Bir tür Suç-Vicdan hesaplaşmasını odağına alan filmin konusu şöyle: Başkomiser Harun, mesleğinin en büyük ödülünü aldıktan sonra ekip
arkadaşlarıyla kutlamaya gider. Ödülden sonra terfi alacağına emin olan
Harun, o gece eve dönerken bulunduğu taksideki şoförün saldırısı sonucu
kendini savunurken cinayet işler. Ertesi sabah bu cinayet vakası
emniyete ulaşır ve Harun, kendi işlediği cinayetin failini aramaya
başlar. Hem kaçan ve hem de kovalayan olmanın stresiyle başa çıkmaya
çalışırken, bulduğu her ipucu onu çok daha karmaşık bir olayın içine düşer.
Pek çok ters köşe ile örgülenmiş filmin olay akışı net olarak "Bir Yılmaz Erdoğan Senaryosu" diyeceğiniz öğelerle bezeli. Erdoğan, bu suç-vicdan hesaplaşmasına odaklanan filmin senaryosunda hamasetten uzak durmaya çalışmış, klişe ve slogan diyaloglardan kaçınmış. Dolayısıyla karakterler konuşurken hikayeden kopmuyorsunuz. Filmin en büyük başarısı da bu. Aksiyon sahneleri -az da olsa- yer yer akıcılığını kurgu marifetiyle kaybetmiş gibi olsa da sizi hikayenin dışına atmıyor. Yolu açık, şansı bol olsun. Bugünden itibaren (8 Ekim) Netflix'te izleyebileceğiniz filmin yönetmeni Türkan Derya ile konuştuk.
Buyrunuz..
Kin, deneyimli yönetmen Türkan Derya'nın ilk dijital çalışması
• Çok Uzak Fazla Yakın’dan sonraki ilk uzun metrajınız Kore yapımı bir film olan The Chronicles of Evil'dan uyarlanan Kin. İşin en merak ettiğim kısmı şu, uyarlama senaryo çekerken original rejiden referans alıyor musunuz?
Uyarlama senaryoyu, okuyup heyecanlanınca, bunun daha önceden çekilmiş bir iş olduğunu tamamen unutuyorsunuz. Sağlıklı olanda bu, sanırım. Çünkü bu başka bir senaryo. Türkiye ye ait ama evrensel dertleri olan bir hikaye. Orijinal filmi, ilk kez 2019 da izlemiştim. Projeyi hazırlarken, birkaç kez daha izledik. Daha sonra orijinal filmle bağım koptu. Sette sadece büyük aksiyon sahnelerini çekerken, aklımıza geldi, film. Açıp baktık, ama zaten sahneleri çekmiştik.
• Seyirci original film yerine neden bunu izlesin?
Güney Kore’ de geçen bir hikaye, Türkiye’ de nasıl gerçekleşirdi sorusunun yanıtını görmek için diyebilirim. Tabi ki birbirinden etkileyici, oyunculuk performansları için.
• Uyarlama bir film Oscar Aday Adayı oldu geçen sene. Siz uyarlamada yerelleştirme hakkında ne düşünüyorsunuz.
Uyarlamada ‘yerelleştirme’ iyi yapılmazsa seyircide karşılığını bulamama ihtimali hayli yüksek. Dolayısıyla oldukça riskli bir sürecin içine girmiş oluyorsunuz. Ancak Türkiye uyarlama konusunda oldukça başarılı bir ülke ve bu işi hakkıyla yapan yapımcılarımız ve yazarlarımız var. Bizim için de en büyük avantaj senaryonun Yılmaz Erdoğan’ın kaleminden çıkmış olmasıydı.
• Yılmaz Erdoğan gibi bir “yazar-yönetmen” ile çalışmak nasıldı?
Yılmaz Erdoğan'la ‘yazar-yönetmen’ olarak çalışmak, gayet konforluydu. Kendisiyle, herhangi bir ‘yaratım sürecinde’ birlikte olmak, zaten heyecan verici bir durum.
Türkan Derya ve Yılmaz Erdoğan çekim öncesi sahne üzerinde çalışıyorlar
• Karanlık bir polisiye formunda akan hikayenin içinde duyguyu yakalamanın, o atmosferde oyunculardan performans almanın zorlukları neler?
Bu proje özelinde, hikayede ters köşeler oldukça fazlaydı. Bazı şeyleri saklamak, açık vermemek, seyirciyi şaşırtmak gerekiyordu. Özellikle oyunculuk üzerinden. Bunun içinde uyanık ve dikkatli olmak gerekiyordu. Hem rejinin, hem oyuncunun. Zorluk değil de, heyecanlı bir uğraş oldu, bu bizim için.
