İlişki Durumu Karışık, bana Berk Oktay’ın önceki kariyerini tamamen unutturan bir iş oldu. Can Tekin’i o kadar keyifle ve gerçekçi sırtlamış, Seren Şirince ile -kaba tabirle- tencere kapak misali o kadar iyi bir çift olmuşlardı ki Oktay’a “Daha önce hiç aksiyon türünde oynamamıştınız” demeye hazırlanırken, “Arka Sokaklar’da da uzun süre rol almıştım” hatırlatması geldi.
İki sezondur Limon Film’in asker temalı dizisi Savaşçı’da Kağan Yüzbaşı olarak arzı endam eden Berk Oktay, direksiyonu yeniden adrenaline doğru kırdı. Aslında geçen sezon bir araya gelecektik ama şartlar bugüne elverdi ve Oktay ile Eskişehir’deki setinin mola verdiği gün İstanbul’da bir araya geldik. Karşımda ilk işinden bahsederken “Canım Nehir (Erdoğan), ne çekmiştir benden!” diyecek kadar açık sözlü birini bulduğum için tabii “Bence hiç o sulara girmeyeyim, kesin cevaplamaz” dediğim tüm notlarım da anında çöpü boyladı.
Sohbetin başrolü Savaşçı gibi dursa da tüketim öznesi olarak televizyon dizileri de arada rol çalmaktan geri durmadı. Oyunculuk kariyerinin başlamasına vesile olan Türker İnanoğlu’nu “Kendisinin öyle bir aurası var ki onun odasına girince yerçekimi bitiyor gibi geliyor. Bambaşka biri. Ben de o auraya, deneyimlerine, vizyonuna kapılarak oyunculuğa adım attım” sözleriyle betimleyen Berk Oktay’ı bir sonraki işinde 180 derece farklı bir rolü sırtlanmış görmek sizi şaşırtmasın. Çünkü vücudunun ancak oyunculuğa başlamasından dokuz yıl sonra, aynaya bakmaya bıraktığı an kırıldığını itiraf etmekten çekinmeyen biri için öngörüde bulunup onu kalıplara yerleştirmek oldukça yersiz bir hareket olur. Zira Berk Oktay’ın Savaşçı’nın ardından daha nice kırılmalarla vitesi yükseltip yoluna devam edeceği oldukça aşikar.
Berk Oktay, geçmişte rol aldığı dizilerden ‘Arka Sokaklar’ı, Türk televizyonlarının en büyük ticari başarısı olarak yorumluyor.
● Malum Savaşçı, asker
temalı dizilerin ilk örneklerinden. Romantik komedi türündeki İlişki
Durumu Karışık’ın ardından her oyuncunun hayal ettiği gibi direksiyon
kırmış oldunuz. Proje, size ilk geldiğinde değerlendirme aşamasında neleri
gözettiniz?
Evet, direksiyon kırma oldu ama
açıkçası yıllardırTürk televizyonlarının en büyük ticari başarısı olarak
gördüğüm Arka Sokaklar ile aksiyon türünde oynamıştım geçtiğimiz senelerde. Sonrasında romantik komedi ve dram türlerindeki işlerde rol aldım. İlişki
Durumu Karışık aslında komediydi ve beni çok görmeye alıştıkları bir rol değildi. Gariptir ki senaryoyu okuduğumda kendimde Can Tekin’i net görmüştüm. O iş
için bende en önemli nokta Ayşegül’dü. Fatih Aksoy’la olan son toplantımıza hala kesin bir kararla gitmemiştik. Fakat o gün Seren’le (Şirince) tanıştığımda sanki onunla
değil, Ayşegül’le tanışmıştım. Yönetmenimiz Bülent İşbilen’in rejisiyle de çok
keyifli, güzel bir iş çıkardık. Böylesine güzel bir proje bittikten sonra “Aaaa
artık hep romantik komedi oynar” tadında bizde tekrara düşen bir algı olduğu
için tabiri caizse güçlü bir erkek işinde, aksiyon türünde oynamak istiyordum.
