Tüm
çocukluklarına, saflığına, şımarıklıklarına, gel
gitlerine rağmen ilan ediyorum bu hikayenin cesur
yüreği Defne'dir!
Sözler dile geldiğinde,
insan -bir sonuca varmasa da- ne kadar rahatlıyor değil mi? Yeniden başlarken, ‘sil baştan’ hikayesinin temelinde olduğu gibi daha
önce hiç tanışmayan iki insan gibi davranan Ömer ile Defne’nin hesaplaşması da yabancılaşmayla başlamıştı. Banktaki o geceden sonra içlerinde kalan ve
gururlarını kıran o düşünceler en sonunda ortaya çıkmıştı. Zaten iyileşmeye giden
süreç önce geri çekip kendine uzaktan bakıp değiştirme isteğiyle başlar. Daha
sonra dile getirmekten çekindiğin sözleri söyleme cesareti bularak devam
eder. Sorunlar ortaya döküldüğü zaman ise hız alır. Defne de “Sen dedin,
güvenmiyorum Defne dedin, şans vermedin, sabretmedin ne yapsaydım ben” diyerek
Ömer’e (hatayı kendi yapıp suçlu olduğunu bilse de insana sevdiği tarafından
güvenilmemek koyar) bile kırgınlığını dile getirerek bu süreçte ilerleme
kaydetmiş ve kendisine koyduğu bir yasağı kaldırmıştı: Hayal kurmak!
9. bölümde Defne’nin
istifasıyla sarsılan ve bu dengesiz hareketleriyle kafası karışan Ömer’in tüm
bu karmaşa içerisinde gördüğü o umut veren rüya herhalde hepimizin aklındadır.
Sabah kalktığında en doğal haliyle çilek yerken Defne’yi mutfakta bulan ve her
sabah onu böyle görmeyi umut eden Ömer, “alev aldı
buralar” diyen Defne’yi öpmüştü. Kapalı kutu Ömer’in içimizi ısıtan hayali herkesi şaşkına
döndürmüştü. ‘Adamın aklında neler neler geçiyor” demiştik ve onunla birlikte
biz de bu hayallere dalmıştık. Van Gogh’un da “Resmimi
hayal ederim ve daha sonra hayalimi resmederim.” sözü gibi Ömer hayali kurmuş, 12. bölümün sonunda gözü yaşlı bir
şekilde hayallerinin gerçekleştiğini görmüştü.
Şimdi sıra Defne’deydi.
Kendisine hayal kurmayı yasaklayan Defne ilk kez geleceğe dair hepimizi
umutlandıran bir hayal kurmuştu. O beyazlar içinde uzanan ve yeni evlerini
hayal eden Defne’nin içten halleri sizin de yüzünüzde hafif bir gülümseme
bıraktı mı bendeki gibi? Şu kızın egosuna bakın, kendini Ömer ile yarışmaya
nasıl denk görüyor, bu kadar hatayı nasıl yapabilir, bu kız daha ne kadar
batacak kendini rezil edecek dediğiniz o Defne’nin, aslında geleceğe dair
hayallerinin nbu kadar masumane ve basit olması özellikle de?
Dağ evindeki bölümde
soğuk olarak nitelendirdiği ancak bu bölüm “Siz mi dekore ettiniz, çok
güzelmiş” dediği evi daha sıcağıyla değiştirmek istiyordu. Yeni bir ev, yeni
bir başlangıç diyordu. Orada bahçesi olsun istiyordu, kendi emeğiyle bir şeyler
ekmek için... İz’e “bu mutfak ve tüm buralar benim” dediği o alanın tek sahibi
olmayı hayal ediyordu. Üstelik sadece Ömer ile değil de, küçük bir bebekle...
Sizce bu egosu yüksek şımarık bir kızın hayali olabilir mi? Bu hayaller peri
masalıyla büyüyen küçük bir kızın hayalleridir. Üstelik uzun zamandır kurmaktan
korktuğu hayaller. “Bir kalem ve bir düş seni her
yere götürebilir!” derler. Defne her
ne kadar Ömer masada bıraksa da önce kalemi vermişti sonra da düş kurmuştu
gelecek için. Bir kere kuruldu mu o düşler, akla düştü mü, artık gerçek
olacaklardı. Aynen Ömer’inkiler gibi... Bunu hepimiz biliyoruz.
Defne ilk kez hayal
kurmuştu. Bu rüyası hepimiz içine umut ekmişti. Sabah kalktığında hayallerini temsil eden bileziğine bakıp, "gerçekleşecek bunlar” dedi içinden. Ancak
Ömer ile Defne’nin kendi mutlu sonları için gitmeleri gereken çok uzun bir yol
vardı. Bu nedenle bölüm başında Defne’nin odasına giren Ömer ile Defne
öpüşmemiş ve “buradan dönüş yok” dedikleri yola girmemişlerdi. Bizim "sil baştan"
dediğimiz bu dönüşüm hikayesi daha yeni başlıyordu. Öyle acele başlamamak
lazımdı. Malum, acele işe şeytan karışırdı. Zaten bölüm
boyunca aralara atılan SABIR kelimesi de bize bu mesajı veriyordu Meriç Acemi
tarafından.