Aşk,
sosyal antropologlara göre “Cinsel bir tutku” olarak ifade edilirken, şairlerin
gözünden “Özlemli ve duygulu şarkılar” olarak anlatılır. Psikologlara göre aşk,
“Hem normal hem de nörotik olmaktır, yaratıcı ve yıkıcıdır.” Filozoflara göre
aşk “Erkekler için başkadır, kadınlar için başka”. Bana göre ise aşk, tam olarak
Ömer İplikçi’nin aşkıdır. Aşkın her halini, her duygusunu doyasıya, tutkuyla,
tüm uzuvlarıyla yaşadığı için. Literatürlere “Ömer gibi sevmek” tanımı
getirilecek yakında…
15
gün boyunca suratımıza kapanan kapının ardında olacaklar ile ilgili farklı
teoriler attık ortaya, en kötüsü olan; Defne’nin kendini geri çekme eğiliminde
bulunacağını bile düşündüm de Sude’nin bu özel anı bozacağı aklıma gelmedi. Sude,
sen Sinan’ın peşinde dolansana şekerim, fazla mesailer sana göre değil. Bu
yaptığına ceza olarak, yürüdüğün yollara muz kabukları koymayı planlıyorum ama
Ömer’in Defne’nin dudağından sıcak çikolata içtiği anı hatırlayıp, buna
farkında olmadan da olsa sebep olduğun için muz kabuklarını alıp cildime maske
olarak uyguluyorum.
Daha
önce hiç görmediğimiz tutkulu bir Defne, âşık olduğu kadının davetine icabet
eden seksi bakışlı bir Ömer ile alev alev sahneler izleyebilirdik. Ömer,
kıyamam sana bir an gözlerine inanamadın fark ettim “Bunun ne anlama geldiğini
biliyorsun değil mi?” dediğin an kahkaha attım. Şükürler olsun, Defne de ne
anlama geldiğini bilerek o kalemi masaya kondurmuş. Defne’den beklediği cevabı
alan, libidosu özerkliğini ilan eden Ömer, Defne’nin kalemini kıracaktı ki, “Hain
Kuzen Sude” haftalardır beklenen özel ana sinsi gülüşü ve sinir bozucu
bakışlarıyla damladı. Ömer, yine aşkta, racon kesememiş, kalem kıramamıştı.
Olsun çiftimiz ne de olsa tasarımcı ikisinde de kalemden bol ne var birinden
biri, bir gün kıracak inşallah.
"Bahçelerde
börülce oynar gelin görümce" misali Ömer’e boy boy sıraladığınız laflara o kadar
sinir oldum ki o kadar olur. Hiç samimi değildiniz kızlar, hele Defne “Biz
kadınlar erkeklere göre daha özverili ve toleranslı olabiliyoruz, daha ince
bakabiliyoruz” dediğinde armut koltuğumdan düştüm. 20. Bölüm diyorum, telefon
konuşmasını yanlış anlayıp Ömer’i evinden postaladığını hatırlatmak istiyorum
şekerim. Bu konuşmalar ne kadar sinir bozucu olsa da Ömer’in de kendine
gelişine neden oldu çok sevindim. İyi ki öpüşmediler ve Ömer çekip gitti.
"Kafan
mı güzel?" demeyin şimdi, vallahi bir an gaza gelip coşkun duygularımla, yakınlaşıp
barışmalarını istesem de bu sefer sorunlarını konuşup, halletmeden, temeli
oluşturulmadan bir barışma görmek istemiyorum. Sürekli ayrıl barış ayrıl barış
döngüsünden sıkıldım. Biz de ikisi gibi anlık coştuk ama mantıklı düşününce iyi
ki de Ömer çıktı gitti diyorum. Gerçi bu cinsel içeriksiz aşk hayatları da her
an dilime düşebilir, Ömer’in, kendisi bile “Öpüşmek ne kelime canım, ohoooo”
diyerek kendileriyle alay etmiş bir insan. Helal olsun Ömer sana da bu saçma
durumunuzla alay etmeler yakışır.