Onları Paramparça ve Fazilet Hanım ve Kızları dizileriyle tanıdık. Şimdi TRT1'in pazar akşamları yayınlanan uyarlama draması Elimi Bırakma'da ekran yolculuklarına devam ediyorlar. Her ikisi de sıcak ve güçlü ekran figürleri, genç ve ışıltılı oyuncular. Onlarla yoğun iş programlarının arasında buluştuk; set yaşantılarını, başrolünü paylaştıkları Elimi Bırakma dizisindeki karakterlerini ve hayatı konuştuk. Sohbete Emre Yunusoğlu'nun kareleri eşlik etti. Lafı uzatmadan biz aradan çekilelim ve sizi Alina Boz ve Alp Navruz ile baş başa bırkalım!
● Sizi hiç tanımayanlar
için biraz kendinizden bahseder misiniz?
Alina Boz: Rusya’da Moskova’ya yakın kırsal bir kasabada
doğdum. Çocukluğum doğa ve hayvanlarla iç içe başladı. İlkokul birinci sınıfı
iki kez okudum, önce Rusya’da okula başladım. Sonra babamın işleri dolayısıyla
7 yaşımda İstanbul’a geldim, tekrar ilkokul birinci sınıfa başladım. Çoçukken
öğrenmek daha kolay ve hızlı. Türkçeyi çabuk öğrendim, diksiyonumu düzeltmem
sadece biraz zamanımı aldı. Çok sosyal biri değildim, konuşmaktan çok
düşünmeyi, hayal kurmayı sevdim. Dedemin 5-6 yaşlarımda Rusya’da beni götürdüğü
tiyatro, kurduğum hayallerin en başında yer alırdı. Ailem beni tiyatro kursuna
yazdırdığında 8 yaşındaydım. Çocukluğum hep meraklarım ve girişimlerimlerimle
gelişti. Resim çizdim, heykeltraşçılık kursuna gittim, at bindim, buz pateniyle
dans ettim, basketbol oynadım, gitar çaldım. Hepsini zamanla bıraktım, bir tek
tiyatro hayatımdan hiç çıkmadı ve beni bırakmadı. Lisede tiyatro sınavlarına
girdim, kazandım ama okul uzak olduğu için kayıt olamadım. Üniversite dönemine
gelince ise artık farklı bir dal öğrenirim derken kendimi yine tiyatro
sınavlarında buldum. Okuldan her çıktığımda “audition”larda koşturan bir
çocukluk geçirdim. Yılmadan küsmeden hep denedim. Belki de tam olmayacak
dediğim, pes etme anımdı, 9. Sınıftaydım Cesur Hemşire dizisine dahil oldum.
Şebnem Bozoklu ile Hakan Yılmaz’ın çocuklarını canlandırdım. Ardından ekranda
seyirciyle büyüdüğüm Paramparça hayatıma girdi. Sonra üniversite sınav dönemi
olduğu için ufak roller, film ile kariyerimde yoluma devam ettim. Burada da
Vatanım Sensin mesela bana çok heyecan verdi. Şimdi de Azra ile buluştuk; Elimi
Bırakma’da güzel bir ekiple beraberiz.
Alp Navruz: 1990 İstanbul doğumluyum. Türkçe yüksek lisans
yapıyorum. İnsanlar beni ‘Arkadaşlar İyidir’ dizisiyle tanıdı. Daha sonra,
‘Fazilet Hanım ve Kızları’ ve marka yüzü olduğum reklamlar ile daha çok
tanındım. Şimdi de ‘Elimi Bırakma’ ile tanımaya devam ediyorlar. Oyunculuk için
özel eğitimler aldım. Projelere de özel olarak oyuncu koçları ile çalışarak
hazırlanıyorum.
● Elimi Bırakma’ya
nasıl dahil oldunuz, süreci biraz anlatır mısınız?
AB: Okuluma odaklanmak ve set yoğunluğumu
ona göre adapte etmek istiyordum. Senaryo Nisan ayında yapım şirketinden geldi.
Azra’yı okuyunca hemen sevdim. Şirkete
görüşmeye gittiğimde hikaye ve Azra karakteri hakkında anlatılanlar beni daha da
heyecanlandırdı. Daha sonra yapım
şirketinin isteği ile Sadullah Hoca ile audition aldık. Ardından da Bahar
Kerimoğlu ile karakteri çalıştık.
AN: Bir önceki dizimin final kararı açıklandıktan
sonra çeşitli teklifler aldım. Birçoğu önceki dizimin benzeri hikayeye sahipti.
