Peri masallarıyla büyüdük
her birimiz.. Bu masallarla inandık her çocuk gibi bir prensesin eğer severse
saçlarıyla halat yapıp hapsedildiği kuleden kaçabileceğine, kötü cadıların önünde sonunda ne kadar savaşırsa savaşsın kaybedeceğine, bir prensin sevdiğini bulmak
adına elindeki cam ayakkabıyla kapı kapı gezebileceğine, hayat boyu uyumaya
mahkum edilmiş bir prensesin öpücükle uyanabileceğine ve en çirkin adamın bir
kadının sevgisiyle güzelleşebileceğine hatta kurbağanın bile prense
dönüşebileceğine. Annelerimizin bize okuduğu bu masallardı bize aşka ve mutlu
sona dair hayal kurduran daha küçük yaşta. Bu nedenle her zaman çok sevmişimdir
Walt Disney’in çocuklara sunduğu büyülü dünyasını. Anlattığı masallarla her birimize: “Hayal edebilirsen, ona
sahip olabilirsin.” demek istiyordu.
Hangimiz hayal kurmadık uykuya dalarken ya da hangimiz bakmadık yıldızlara bir gün
masallardaki ruh eşimizi bulmanın hayaliyle? Uçsuz bucaksız gökyüzü ve orada
parıldayan onlarca yıldızdı bize umut veren. İşte Defne de her birimiz gibi peri masallarıyla büyüyen,
mucizelere inanan genç bir kızdı. Onun da hayalleri vardı ta küçükken ağabeyiyle
yazları gittikler Bademli sahilinde yıldızlara bakarken kurduğu.
Tüm terk
edilmişliklerine rağmen, “O yıldızdan öbür yıldıza atladığımı düşünürdüm. Her
seferinde de şunu düşünürdüm: Ya eşsizsek, bu koca evren hepimizi eşit derecede
seviyorsa. Ya hiçbirimizin hayatı aslında diğerinden önemli değilse. Ya biz bir
yıldız oluyorsak. Ya hepimiz birer yıldızsak...” diyecek kadar naif hayallerdi
onlar. Ancak bir gün çalıştığı cafe’de karşısına çıkan prensin dudaklarına
mühürlediği öpücükle hayatındaki tüm taşlar yerinden oynadı. O da masallardaki her prenses gibi önce mutlu küçük
dünyasını yerle bir eden kötü cadıyla savaşmalıydı, daha sonra da küçük bir kız
olmaktan çıkıp cesur prensiyle, masalını ‘sonsuza kadar mutlu yaşadılar’ diyerek bitirmeliydi.
Herkesin bir
yaşam felsefesi vardır. Bazıları yaşandıkça evrim geçirir, bazıları ise en kötü
anda ‘tamam her şey bitti’ dediğimiz anda aydınlığa çıkarır. Defne'nin mottosu
da: “Gülümse, hayal et ve sev’di. Koluna taktığı bileziklerle vermişti Defne
bu mesajı bize. Ama içine girdiği oyunla
yasaklamıştı kendine ‘hayal’ etmeyi. Ne demişti Defne 5. Bölümde Sinan’a? “Oyun
bitene kadar bana hayal kurmak yasak". Oysa insanı ayakta tutan ve geleceğe
dair umutlu bakmasını sağlayan kurduğu hayallerdir...
Ünlü yazar Hughes’un da
dediği gibi “Hayallerini sıkı sıkıya sarılın. Eğer
hayalleriniz ölürse, hayat kanadı kırık ve uçamayan bir kuşa benzer.” Defne’de Tranba’ya tasarımını satarak
yaptığı son hatayla bir kuş olup Ömer’in omzunda ömrünün sonuna kadar uçmamaya
razı olarak yaşamak istememiş miydi? Hayat onu o bankta yalnız
bırakarak, hayalleri ölen bir kanadı kuş olarak kalmasına izin vermemişti. Aşık
olmak kolumuzu kanadımızı kırmamalı, tam tersi bize uçsuz bucaksız gökyüzünde
özgür hissettirmeliydi. Defne’nin de yeniden hayal kurması ve sevdiğinin
omzunda değil onunla birlikte mutluluğa uçabilmesi için ne yazık ki de terk
edilmesi lazımdı.
Evet, belki hayatta ne
kadar istesek de yaşananları silemeyiz. ‘Sil baştan’ demek düşünüldüğü kadar
kolay değildir. Anılardır bizi biz yapan.
Bu yüzden Defne ayrılık sonrası İso’nun kendisine sunduğu Ömer’e dair tüm hatıraları
silecek o yeni teknoloji önerisini kabul etmemişti. Ne demişti? “Kalsın
silmeyelim. Olsun, canım yansın. Ama Ömer gitmesin kalsın ya... Gözlerimi
kapatınca yüzü gözümün önüne geliyor. Bana bakışları, tatlı tatlı gülüşü...”
Aşk insana yaşadığını hissettiren, çok güzel ve özel bir duygudur ki, bulduğumuz
için şanslı olmalıydık. Üstelik aşk insanı değiştirirdi. Zaten Kiralık Aşk’ın hikayesi
de bu değişim üzerine kurulu değil miydi? Geçen
hafta değişmeye başladığını Sinan’a itiraf eden Ömer’e karşılık, bu bölüm cesurca
Defne dile getirmişti bunu. Üstelik Ömer’in aksine, sevdiği adamın gözlerine
içine bakarak! Hangisi daha cesurdu sizce? “Ben elimden geleni yaptım” deyip
sevdiğinin avucuna kalbini bırakmaktan korkan Ömer mi? Yoksa sevdiğiyle kendi
hikayelerini yeniden yazmak için kalem gönderen ve hiç çekinmeden “Gayet
mülayim, huzurlu bir insanımdır. En azından öyleydi eskiden. Ama sonra aşık
oldum! Meğer aşk insanın ömründe milatmış, bir kere yaşayan eski haline
dönemiyor muymuş? Dönmek de istemiyorum. Tekrar tekrar gözümün önüne gelen
anlar, bana yaşadığımı hissettiren hatıralar.” diyen Defne mi?