CAROLINE
MCCALL - (KOSTÜM
TASARIMCI)
• Diziye katıldığınızda size ilk etapta verilen direktif neydi? Ekip ne elde
etmek istiyordu?
Görüşmeye geldiğimde,
Lyra'nın dünyasına dair düşüncelerimden ve hayal gücümün bana söylediklerinden
yola çıkarak birçok fikir panosu (mood board) hazırladım. Meğer Joel'la
[Collins, Yapım Tasarımcısı] aynı düşünceleri paylaşıyormuşuz, o yüzden uyum
içerisinde bir başlangıç oldu. Bu dünyaya bakışımız aynıydı: 20. yüzyılın
ortalarıyla bağlantıları vardı ve bana göre kitaplar, ihtiyacım olan
yönlendirmeyi yapıyordu. Hep kitaplara başvurdum, Phillip Pullman'ın
karakterlerle ilgili ne anlattığına, dünyayla ilgili neler söylediğine. Yani
kitaplara olabildiğince sadık kalmaya çalıştık ama bizim bakış açımızla da
birleştirdik. Herkes fikrini ortaya koydu ve umarız bu, bir anlam ifade eden
uyumlu bir dünya ortaya çıkardı.
• Joel'la [Collins, Yapım Tasarımcısı] çalışmak nasıldı?
Joel'un ne yaptığını
bilmeden kostüm tasarlamaya başlayamazsınız çünkü onun bakış açısı farklıysa, o
zaman bir anlam ifade etmez. Her şeyi daima enikonu konuşuruz, her bir setin
nasıl görüneceğiyle, arkalarındaki mantıkla ilgili sürekli toplantılar yapılır
ve her şeyin bir arada, uyumlu olmasını sağlarız. Joel, Londra'da çok sade bir
mimari kullanınca, biz de topluluk kostümlerinde aynı şeyi yaptık. Çok pastel,
yumuşak renk tonları kullandık ki, Bayan Coulter ortaya çıksın. Ayrıca,
Majisteryum haricinde hiçbir yerde siyah kullanmıyoruz. Joel, Bolvangar'ı açık gri düşünüyordu ama ben sakız yeşili
yaparız diye düşünmüştüm ya da üniformalar hastane yeşili olacaktı çünkü beton
ve kar renkleriyle kontrastı iyi olacaktı, o ortamda güzel bir renk olarak
ortaya çıkacaktı. O yüzden hemfikir olmamız çok önemliydi.
•
Kitaplarda tüm kostümler tasvir edilmiyor, o yüzden referansı olmayan
kostümleri nasıl yarattınız?Bir mantık bulmanız gerek,
Lyra'nın dünyasında bir mantık olmalı. Burası bizim dünyamız değil, farklı
teknolojiler ve tecrübeler var. Aynı dünya savaşları olmamış, tarih farklı bir
yöne sapmış ve teknolojik gelişmeler olmamış, uzaya yolculuk yapılmamış. Ama
Lyra'nın dünyasında farklı teknolojiler var, zeplinle yolculuk yapıyorlar ve
Lyra'nın dünyasında belli başlı şeyler, belli başlı kumaşlar var. Bir de
kilisenin kuralları var. Modayı tamamen baştan tasarlayamayız ama kilisenin,
Avrupa'da daha çok etkisi olduğu zamanlara bakabiliriz. Kaçtığımız kiliseye
bakarsak, doğum kontrolü olmayacaktı, yani kadınların farklı bir rolü olacaktı
ve Philip Pullman bunu kitaplarda gösteriyor ama dünya hâlâ 1950'lerdeki gibi.
Biz insanları pek ayırt edilemez şekilde giydirdik, biraz harmanlama yapmaya
çalıştık. 40'lardan, 50'lerden kıyafetler kullandık ama bariz bir siluet yok,
belli bir döneme atfedilemez. Örneğin, kadınlar dizlerini ve başlarını
kapatıyor. Sonra farklı yaka şekilleri ve stilleri kullandık, kilise
yönetiminin muhafazakâr yapısını göstermeye çalıştık. Mesele Oxford'da,
karakterler eğitsel sığınmadayken, erkeklerin yakaları, daha yüksek, daha
rahatsız edici yakaları olan Londra'daki erkeklerden daha rahat. Mevcut şeyleri
harmanlayıp, zamandan bağımsız ve gerçekçi şeyler yaratmaya çalıştık.
İzleyiciler kostümleri kabul etmeli, bu kısmen de kumaşların kullanımıyla, var
olmayan belli sentetik kumaşları kullanmamamızla alakalıydı.
