Bugün bir çoğumuzun yaşamını zorlaştıran, belki de en büyük engel olarak hayatlarımızın kırılma noktasını oluşturan, 'önyargılar' bazılarımızı demoralize etmiş, bazılarımızı da daha çok kamçılamış bir engel. Einstein'ın da herkesin bildiği o çok meşhur sözünde söylediği gibi 'Önyargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zordur' İşte bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde, 'atomu parçalamaktan bile' zor görevi başarıyla sırtladığını düşündüğüm, eleştiri ve olumsuz yorumları zaman içinde nasıl ters istikamete çevirdiğini gördüğüm o adamdı aklıma ilk gelen. Bugün size o adamı anlatacağım. Bu kimine göre bir başarı öyküsü, kimine göre değil. Bana göreyse sizin de benim gözümden görmenizi istediğim, şans faktörüyle hayatımıza giren ama tırnaklarıyla bulunduğu noktaya gelen adamın hikayesi bu. O zaman başlayalım mı?
Çağatay Ulusoy'dan bahsediyorum tabii ki. Şimdi biraz -Beş sene kadar- geriye dönelim.
Sene 2011. Bundan tam 5 yıl önce, o seneki Best Model gecesi başta Çağatay olmak üzere onu seven herkes için de hayatlarının asla eskisi gibi olmayacağının ilk işaretini aldıkları bir geceymiş meğer. Seçildiği gece aldığı dizi teklifine 'Evet' dediğinde girmişti hayatımıza. Önceleri sadece yakışıklı ve iyi fizikli kontenjanından kazanıyor algıları oluştu tabii ki ona bakınca bu ön yargılar çok normaldi. Oyunculukla uzaktan yakından alakası olmayan sadece fiziğiyle dikkat çeken, adı üstünde bir 'model'. Aksini kimse söyleyemezdi. Ama 'Çok şey başarmak istiyorsan çok çalışacaksın' der, çok sevdiğim bir dizide çok sevdiğim bir karakter. İşte o, aldı bu cümleyi arkasına ve tüm algıların tersini ispatlamak için sadece 'çok çalıştı'. Ve su götürmez bir gerçek olarak zamanla bu algıları tek tek yıktı. Şimdi o adamla beş yıllık bir nostalji turuna çıkalım mı beraber? Çünkü biliyorum ki yaşadığı değişim ve gelişim beni etkilediği kadar sizi de etkileyecek.
Bugün günlerden 14 Ocak. Yani tam 5 sene önce Çağatay'ın televizyonlarımıza, ailemize, evimize, kalplerimize girdiği ilk proje olan 'Adını Feriha Koydum'un yayına girdiği tarih. 'Emir Sarrafoğlu' isimli, gece kulübü ve oteller zinciri olan zengin bir ailenin tek veliahtı, boşanmış bir anne babanın çocuğu, travmalarla büyüdüğü hayata rağmen, temiz kalbiyle ve insanlığıyla, üniversite öğrencisi haliyle yaşının küçüklüğüne rağmen yaşadığı ve yaşattığı aşkıyla, onu her izlediğimizde hepimizin hayatlarında 'Emir Sarrafoğlu' olmasını dilediği adamdı.
Önce kendi yağdırdığı karlarla 'sevdiği kadını hayatına almak isteyen adam' sonra gerçek karlar altında 'sevdiği kadını hayatına alan adam', aşkını her koşulda her durumda koruyup kollayan, sahip çıkan adam, 'Nefret ede ede seven' adam, ne olursa olsun mücadeleci kişiliğiyle asla vazgeçmeyen adam, sevdiği kadını kaybettiğinde kendi benliğini de kaybeden adamdı o. Bugün bile çoğu seyircinin dizi forumlarında üzerine "böyle güzel seven adam gelmedi" dediği, unutulmayan ve asla unutulmayacağını düşündüğüm 'Emir Sarrafoğlu'. Bebek adımlarıyla kendini geliştirmeye başladığı ama dizi final yaptığında ilk bölümle son bölüm arasındaki farka bakıldığında "biz aynı adamı mı izledik?" dedirten o çabayı görmemek mümkün mü? Çağatay'ı belki de bu kadar içselleştirmemizin en büyük, daha doğrusu ilk büyük sebebiydi Adını Feriha Koydum oldu.
Anadolu Kartalları ve 'Ahmet Onur'; ilk sinema deneyimi, ilk heyecan. Ve bence ilk sinema projesinde Ömer Vargı ile çalışmak büyük şans. Ahmet Onur, "Adını Feriha Koydum" sezon arasında çekilen bir projeydi ve dizi ikinci sezona başladığında aslında bu filmden kazandığının oyunculuk anlamında nasıl meyveler verdiğini izledik. (İzleyenler çok iyi bilir, 2. sezon Adını Feriha Koydum'da izlediğimiz Emir Sarrafoğlu oyunculuk anlamında bambaşka bir seyir zevki vermiştir) Ne diyorduk? Ahmet Emir diyorduk... Filmdeki bu karakter bize asla pes etmemeyi de gösterdi. Bir şeyi çok istiyorsanız eğer, yolunuza engel çıksa bile yılmadan yürümelisiniz, çünkü o zaman göreceksiniz ki hedeflediğiniz yerin bile üstüne çıkmışsınız. Ahmet Onur denince aklıma hep bunlar gelir. Ve bonus: Ne kadar da Çağatay'ı anlatan bir rol...