Fakat aksiyon ve erkek işi derken aklımda kesinlikle “mafyatik” bir proje
yoktu. O dönemde bir sürüncemede kaldım. En iyisi beklemek diye düşünerek bir
gün Ankara’ya annemleri ziyarete gittim. Fox TV açıktı televizyonda ve reklam
arasında karşıma “Korku nedir bilmeyiz...” metnine sahip bir teaser çıktı.
Bir asker var ama yüzü gözükmüyor ve dağın tepesine bayrak dikiyor. Tam
istediğim işti ama oyuncuyu bulmuşlardır diye düşündüm teaser’ı görünce. İki
gün sonra İstanbul’a döndüğümde menajerim Ahmet Koraltürk’le konuşurken ona Savaşçı’dan
bahsettim, tabii umutsuzum haliyle. Ahmet’ten şöyle bir cümle geldi: “Birkaç gündür o iş için görüşüyoruz.” Resmen çağırdım ve böylece direksiyonu Eskişehir’e
kırmış oldum.
● Henüz “tüketim” ürünü haline
gelmeyen bir türün ilk örneklerinden birinde oynayarak bir risk almış
olduğunuzu düşündünüz mü hiç?
Aslında risk olarak görmedim.
Oyunculuk yapan herkesin sürekli kırılmalar yaşaması gerekir. Hoş, bu bir
yandan da tamamen tercih meselesi. Yıllarca aynı rolle, tiple kariyerine devam
edenlere saygım sonsuz. Ancak bu, benim için geçerli olamaz. 3.5 yıl
oynayıp ayrıldıktan sonra çevremdekiler, “Delirdin mi? 12 senedir birinci olan
bir iş bu ve hala devam ediyor. Neden ayrıldın? Güvenli liman terk edilir mi?”
diyorlardı. Fakat bu ben değilim. İlişki Durumu Karışık’ta sekiz
ayrı tipleme canlandırdığım oldu. Skeçler yazdım. Savaşçı’yı da ilk
okuduğumda sürekli kırılmalar yaşayacağımıbiliyordum. Ailemde çok fazla asker var ve
zaten bu kuruma sonsuz saygı duyuyorum. Çok sıkı bir birinci bölümümüz vardı.
Çok iyi çekildi ve emek verildi, ardından da devamı ivme kazanarak geldi. Belki klişe gelecek ama dizi yapıyor olmak hemen hemen
her işte olduğu gibi ekip işi, senaristimiz Süleyman Çobanoğlu’nun kalemi ve
tecrübesi, yönetmenimiz Murat Saraçoğlu’nun emeği, gözü, tecrübesi, enerjisi
sayesinde başarılı bir şekilde devam ediyoruz. İyi ki bu işin içerisindeyim.
● Kağan Yüzbaşı karakteri size nasıl
kırılmalar yaşattı?
İşin hazırlık aşamasındaki
toplantımızda danışmanımızla tanışmıştık; Şevket Şen. Kendisi Özel Kuvvetlerden
Emekli Albay. Timleri de eğitiyormuş ve emekli olmuş sonra. Tabii bizim için en
önemli şey onun tecrübeleriydi. İlk bölümde belki hatırlıyorsunuzdur; Kağan
Yüzbaşı’nın gözü önünde timden bir asker havaya uçuyor. Bu sahne öncesi çatışma
anında timdekilerin nasıl hissettiğini öğrenmek istedim ve Şevket Albay’ın
anlattıkları benim için en büyük kırılma oldu. Düşünsenize sekiz kişi bir yere
gidiyorsunuz ve çatışma çıkıyor. Hayatla ölüm arasındaki o ince çizgidesiniz.
Böyle bir anda Şevket Albay, eniştesini gözünün önünde şehit vermiş. Bunu
anlattığında ilk sorduğum şey ağlayıp ağlamadığı olmuştu. “Ben sana ritüeli
söyleyeyim” diyerek başladı anlatmaya; “Bizde böyle bir şey yaşandığında ilk
olarak vurulan kişiyi o bölgeden yani sıcak çatışma alanından çekip alabiliyor
muyuz diye bakıyoruz. Alamıyorsak görevimize devam ederiz. Öncelik görevdir,
sonra yaralımızı ya da şehidimizi alırız. Hiçbir duyguyu yaşamamak için
programlanmıştır kalbimiz ve beynimiz. Helikoptere o kişiyi yükleriz. Ve
maalesef elimizde bayrakla ailesine acı haberi vermeye gideriz. İşte, bu an
itibariyle ben 3-4 gün ağlamaktan uyuyamazdım” dedi. Fakat o, orada görevi
tamamlamak zorunda. O yıkılırsa, herkes yıkılır. Düşünebiliyor musunuz;
kendisinin şehit haberi götürdüğü kişi kardeşi. Gerçekten hissedilemeyecek
kadar ağır.
● Canlandırdığınız karakter bir
kurgu ürünü olsa da gerçekten kopma şansı, ihtimali hiçbir şekilde olmadığı
için aslında sizde manevi yaralar da oluşturuyor ve kendinizle mücadele
etmenize yol açıyor olmalı.
Kesinlikle! Geçtiğimiz günlerde
bir şehit cenazesi sahnesi çektik. Bizim çekimini yaptığımız yerde bir gün önce
gerçekten bir şehit cenazesi kalktı ve dizide gördüğünüz hoca gerçekten hoca
olduğu için namazını da o kıldı. Doğu’da şehit düşmüş ve Eskişehirli olduğu
için de memleketine getirilmiş ve biz onun yatmış olduğu morgda çekim yaptık.
Turan karakterine hayat veren arkadaşımız Hakan Dinçkol orada yattı senaryo
gereği. Çekimlerin başlaması ve içeri adım atmamla beraber donup kaldım ve
ağlamaya başladım. Tüm gün boyunca yemek yiyemedim, hiçbir şey yapamadım.
Boşlukta gibiydim. Evet, dediğiniz doğru kurgu ürünü ama o denli güçlü de.
● Danışmanlarınızdan tecrübelerini
dinlemeniz gerekiyor ama bu tür duygu patlamalarından sonra onlardan
duyduklarınız karşısında oyundan kopacağınızı hissettiğiniz anlar olmuyor mu?
O duygu patlamalarında bazı
şeyleri ayırmak zorunda kalıyoruz. Çünkü biz televizyon seyircisine bir iş
yapıyoruz. Mesela Şevket Albay bazı yerlerde uyarıyor bizi “Gerçekten böyle bir
karşılık verilmez burada” diye. Fakat kurgu gereği böyle vermek zorundayız.
Zaten onların orada yaşadıklarının yüzde kaçını yansıtabiliyoruz ki? Haberler
bile belki binde birini yansıtıyor. Biz de en azından minimum hatayla
görünmeyenleri sunmaya çalışıyoruz. Ve evet, oyundan kopacağımızı hissetsek de
olabildiğince çok deneyim dinlemeye ve oyuna tutunmaya gayret ediyoruz. Bu
arada bir parantez açayım; komedi bence çok zor bir iş. Sinirin bozukken
dünyanın en komik sahnesini çekmen gerekebiliyor. Komedi yapanlara çok büyük
saygım var. Bence en zor iş komedi.
● Askerlerden nasıl yorumlar
alıyorsunuz?
Öncelikle onların tırnağının ucunu
bile yansıtabilirsek ne mutlu bize! Yanlışlarımız,
hatalarımız oluyordur elbette.Aflarına sığınarak onları sadece canlandırmaya
çalışıyoruz. Zamanla öyle kabullenildi ki bu tür ve de Savaşçı; çok
mutluyum bu durumdan ötürü. İlk sezonda bir askeri aracın üstünde poz vermiştik
ve o fotoğrafı da sosyal medyada paylaşmıştık. Kuzey Irak sınırında bir tim
aynı pozu, aynı araçla verip bize fotoğraflarını çekerek gönderdiler. Bu, bence
en güzel yorum. Görev yapan askerlerden çok güzel mesajlar geliyor, teşekkür
ediyorlar sağolsunlar. Tabii eleştiriler de olmuyor değil. Mesela şu an
bulunduğumuz otele geldiğimde karşılaştığım güvenlik müdürü eski bordo
bereliymiş. Diziyi çok severek takip ettiğini söyledikten sonra hemen
eksikliklerimizi de paylaştı benimle. Bu yüzden aldığımız her yorum çok değerli.