• Hikâyenin kendisi ve
Oxford, Londra, Trollesund ve kuzeydeki yerlere gittikçe kostümler de tabii ki
beraberinde gelişiyor. Hikâye ve kostümlerin gelişimini anlatabilir misin?
Bu çok ilginç çünkü aslında
hep yılın yanlış zamanlarında çekim yaptık. Çünkü Lyra, Oxford'dayken yaz ayı
ve bunda bir sorun yok, tarihin en sıcak yazını yaşadık. Dafne yazın askılı
elbisesiyle ortalıkta dolaşabiliyordu. Sonra Londra'ya gittik, yine yaz, sonra
Çinganlar'la tanışık ve Kuzey'e ilerlemeye başladık. O yüzden en büyük
zorluklardan biri şuydu: Trollesund'dan başlıyorduk, 0-3 derece arası olacaktı,
pek kar yoktu ama rüzgâr ısıracaktı, ve oyuncuları üşürken göstermeye
çalışırken bir yandan onları serinletmek gerçekten çok zordu. Ama Trollesund
gerçekten çok eğlenceliydi çünkü her şeyin darmadağın görünmesi gerekiyordu.
Endüstriyel bir havası olması gerekiyordu, burası bulunması çok da hoş bir
şehir değildi. Çinganlar daha da Kuzey'e ilerlerken kat kat giyiniyor.
Kostümler açısından çok hoş bir yolculuktu çünkü çok daha fazla ve gerçekçi
şeyler giydiler. O yolculukta Çingan görüntüsünü ve kimliğini bozmamalıydık, o
yüzden mumlu ceketler yaptık, teknede yaşayan birinin mumlu ceketi olacağını
düşündük. Altına kat kat giyindiklerini. Bunlar çok güçlü renklerdi,
Trollesund'a giderken daha da mumlu şeyler giydiler, üşümemek için altına
kürklü şeyle koyup üst üste giyindiler. Ama yolculukları boyunca Çingan
kimliklerini muhafaza etmeye devam ettiler.
•
Böyle sembol niteliğindeki karakterlerin kostümlerini tasarlamak göz korkutucu
muydu?
Evet çünkü kitabı
okuyanların hayal gücü farklı olacak ve karakterleri, kostümleri farklı hayal
edecekler. Ama Philip'in çok net olduğu belli başlı şeyler var, sonrasında
bundan sapmak zor oluyor, bizim dünyamıza pek uymuyor. Ben kitapların
hayranlarını da çekmeye çalışıyorum, yazılanla bizim yarattığımız arasında bir
uyum yakalamaya çalışıyorum. Bazı zamanlar kitaptakini alıp bizim dünyamıza
uyarladığım da oldu.
• Favori bir kostümün var mı? Neyi tasarlamak en çok hoşuna gitti?
John Faa'nın kostümünü çok
seviyorum. Lucian [Msamati], Çinganlar evrim geçirirken giydirdiğimiz ilk
oyuncuydu ve Lucian'la iki saat uğraştım, kendisi çok neşeli ve enerji dolu
biri, bunu beraber hallettik. Onu çok başta görmek harikaydı çünkü Çinganların
kim olabileceğine ve onun karakter olarak kim olduğuna dair bir fikir edindim.
Buna gerçekten bayıldım çünkü yaptığımız ilk kostüm oydu. Ayrıca mumlu ceket,
cini için omzunda yamalar olması fikri, cinler fikrini ve onların insanlarıyla
nasıl etkileşime geçtikleri, Çinganların cinleriyle olan uyumu fikrini inşa
ettik. Bunu mücevherlerle ve kıyafetlerindeki, örgü işlerindeki bazı desenlerle
kutluyorlar, cinlerle olan bağlarını gerçekten kutluyorlar. Lin'in [Manuel
Miranda] yani Lee Scoresby'nin kostümünü çok seviyorum çünkü bence kimse Lin'in
nasıl Lee Scoresby olabileceğini, tipinin nasıl olacağını hayal edemiyordu. Ama
benim sağlam bir fikrim vardı: Onun bir balonda olduğu fikrini aldım ve bir de
ona kitaptaki Teksaslı havasını kattım. Yani Lin gelip aklımdaki fikre dayanarak
yapılan örnekleri deneyince bayıldı, deri ceketiyle koridorlarda koşturuyordu.
Bu karaktere nasıl büründüğünü ve her şeyin yolunda gittiğini görmek... Kostüm
tasarımcı olarak "kostümler" yaratmaya değil de insanların o
karakterin üstünde inandırıcı bulacağı giysiler yaratıyorsunuz. Bence Lin'e
inanıyorsunuz. O gerçekten Lee Scoresby ve bence kostümü de bunun bir parçası.