Meryem Uzerli efsanesi topumuzu gerdi..

Meryem Uzerli efsanesi topumuzu gerdi..
Hayatımıza, 3-4 yıl önce Muhteşem Yüzyıl'ın ateşli Hürrem'i olarak girdi. Rivayet olunur ki rahmetli Meral Okay, fotoğrafını gördüğü anda vurulmuş Meryem'e.. Allah için, vurulunmayacak gibi de değildi. Muhteşem Yüzyıl yayında kaldığı sürece Meryem de magazin basınının gündeminden düşmedi. O günlere geri dönüp, olan biteni hatırlamaya gerek yok. Çok merak edenler, Doku belgeselini izlesinler, olmadı google'da sörç etsinler....

Muhteşem macerasından sonra sektörden uzaklaşan Meryem Uzerli, sonunda Saner Ayar'ın sahibi olduğu O3 Medya ile el sıkıştı. Ülkenin eli kalem tutan bütün yazarları da o andan itibaren Meryem'e proje üretti. Neticede ve ne yazık ki Gecenin Kraliçesi adında adeta yamalı bohça gibi bir proje ile de yayına çıktılar ama konumuz bu değil. Neyse... Meryem Uzerli, Gecenin Kraliçesi'nin ilk bölüm yayını öncesi piyasaya sürülen belgeselde, kırık bir tonda "Ailem endişelenerek beni arıyorsa sınır geçiliyordur" dedi, Magazin basınının ona uyguladığı "çok tık getiren haber malzemesi" tavrına karşılık. Belgeselde beni en çok etkileyen cümlesi de bu oldu, gerisi çok soğuk, mesafeli, albenisi olmayan hatta tam da Vatan Gazetesi yazarı Oya Doğan'ın dediği gibi "reklam kokan" bir uzun videodan ibaretti.

Gecenin Kraliçesi, tam da (ben de dahil) biz çok bilen teori böcülerinin beklediği gibi çıktı. Olmadı. Uzun süre Meryem Uzerli meselesi hakkında laf etmekle, etmemek arasında kaldım. Sete çıktığı ilk günden beri çalışma saatlerinin hemen hemen her saniyesi çeşit biçim laf, türlü türlü insan tarafından kulağımıza fısıldanıyor hatta fısıltılar çığlık boyutuna da geliyordu. Benzer yazılarda da defalarca belirttiğim gibi haber yazıp tık almak için ağzı köpüre köpüre çarpıtacağı cümlecikler bakınan küflü mecraların şerrinden hem kendimi hem de yazının muhatabını korumak istediğim için detaylardan bahsetmeyeceğim. Çünkü meselem sette olan bitenleri, Uzerli'nin tavrını tarzını, içini dışını faş etmek değil. Amacım Meryem Uzerli'nin bu sektöre katkısını tartmak, tartıştırmak. Başlıyorum.

Meryem Uzerli, Türk kafasında bir yıldız değil. Olmayacak da. Onu, bu sektör mensuplarından ayıran hatta aykırı yapan en önemli özelliği de kafasının uluslararası normlarda işlemesi ve bir yapıma verdikleri ile aldıklarının dengesini tam da bu normlar üzerinden kurmasıdır. Sonuna kadar haklıdır. Hakkıdır. Ve hak ile "çap" doğru orantılı değerlendirilemez. Uzerli konusunda ilk yanlış tam da burada yapılıyor. Türkçesi bozuk, rol kabiliyeti tartışmalı, 30 yaşında, tek dizi yapmış bir kadının ülkemizde "A List Star" muamelesi görmesi önce sektör mensuplarının kendi haklarına bakışını sonra da herkesin zihnini kirletiyor. İşte bu sebeple de Uzerli'nin attığı her adım sektöre batıyor. Herkes bir ucundan tutup, magazin batağına dalıp, ince ince laf sokup, Uzerli gemisini batırmaya meylediyor.

Oysa Meryem Uzerli'nin tek suçu, Gecenin Kraliçesi için imza attığı sözleşmenin şartlarına koşulsuz uyulmasını beklemesi. Muhtemelen karşılıklı ceza-i şart içeren o sözleşmenin. Yani olur da tek bir şartına uymazsa karşısına dağ gibi dikilecek olan o sözleşmenin. Misalen, sözleşmesi gereği her bölüm için karakterine maksimum X kadar sayfa yazılmasını istiyor, her iş günü için X kadar saat sette kalmayı vaad ediyor. Böyle olunca da "sete girince kronometre işliyormuş" dedikoduları ayyuka çıkıyor. Sonra da bu sektörde YERLİ DİZİ YERSİZ UZUN diye sokakları arşınlayan kimi meslektaşları kapalı kapılar arkasında Uzerli'yi kararlı olduğu ve çalışma saatleri maddesini her durumda koruduğu için lafla taşlıyorlar. Kınıyorlar. Kaprisliymiş diyorlar. Ayıplayarak, "Bu kadarı da olmaz, çekim alt tarafı yarım saat gecikince menajeri seti durdurmuş" diyorlar.

Oysa alış veriş çok basit. Meryem Uzerli ile anlaşma yapan şirket, oyuncunun haiz olduğu şartları biliyordu. Kabul edip, talepkâr olduları oyuncunun aksanı, rol kabiliyeti, plastik malzemesi ortadaydı ve şirket vizyonları gereği uygun olduğunu düşündükleri O star'a haftada X kadar değer biçip, X kadar haftayı peşin ödeyip, renklerine bağladılar. Elbette önce senaryo konusunda O'nun ikna olmasını beklemek ve O beğenene kadar da senaryo değiştirmek zorundaydılar. Elbette artık set programı O'na göre ayarlanacaktı çünkü "X kadar saat çalışırım" maddesine imza atmışlardı. Bunda şaşılacak bir durum yok.

Yani tartışmalı olan zihniyet Meryem Uzerli'de değil. "Başrol oyuncum günde X kadar saat çekim yaparsa her hafta nasıl bölüm yetiştiririm" ya da "Ondan artan zamanı ve sayfaları hikayedeki diğer oyunculara yükleyince ortaya nasıl bir mal çıkar" ve dahi "Projeyi Meryem'e biçince renklerime bağlayacağım diğer oyuncularla sıkıntı yaşar mıyım" en kritik olanı ise "Türkiye şartlarında 160 dakikalara varan bölümler çekiyorken projenin starının senaryoda X kadar sayfa kapsaması tolere edilebilir mi" sorularını önce masada cevaplamalıydılar. Çünkü bu cevapları sahada yaşayarak almak, her anlamda çok aşırılı pahalı bir öğrenme biçimi. Ancak son kertede kimsenin de keyfinin kahyası, kesesinin bekçisi değiliz...

Özetle; Gecenin Kraliçesi başarılı olur ya da olamaz, Meryem Uzerli'yi beğeniriz ya da beğenmeyiz; Uzerli yarın bir dünya starı olur ya da gider Almanya'da evinde oturur, patik örer, bilinmez. Ancak görünen o ki Meryem Uzerli kariyer yolculuğundaki adımlarını prensiplerine sonuna kadar sahip çıkarak atmakta kararlı. O halde bize düşen, imza attığı sözlemenin maddelerini uyguladığı için hakkında dedikodu üretmek, aldığı kaşeyi emsal gösterip kendimizi parlatmanın peşine düşmek değil, açtığı hak deliğini büyüterek içine sızmak olmalı.

Her hafta kar tipi, uzak yakın demeden iş yetiştirmeye kasan herkese ferah feza çalışma şartları dilerim.

Böyle işte..
R.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER