Öncelikle merhaba. Daha
önce beni çokça mutlu eden, tatmin eden onca bölümden sonra neden bu bölüm
yazmaya karar verdim, bilmiyorum. Özellikle de çoğu insanın yazmayı
bırakın izlemeyi bile istemediği bir bölümle ilgili neden yazıyorum? Hala
inanmak istediğim için yazıyorum sanırım.
Kiralık Aşk'ı her hafta izlediğimiz
yetmiyormuş gibi hafta içi yorumları, yazıları takip edip en sevdiğimiz
sahneleri tekrar tekrar izliyoruz ve Defne’nin yaptıklarını yapmadıklarını, söylediklerini söyleyemediklerini, Ömer’in çaresizliğini, kendini kapatışını, konuşmamalarını daha pek çok şeyi düşünüp üzerine
konuşup kafa patlatıyoruz ve o gün gelip çattığında ise sabırsızlıkla yayın saatini beklemeye başlıyoruz. Onların
hikayesiyle bize hissettirdikleriyle iki saatliğine gerçeklikten uzaklaşıyoruz.
Kiralık
Aşk’ı ilk başladığı günden beri izliyorum ve nerdeyse her hafta bu duygularla
yeni bölümü bekledim çoğunuz gibi. Fakat son iki haftadır dizinin rotası anlatmak
istediğinden, duygusundan uzaklaştı bunu da söylemeden edemeyeceğim. Çoğu izleyici gibi ben de ağır dramdan, uzayan
bakışmalardan, konuşamamalardan sıkılmıştım fakat çözüm bu muydu? Tabii ki
hayır! İlk bölümlere dönmek gibi bir şey söz konusu değil bana kalırsa çünkü
ilk bölümlerde daha yeni filizlenen bir aşk vardı. "Defne ve Ömer gerçeği" henüz
yoktu, yalanlar yoktu “sana güvenmiyorum”lar yoktu, İz’ler, yaralar yoktu. Şimdi
dönelim 23. bölüme...
Ömer (bence haklı olarak) "güvenmiyorum" diyerek Defne’yi o bankta
bırakmıştı. Kafasında sorular vardı. Tranba’dan çok Defne’nin aşkıyla ilgili ve onun hayatındaki yeriyle ilgili bir
güven problemiyle ilgiliydi. Fakat Defne bunu anlamamıştı, Anlamadığını son iki bölümde görmüş olduk. Daha sonraki bölümde acı çeken iki aşığı gördük. Bunu yaşamaları
gerekiyordu. İkisi de hayatlarına dönmeye çalışıyorlardı fakat pek de başarılı
olduklarını söyleyemeyiz. İkisi de yıkık döküktü .Ömer kafasındaki soruları
çözüme ulaştıracak tek kişinin Defne
olduğunu biliyordu ama onun hiçbir şey yapmaması Ömer’i daha çok kabuğuna
çekmişti.
Defne ise yeni bir başlangıç yaptı ve “Büyüme zamanı” dedi. Meğer "büyüme
zamanı" derken olgunlaşmadan değil, hırslı iyi bir tasarımcı olmaktan bahsetmiş,
onu da bu bölüm anlamış olduk. Geçen bölüm bu kadar acı çeken mutsuz olan iki
insandan nasıl birden bire alaycı iki insana dönüştüklerini anlayamadık. Yavaş yavaş bize bu duyguyu
verebilirlerdi. Geçen bölüm ne Ömer
Ömerdi (bir iki sahne dışında) ne de Defne Defneydi. Bu bölüm ise belki
geçen bölümün de altı doldurulur ve yeni hallerini yadırgamadan izleyebiliriz
diye düşündüm fakat hayal kırıklığına uğradığımı söylemek zorundayım.
Bölüm boyunca, iki bölüm
önce Ömer’de olan o kafa karışıklığını görmedik. Belli ki kafa yormayı bırakmış
kabullenmiş durumu ve köşesine çekilmiş, örmüş duvarlarını. Herkese hatta
Defne’ye bile klasik Ömer İplikçi bakışlarından atıp soğuk soğuk takıldı bölüm
boyunca (Ömer’e iki bölümdür "abi sen
sadece donuk bakıyorsun ve duygusuzsun kimse ne hissettiğini anlamıyor" mu
deniyor başka bir hali pek yoktu da). Tabii
bir önceki bölümden daha iyi bir durumda olduğunu ve yumuşamaya başladığını
söylemeden de edemeyeceğim.
Sonuç olarak, Ömer hala tamamen haksız olduğunu
düşünmüyor o yüzden mesafeli Defne’ye. Görmeden edemiyor evet, o konuşunca ya da
onu görünce mutlu oluyor ama bunu
Defne’ye belli edecek kadar da yumuşamamış ve indirmemiş kalkanlarını. Çünkü
dediğim gibi hala içindeki kuşkuları dindirecek sağlam gerekçeler bulamadı ve
haksız olduğunu hissetmedi. Gerçi Ömer’in haksız olduğunu hissedeceği bir olay
da olmadı henüz çünkü Defne’nin de bu konuyla ilgili bir şey yaptığı yok. Sonuçta
yaptıklarını mantıklı bir şekilde açıklayamadı Ömer’e.
Peki Ömer bu kadar
mesafeli ve soğukken Defomuz nasıldı? Bir tek bana fazla gelmedi herhalde
Defne’nin bu halleri. Aşırı tepkiler veren hırslı, tek derdi Ömer’i geçmek olan
bir Defne yapmışlar olmamış. NET! Defne’ciğim bu adam sana güvenmiyorum demiş,
haklı ya da haksız arkasını dönmüş gitmiş ve bunun üzerine sen "büyüme zamanı
artık Defne" demişsin ee peki bu tavırların nedir? Ben Defne’nin Ömer’den
bağımsız daha kendi içine dönerek bir değişim kararı almasını beklerdim ama iki
bölümdür Defne her şeyi Ömer’e karşı olmak, Ömer’le yarışmak adı altında
yapıyor ve bu çok rahatsız edici. Özellikle bu bölümde inanamadım! Yasemin’in
gazıyla (tabii kendi de anlamaya çalışıyor) Ömer’in çizip çizmediğini öğrenmeye
çalışması, Sude dosyayı getirdiğinde bakması ve kazanacakları için Yasemin’le
aşırı derecede sevinmesi..
Ömer’in çizemeyişine sadece kazanmak ya da kazanmamak
çerçevesinde bakan Defne! Bende baştan kaybetti kusura bakmasın. Oysa biliyor
Passionis kazanmama durumunda iflas
edebilir ve baş tasarımcı Ömer İplikçi çizemiyor. Ömer’in çizemediğini görüp
kendi çizimleri iyi diye ve kazanacakları için sevinen Defne, canım sen ne ara
bu kadar hırslı oldun? Kendini kanıtlamak Ömer’i geçmek olmamalıydı zira bu şu
an pek mümkün değil. Ömer’in de dediği gibi sen kendi çizimine bak Defne. Neticede
'dahi' Ömer İplikçi'den bahsediyoruz. (çok mu Ömerciyim yhaa ) 1 aylık bir kursla
nasıl rakip olabilirdi ki ayrıca? Tamam yetenek önemli ama yaşantı vizyon?
Sonuçta Defne’nin daha önce dediği gibi asistan olmadan önce spor ayakkabıyla dolaşan
biriydi. Ömer bölüm boyunca bence onunla rakip olmaktan sakındı. En başta
Sinan’ın birleşme teklifine evet demesi bence bu yüzdendi. Kafasında bir planı vardı evet ama Yasemin kabul
etseydi bu teklifi ,belki uygulamayacaktı planı. Ömer’in Defne’ye masadaki ve daha önceki
bakışlarında iki şey gördüm: Tabii ki kendinden emin, sonucun ne olacağını
bilen Ömer İplikçi bakışı ve Defne’nin çabasını, heyecanını gören, bu
yüzden yenileceğini belki hevesliyken hayal kırıklığına uğrayabileceğini
düşünüp üzülen Ömer! Ama ilk olasılıkta az da olsa Defne’nin
ayaklarının yere basmasını isteyen bir Ömer de olabilir. Zira Defne gerçekçi
olmaktan uzaktı bu bölüm ve umuyorum ki bu yenilgi onun açısından da iyi
oldu. Kendinin farkına varıp, ayaklarını daha sağlam basacak yere.
Ömer’in ilk kez
(etrafında o kadar oyun dönerken) bir oyun çevirmesini sevdim. Başkalarının
oyununda değildi bu defa kendi yönetti her şeyi ve bunu iyi bir amaçla yaptı. Sude olanları çoktan hak etmişti. Çoğu kişi gibi "nasıl Defne’yi ezdi" diye düşünmüyorum. Sonuçta kazanması gerekiyordu. Karşısındaki insanlar bu kadar
hırslıyken ve çabalarken onun sadece olanları dışardan izlemesi olmazdı. Olamazdı! Defne’nin de artık ayaklarının yere basması gerekiyordu ve gerçek
anlamda büyümesi gerekiyordu. Ömer’in aldığı her şeyi geri vermesi ve
bence anlamı büyük olan “sev “ diyen, hiçbir şeye tepki vermeyen duygularını
göstermeyen ama o bilekliği takan ve “ben de“ diye teşekkür eden Ömer’den , o
bilekliği çocuk gibi geri istemesi büyümek isteyen hatta "sen başıma geldikten
sonra büyüdüm" diyen Defne’ye uymadı.
Son olarak ,evet, dizi süreleri gereksiz
derecede uzun ve Defne ile Ömer arasındaki aşk çabuk harcanmak istenmiyor ama
en azından karakterlerimizin daha önceki duygu durumlarına, aldıkları kararlara
ve aralarındaki konuşmalara sadık kalarak hareket etmelerini bekleyebiliriz
değil mi? Aralarında oluşturulmaya çalışılan durumu, atışmaları, tatlı halleri çok yüzeysel buldum maalesef. Aralarında o kadar büyük bir aşk ve
çözülmemiş soru, sorun varken bu halde olmaları beni mutlu etmiyor çünkü bu
kadar hafif takılmaları onca yaşanmışlığı önemsizleştiriyor gözümüzde ki öyle
değil.
Daha önce dediğim gibi daha dengede gidilip yavaş yavaş bu hale
gelmeleri iyi olurdu .Ömer açısından durum biraz daha net. Köşesine çekilmiş ve
şimdilik bir şey yapmayı düşünmüyor. Henüz gururunun önüne geçmiş değil aşkı ve
Defne her an yanında olduğu için de gururunu kıracak özlemi de yok. Bakalım
Defne’nin bundan sonraki hamlesi ne olacak? Ömer şu an defansta ve pek de atağa
geçeceğe benzemiyor Defne’nin güzel ataklarla Ömer’i harekete geçirmesi lazım. Daha duygusal naif
ataklarla please!
Umarım gelecek
bölümlerde birbirlerinin, aşklarının, sorunlarının farkında olan ve bunlar için
ufak da olsa (buna bile razıyız) adımlar atan Ömer ve Defne görebiliriz. Çok
kızmış ve üzülmüş olsam da hala umudum var çünkü biz onlarla birlikte mucizelere
inanmayı seçtik. Daha güzel bölüm ve yazılarda görüşmek dileğiyle..