Fakat Elimi Bırakma hikayesi ve özellikle Cenk karakteri ilgimi çekti.
● Hikayede size cazip
gelen ne oldu?
AB: İki uç taraf yok. Zengin kız fakir
oğlan ya da tam tersi bir durum yok. Bu beni gerçekten etkiledi. Senaryonun çok
yönlülüğü ve her karakterin hikayesinin olmasını sevdim. Dizinin geniş bir
yaş kitlesine hitap etmesini de çok beğendim. Ama tabii esas ilk görüşteki
cazibesi Azra'nın güçlü ve iyi kalpli bir karakter olmasıydı.
AN: Hikayede her karakterin birbiriyle paralel ve
derin hikayeleri var. Zamanla tanınan duygular, unutulmayan yaşanmışlıklar,
gelecekteki tesadüfler gibi didaktik bir yönü olan hikayemiz haliyle dikkatimi çekmişti.
● Cenk nasıl bir
karakter?
Cenk, geçmişinin gölgesi altında yaşayan bir karakter. Dertleşmek, bahane üretmek, sebep
aramak gibi olağan insani duyguları yaşamaktan kaçınan, kendi içinde farklı
motivasyonlarla çözüme ulaşmaya çalışan, kapalı kutu bir karakter.
● Azra nasıl bir
karakter?
Azra çok duygusal ve hassas bir
kız. Değer yargıları çok kuvvetli, yardımsever, saf ve cici kız olmasının yanı sıra çok güçlü bir tarafı da var. Kendine güvenen, açık sözlü, sorumluluk sahibi...
Ailesine çok değer veren bir kız. Zaten küçük yaşta annesini kaybetmiş, tüm
gücünü babasından almış, sırtını babasını yaslayarak ondan güç almış. Dizide
bir gecede babasını kaybediyor, Azra’nın tek dayanağı ve yaşama amacı erkek
kardeşi Mert oluyor. Bu güçlü karakter hayatında ilk defa aşkı da tadıyor.
● Alina sen Paramparça
gibi çok izlenen bir dramanın içindeydin. Çok deneyimli oyuncular ve önce
Cevdet Mercan sonra Altan Dönmez’le çalıştın yönetmen olarak. O günlerden
mesleğine dair öğrendiğin en önemli şey dedir?
Okullu olmak da çok değerli ama sette alınan deneyim paha
biçilmez. Ben gerçekten farkında olmadan oyuncu oluverdim. Keyifle, gülerek
mutlu ve pozitif bir ekip ruhu yaratmak, set ortamı kurmak kolay değil. Altan
Dönmez’den bunu çok iyi öğrendim, çok keyfile çalıştık. Diğer yönetmeniz Cevdet
Mercan da mesela bana set disiplinini öğretmiştir. Onun da yeri çok ayrıdır
bende.
● Alp sen de Fazilet
Hanım ve Kızları’nda Murat Saraçoğlu ile çalıştın senin o günlerden öğrendiğin,
mesleğe dair başucu kuralı edindiğin şey nedir?
Çalıştığım yönetmenlerden dolayı şanslı olduğumu
söyleyebilirim. Murat Hoca bir ağabey gibi yaklaşır set dışında da nasihatler
verirdi. Keza diğer çalıştığım hocalar da öyleydi. Ben de bunları cebimde
biriktirip, kariyerim boyunca kendim için harcamayı tercih ettim. Genel olarak
söylenen ve başucu kuralım olabilecek felsefe ‘geldiğin yeri unutma, gideceğin
yönü kendin çiz’
● Alp, Cenk olarak
Azra’ya Cenk hakkında bilmesi gereken neyi söylemek isterdin?
Gururunu bir kenara bırak ve bana yardım et,
çıkar içimi içimden, derdim herhalde :)
● Alina sen Cenk’e Azra
hakkında bilmesi gereken neyi söylemek isterdin?
Ona oyun oynamadığımı bilmesini
isterdim. Dürüst olamamak, haklıyken haksız durumuna düşmek çok sinir bir
duygu. Bu kadar ortak ve birbirimizi tamamladığımız dönemde kopmamızın yanlış
karar olduğunu söylemek isterdim. Ama dizi bu, illa ki sevenleri düşman edecek.
● Deneyimli oyuncularla
sahne paylaşıyorsunuz. Bu durumun sizin için artıları ve eksileri var mı?
AB: Öncelikle hiçbir eksisi yok.
Aksine sette üstatlardan çok şey öğreniliyor. Zorlandığınız zaman karşınızda
daima size yol gösterecek birilerinin olması sizin gücünüze güç katıyor. Ayrıca
set dışında da çok keyifli ve eğlenceli oluyor, onların anılarıyla besleniyoruz.
