Seyir Derneği tarafından Ayvalık Belediyesi iş birliğiyle düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali, 16-21 Eylül tarihleri arasında sinemaseverleri dördüncü kez Ayvalık’ın tarihi sokakları, taş binaları ve benzersiz atmosferiyle buluşturmaya hazırlanıyor. Gösterimlerin yanı sıra paneller ve söyleşilerle sinema alanında farklı tartışma alanları açan festivalin bu yılki programından açıklanan ilk beş film, uluslararası festivallerin ardından Türkiye’de ilk kez Ayvalık’ta izleyiciyle buluşacak.
Dünya sinemasının yaratıcı seslerini bir araya getiren beş film, izleyicileri farklı coğrafyalardan özgün hikâyelerle buluşturuyor. Cafer Panahi’nin Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ile dönen sessiz ama sarsıcı adalet hikâyesi It Was Just an Accident bunlardan ilki. Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü’nü paylaşan iki film de festivalde beyazperdede olacak. Bu filmlerden kayıp kızının izini süren bir babanın küçük oğluyla rave partileri, inançsız kalabalıklar ve varoluşsal sınavlarla örülü yolculuğunu anlatan Oliver Laxe imzalı Sirât seyircilere sarsıcı bir deneyim vaat ederken, Mascha Schilinski’nin dört kadının hayatını kuşaklar ve sessizlikler üzerinden şiirsel bir sinema diliyle resmettiği Sound of Falling bu yıl Cannes seçkisinde en beğenilen filmlerden biri olarak öne çıkmıştı. Bu yılki Cannes ana yarışmasından bir diğer film, Kelly Reichardt’ın yönettiği The Mastermind da Türkiye’de ilk kez Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde izleyiciyle buluşacak. Richard Linklater’ın Broadway’in loş bir gecesinde içsel bir hesaplaşmaya dönüşen, ilk gösterimi Berlin Film Festivali’nde gerçekleşen filmi Blue Moon ise programdan açıklanan beşinci film.
Panahi’den Linklater’a: Ayvalık’ta Yılın Heyecanla Beklenenleri
İranlı usta yönetmen Cafer Panahi'nin yıllar süren yasakların ardından bizzat katılabildiği Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye kazanan filmi It Was Just an Accident, sessiz bir kasabada yaşanan sıradan bir kazayı merkezine alarak suç, hafıza, şüphe ve vicdan döngüsünde çarpıcı bir hikâye sunuyor. Geçmişte rejim tarafından işkence gören eski mahkûmların bir yabancıyı tanımalarıyla başlayan hikâye, bir yolculuktan yüzleşmeye, adalet arayışından ahlaki bir karmaşaya dönüşüyor. Minimalist görselliği ve güçlü oyunculuklarıyla It Was Just an Accident, Panahi’nin suskunlukla konuşan sinemasının çarpıcı bir örneği.
Yönetmen Oliver Laxe’ın Cannes Film Festivali ana yarışmadan Jüri Ödülü ile dönen filmi Sirât, Fas’ın Saghro Çölü’nde geçen apokaliptik bir yolculuğu merkeze alıyor. Film kayıp kızını arayan bir babanın oğluyla birlikte rave partilerinin, sınır ötesi toplulukların ve modern göçebelerin dünyasına dâhil oluşlarını anlatıyor. Laxe, bu yolculuğu yalnızca mekânsal değil, aynı zamanda ahlaki ve varoluşsal bir sınav olarak kurguluyor. 16 mm filmle yapılan uzun çekimlerle görsel dünyasını kuran Sirât, izleyicisini de ismini aldığı Sırat Köprüsü gibi görünmez bir çizgiden, kendi iç dünyasının köprüsünden geçmeye davet ediyor. Film, Cannes Soundtrack Ödülü’yle taçlandırılan Kangding Ray imzalı tekno‑ambient müziğin hâkim olduğu ses tasarımıyla izleyiciyi fiziksel ve duygusal olarak da sarsan bir atmosfer yaratıyor.
Almanya’nın kuzeyinde, rüzgârlı ve izole bir çiftlikte dört farklı döneme yayılan dört genç kadının hayatları, Sound of Falling’de zamanın çizgilerini aşan bir yankıya dönüşüyor. Mascha Schilinski’nin ikinci uzun metraj filmi, kuşaklar arası travmaları, sessizliklerin içindeki çığlıkları ve hafızanın kırılgan katmanlarını büyüleyici bir şiirsellikle işliyor. Film, geleneksel anlatının ötesine geçerek ses, görüntü ve ışıkla örülmüş bir sinema deneyimi sunuyor, diyaloglar yerini bakışlara ve boşluklara bırakıyor. Cannes Film Festivali'nde Sirât filmiyle Jüri Ödülü’nü paylaşan bu çarpıcı yapım, izleyiciyi yalnızca izlemeye değil, hissetmeye ve hatırlamaya davet ediyor.
Amerikan bağımsız sinemasının güçlü temsilcilerinden Kelly Reichardt’ın Cannes’da Altın Palmiye için yarışan filmi The Mastermind, 70’li yıllarda Amerika’da geçiyor ve bir ‘sanat soygununu’ konu alıyor. Reichardt’ın minimal sinemasının etkisiyle alışıldık bir soygun filminden ziyade karakter odaklı bir dönem filmine dönüşüyor The Mastermind. Josh O’Connor, Alana Haim, Hope Davis, Bill Camp, Gaby Hoffmann ve John Magaro gibi güçlü oyuncuların yer aldığı The Mastermind bireyin içinde yaşadığı dünyayla, geçmişle ve kendisiyle kurduğu kırılgan bağlara dokunan zarif ve etkileyici bir film.
Richard Linklater’ın Berlinale’de Altın Ayı için yarışan filmi Blue Moon Broadway’in altın çağında geçen tek gecelik bir içsel hesaplaşmayı beyazperdeye taşıyor ve ünlü söz yazarı Lorenz Hart’ın yaşamının en kırılgan anına odaklanıyor. 31 Mart 1943’te, ortağı Richard Rodgers ile yolları ayrıldıktan sonra Hart’ın bir New York barında geçmişiyle, yalnızlığıyla ve kaçırdığı fırsatlarla yüzleştiği film; Ethan Hawke, Andrew Scott ve Margaret Qualley’nin etkileyici performanslarıyla güç kazanıyor. Yaratıcılıkla yalnızlık, başarıyla kırılganlık arasındaki ince çizgiyi işleyen film, Linklater’ın en kişisel işlerinden biri olarak öne çıkıyor.
Ayvalık Uluslararası Film Festivali, bu yıl da yalnızca filmlerle değil, film gösterimleri sonrası gerçekleşecek söyleşiler, farklı temalarda paneller ile izleyicilere zengin bir içerik sunmaya hazırlanıyor. Festivalin programından diğer detaylar önümüzdeki günlerde duyurulacak.