Kiralık Aşk’ı kimler izlemesin?

Kiralık Aşk’ı kimler izlemesin?

Bu yazıyı yazıyorsam, sanmayın ki bilmiyorum, ben aslında beyhude bir çaba içindeyim. Çünkü bu yazıyı okuyorsanız, muhtemelen Kiralık Aşk’ı izliyorsunuz siz; ayıla bayıla üstelik. Hatta çoğu zaman mecazi, kimi zaman da gerçek anlamda!  

Velhasılıkelam yine de ayrımcılık yapmadık, ona tersten bakış terapimizi uygulamadan edemedik. Neden mi? Kiralık Aşk’a tersten tutmalar bile yakışır da ondan ^.^

 “Bu Kiralık Aşk benim bütçeyi aşar” diyecekler! Buradaysanız, aşağıdan kapın mumunuzu bakalım, haydi bir-iki!

● DEV bir hayalperestseniz. Bana yakışıklı prens, güzel prenses, ve bir de çok lazımsa hadi kötü kalpli cadı verin; beni güven; sadakat, adalet, önyargı gibi dertlerle germeyin diyorsanız,

● DEV bir realistseniz. 200bin TL karşılığında ülkenin genç yakışıklı işadamlarından birini evliliğe ikna etmek; birkaç gün içinde sıfırdan bir ayakkabı koleksiyonu çıkarıp sahaya sürmek veya taş çatlasa 1 aylık bir eğitimle sektörün en parlak genç ayakkabı tasarımcısı olmak gibi şeyler size göre “olacak iş”ler değilse,

● Ayrıca, yine dev realist kişiliğiniz sebebiyle, bambaşka sebeplerle fakat her ikisi de birer arzu nesnesi olan bu ÖMER İPLİKÇİ ve DEFNE TOPAL GERÇEK OLAMAZ! düşüncesi mütemadiyen beyninizi kemirecekse,

● Klişe olsun, benim olsun diyorsanız. Size göre “sonsuza dek mutlu” masalların, yakışıklı prensin güzel prensesi öpmesiyle bitmesi gerekiyorsa – başlaması yerine!

● Niyetiniz, sadece ve sadece iki güzel insanın ‘mıç mıç’ aşkını izlemekse. İlmek ilmek işlenen hikaye, incelikli mesajlar, küçük ama kıymetli hayat dersleri size ıvır zıvır gelecekse,

● Sabırsızsanız. “Aşkı saç diplerim uyuşana kadar hissetmem yetmez, derhal gözlerimle de görmem lazım” diyorsanız,

● “Yanlış anlama da neymiş, insanlar konuşa konuşa anlaşır”ı hayat felsefeniz haline getirmişseniz,

● Esas kızla oğlana “böyle sabır peygamberde yok, siz de nasıl oluyor” diye diye kendinizi TV karşısında sinir hastası yapma ihtimaliniz varsa,

● Yemeği yavaş yavaş, sindire sindire yemek size göre değilse; hemen şişenin dibini görüp tatlıya geçme niyetindeyseniz!

● Yenge, amca, dede gibi aile figürlerinin, esas oğlanı evlendirmekten başka derdi yok mu? gibi sorular soracaksanız,

● Ben bir trafik kazası, bir kaza kurşunu, bir apansız elim hastalığa tutulma, bir hastane köşelerinde ölüm kalım mücadelesi, bir “durun siz kardeşsiniz” imkansızlığı görmeden yerli dizi izlemekten keyif almam diyorsanız,

● Kahkahanızı; yabani, görgüsüz, kaba saba, ağzı doluyken konuştuğu için komik olduğunu sanan mizah karakterlerinde arıyorsanız,

● Temiz bir aksiyon beklentiniz varsa; soluk soluğa kaçma kovalama heyecanı yaşamak; gerektiğinde vurdu kırdının dibine vurmak, kavga dövüşün alasını izlemek istiyorsanız,

● Türk erkeği dediğiniz, tavşan kanı çay içer; aşk acısı çektiğinde Müslüm baba dinler; kabus gördü mü de, caddede araba yarışı yaparken ağaca geçirdiğini veya boks maçında kafayı gözü dağıttığını görür diyorsanız,

● İnce işçilik için kafam fazla dolu; beni klasik müzikmiş, dünya edebiyatıymış, Proust’muş, Fellini’ymiş, Sevil Berberi’ymiş, 16.YY İngiliz şairleriymiş, bunlarla yormayın, her bölüm dayayın en bilindik Sezen Aksu’ları benden mutlusu olmaz düşüncesindeyseniz,

-BONUS-

Sevgiliniz veya eşiniz, Ömer İplikçi aşkına tutulmuş veya Defne Topal’a abayı yakmışsa. Bu madde bonus; çünkü karşılığı boş küme! Biriciğiniz az buçuk yukarıdakilerden biri değilse... Henüz size açık etmemiş demektir ^.^ Çareniz ya üç maymun ya da derinden derinden seslenen şu çağrıya kulak vermek: Kiralık Aşk çok güzel, SEN DE gelsene :)


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER