havuz olacaktı ya, gel bacım göstereyim ben sana o kadar hazırlanmışsın yazık olmasın, de. Gidince de sor işte. Aaa, hep ben mi akıl vereceğim canım! O kadar Bay Muşamba’yı haşat etmiş adamsın. Neler neler akıl ediyorsun da bir bunu mu ayamıyorsun! Çok kahve içme, sana iyi gelmiyor. Beyin damarlarını kafein tıkıyor zaar, sen önceden böyle değildin havada kapardın. Ah kuzum, Defne çarptı seni.
Eh artık hepimizin dağıldığı sahneye geldik. Tabii ki favori sahnemdi bu bölüm. Çünkü bir sahnede tüm duyguları yaşadık. Eve dönerken Defne’ye ulaşamayan Ömer’le beraber biz de bir meraklandık. Aslında Defne en son elinde çiçeklerle asansöre binmişti ve eve gidip bahçeye çiçek dikecek herhalde diye düşünmüştüm. Ama o beni benden alan acıklı fon müziği çalmaya başlayıp da Ömer aynı 14. Bölüm’deki gibi eve girince korktum, yalan yok. Çünkü Defne bu, sağı solu belli olmaz. Aynı sahneler, aynı olaylar. Nefes almadım ya! Ömer dışarı çıkıp da arkasından da Olmazsan Olmaz başlayınca derin bir nefes aldım "Oh!" diye. Sonra zaten çiçeklerle uğraşan Defne’miz göründü. Sevdiğine seslendi; ‘’Ömer!’’
Yazı devam ediyor..