AN: Elbette sektörde pişmiş, tecrübeli insanlarla
çalışmak daha önce aldığımız eğitimlerin devamı niteliğini taşıyabiliyor.
Onları izlemek, set adabını öğrenmek, işleyişi benimsemek için onlardan yardım
almak son derece keyifli ve büyük bir avantaj bizim için.
● Alp; Elimi Bırakma’ya
yeni bir karakter girecek. Senaristler de senin fikrini sordular. Nasıl bir
karakter gelsin isterdin. Neden?
Bunun hakkında fikir verme yetkisini kendimde
görmesem de, cevaben şunu söyleyebilirim; ana akışı bozmayacak, tutarlı
çatışmaları olan, seyirciyi bağlayacak bir karakter olmasını isterim.
● Alina; Elimi
Bırakma’ya yeni bir karakter girecek. Senaristler de senin fikrini sordular.
Nasıl bir karakter gelsin isterdin. Neden?
Acaba bunun oyuncuya sorulduğu
bir dizi var mıdır? Entrikaları izlemeyi seviyorum, Sumru karakterine tam
onun gibi bir yancı fena olmazdı aslında.
● Alp ile çalışmak
nasıl? Üç kelimeyle tarif etmeni istesek ne derdin?
Alp çalışılması çok keyifli bir oyuncu.
Sete geldiğinde çevresine de neşe saçıyor, boş vakitlerimizde çok eğleniyoruz.
Özetle; keyifli, eğlenceli ve gayet rahat.
● Alina ile çalışmak
nasıl? Üç kelimeyle tarif etmeni istesek ne derdin?
Keyifli, paylaşımlı, anlayışlı.
● Canlandırdığınız karakterin tek bir özelliğine sahip olacaksınız; hangisini
seçerdiniz?
AB: Mutfakla aram hiç yok, Azra gibi
yemek yapabilmek isterdim.
AN: Hırs.
● İlk audition’ınızı
hatırlıyor musunuz; nasıl geçmişti?
AB: Çok küçük olmalıyım ki
hatırlamıyorum. O kadar çok çabaladım ki, gerçekten sadece sayısal olarak çok
olduğunu hatırlıyorum.
AN: Karşınızda bir kaç insan, bir kamera, tek oyuncu
sizsiniz... Tabii ki, heyecan verici ve sonucu bilmediğinizden tedirgin
ediciydi...
● Oyunculuğun en
çekilir ve çekilmez yanları neler?
AB: 150 dakikalık dizilerde set
ortamı kolay değil. Tüm gün oradasınız. Eve sadece uyumaya, o da çok geç saatte
gidiyorsunuz. Aileniz, arkadaşlarınız hep setteki çalışma arkadaşlarınız oluyor. Ama yine de en
büyük nazınız bu aileye geçemiyor. Neticede iş yeriniz orası aslında. Sette
huzursuzluk bulaşıcıdır, siz gergin olunca herkese geçer, başkası gergin olunca
da size geçer o yüzden dertli de olsanız evinizin kapısından alındığınız andan
itibaren güzel ve pozitif enerjiyi solumanız icap ediyor. Diğer
taraftan, sevdiğin işi yapmak, tanımadığın insanlar tarafından sevildiğini
görmek, hissetmek çok değerli. Ekiple sette çok eğlenceli anlar paylaşmak paha
biçilemez. Her bir ekip arkadaşınızdan ister iş konusunda ister hayat konusunda
çok değerli şeyler öğrenebiliyorsunuz. Çok güzel dostluklar edinebiliyorsunuz.
Paramparça'daki kamera arkası ekibimizle çok güzel bir dostluk yakaladık mesela,
hala konuşuruz ve görüşürüz.
AN: Ülkemizdeki her oyuncunun söylediği
gibi; dizi süreleri. Uzun ve çoğu zaman yorucu. İşinizi severek yapmak; bir karaktere
can verme hissi, bunun izleyiciyle buluşması da en iyi tarafları.
● Yarın sabah bir film
karakteri olarak uyanacaksınız, hangi film neden?
AB: Gözlerimi kapayınca kendimi
sessizlik ve sükunette bulmayı arzularım. Yanımda en sadesinden birkaç kıyafet.
Julia Roberts’in Eat Pray Love filmi, aşk, doğa, huzuruyla içinde yaşamak
istediğim dünya olabilir.
AN: Mesela; Jack Sparrow. Hayattan farklı tatlar
almanın çok keyifli olduğunu düşünüyorum. Bir de bu yönden bakmak... neden
olmasın?