• Pandemiden beri filmler vizyona çıkamıyor ya da çıkmakta zorlanıyor. Netflix filmi yapmak daha doğrusu bir online portala film yapmak nasıl bir his? Salonlarla duygusal bağ kurmuş yönetmenlerden misiniz?
Her işin başka bir dili olduğunu düşünüyorum. Sinema filminin dinamikleriyle, dijital portalın dinamikleri birbirinden farklı. Dijital platforma ilk kez iş yapmış biri olarak, sete her gün çok mutlu gittiğimi hatırlıyorum. Üretmek, yaratmak, hep birlikte inandığımız bir işin gerçekleşmesi için emek harcamak çok kıymetli bir deneyimdi. Ama elbette bir filmi sinemada, izlemenin deneyimi bambaşka.
• Dijital portalların pandemiden de güç alarak sinema üzerindeki “ezici” etkisi tüm dünyada içerik yaratıcıları arasında bir tartışma konusu. Siz bu tartışmanın hangi tarafındasınız?
Bu konunun ‘tartışılmasının’ önemli olduğunu düşünüyorum. İzleyicinin içerik tüketme alışkanlıkları değişti. Biz de üreticiler olarak buna ayak uydurmak zorundayız. Dünyada görsel sanatlar üzerinde, bir çok disiplin böyle mecra değiştirse de devam ediyor. Her şeye rağmen sinema var olmaya devam edecektir, diye düşünüyorum. Ama bir değişime uğraması kaçınılmaz gibi duruyor.
• Yakın zamanda Free TV’ye dönecek misiniz?
Uzun zamandır farklı çalışma disiplinlerinin içindeyim. Bu hem geliştiren, hem de merak ve ilgi alanlarımı taze tutan bir durum. ’Proje tasarlamak’, ’Sahneye oyun koymak’, ’Digital platforma iş üretmek’. Hepsinde sanki ‘işe yeni başlamış’ gibi bir heyecan duyuyorum. Bu heyecanın sebebi, bağımsız ve inandığım projelere zaman ayırabiliyor olmam. Free TV'de de beni heyecanlandıran, ’yeni’ bir proje olursa, neden olmasın...
• FreeTv’de yüksek izlenme almanın yolu “anlatıda kabalaşmak”tan geçmeye başladı. Bu görüşüme katılıyor musunuz? Katılıyorsanız sizce neden buralara geldik, katılmıyorsanız çok izlenen hikayelerdeki türdeşlik ve benzerlik hakkında ne düşünüyorsunuz.
Görüşünüze katılıyorum, ’kışkırtıcı’ ve ‘dikkat çekici’ de olması gerekiyor sanki. Evrensel bir durum olduğunu düşünüyorum. Siyaset, iklim krizi, göçmen sorunları, ekonomik krizler.. Dünya, artık bildiğimiz bir yer değil. Çok acı var, çok ıstırap var. Burada olduğu gibi, Dünya da da bütün sorunlar, üst düzeyde yaşanıyor. Gerçek hayat, herkes için katlanılmaz bir durum olmaya başladı. O yüzden ‘kurgu’ üzerinden kurulan hikayelerde, dikkat çekici olabilmesi için sizin deyiminizle ‘kabalaşmak’ zorunda kalınıyor olabilir.
• Dijital dizi çekme konusuna, çalışma saatleri ve özellikle de serilerde uyguladıkları “çoklu yönetmen” çalışmasına nasıl bakıyorsunuz?
Çalışma saatleri, sendika kuralları çerçevesindeydi. Ben hiç ‘çoklu yönetmen ‘ stilinde çalışmağım için, bu konuda bir yorum yapamıyorum.
• Yakın tarihte gerçekleşecek olan ve bize de spoiler verebileceğiniz bir proje var mı?
Yakın zamanda, bir oyun sahne koyacağım. Castını tamamlamak üzereyiz.
• Dünya sinemasında ya da Türkiye sinemasında kült olmuş hangi filmi yeniden çekmek isterdiniz? Neden?
Martin Scorsese ‘Zindan Adası’ (Shutter Island), çekmek isterdim doğrusu. (O film o güzellikte, bir daha çekilebilir mi, bilmiyorum ama) Görsel dilinin zenginliği, hikayesindeki alt metinler, finali, castı her izleyişimde beni yeniden etkiliyor.