Geçtiğimiz hafta ekranlara gelen Anıtkabir ile şehit cenazesi sahnesi, Oktay’ı en çok etkileyen sahnelerden.
● Televizyonda az örneği olan
işlerin bir anda trende dönüşmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Tüketim hızımız gerçekten muazzam. Aşk
Yeniden’in başladığı dönemi hatırlıyorum. Hepimiz “Ne kadar güzel bir
romantik komedi” diyerek ağzımız açık izledik ve sonrasında o yıl yaklaşık 26
tane romantik komedi türünde iş yapıldı. Eskiden iki sezon gitmeyen işe “tuttu”
denmezdi ama artık 26 bölüm iş yapılınca ona “şampiyon” deniliyor. Ve bu
düzende hep aynı gidiyoruz. Çünkü farklı konu yok. Her hafta sinema filmi yazmaya
çalışan bir senaristten bunun aksini nasıl bekleyebiliriz ki? Asker temalı işler de bence asıl Dağ
2 ile gündeme geldi. Haliyle yapımcıların ilgisini çekti ve böyle bir
sirkülasyon başladı.
● Jeoloji mühendisliğinden dünyanın
dört bir yanında modelliğe ve ardından oyunculuğa… Hem de biraz önce 12 yıldır
dizilerde rol aldığınızı söylediniz. Biraz bu yolculuktan bahsetmenizi istesem…
1999-2000 senesinde modellik
yapmaya başlamıştım. O dönemde tabii bu işe tamamen meslek gözüyle bakılıyordu.
Oyunculuğa geçme merakı kimsede yoktu. Bir tek Kenan Abi (İmirzalıoğlu) vardı o
dönem oyunculuk yapan. Best Model yarışmasından sonra modelliği devam
ettirmeden dizi sektörüne atılmıştı. Bense bunu basamak olarak görmedim hiç.
Modellik yaparken bir yandan da okumaya çalışıyordum ama ikisi bir arada
gitmiyordu çünkü okulum Ankara’daydı. Devam zorunluluğum vardı ama tabiri
caizse piyasa İstanbul’da olduğu için genellikle buradaydım. 2003 senesinde
Best Model yarışmasını kazandım ve yurt dışında da dünya dördüncüsü oldum. O
sırada çok iyi bağlantılar kurdum. Bir davet üzerine İtalya’ya gittim ve o ay
moda haftasında en çok iş yapan 10 model arasına girdim. Ardından Fransa ve
Tokyo geldi. Fakat artık okuluma geri dönmem gerekiyordu af olmadığı için.
Şimdi olsa yine aynı seçimi yapar mıydın diye sorsanız, aileme verdiğim söz
için evet derdim herhalde. Her işte bir hayır vardır derken Türker İnanoğlu ile
tanıştım ve ondan duyduğum ilk cümle “Seni oyuncu yapacağım” oldu. Kendisinin
öyle bir aurası var ki onun odasına girince yerçekimi bitiyor gibi geliyor
(gülüyor.) Bambaşka biri. Ben de o auraya, deneyimlerine, vizyonuna kapılarak
oyunculuğa adım attım. İlk işim Nehir Erdoğan’la beraberdi. Canım
Nehir, ne çekmiştir benden!
● (Gülüyoruz.) Neden öyle
söylediniz?
Hiç deneyimi olmayan biriyle
başrolleri paylaşıyorsunuz. Böyle bir durumla karşı karşıya olan kişiye “geçmiş
olsun” derim herhalde (gülüyor.) Evet, “gel ve kamera karşısına geçip oyna”
rutini belki dışarıdan kolay gözüküyor ama kesinlikle değil. Ben oyunculuğa
başladıktan ancak dokuz sene sonra vücudumun kırıldığını hissettim. Bu da bir
itiraftır. Hatta bunu yaşadığım iş İlişki Durumu Karışık olmuştur.
“Keşke tiyatro eğitimi alabilseydim, konservatuar okusaydım” dediğim an çok
olmuştur ama kim bilir belki de o zaman kader bu şekilde yolumu çizmeyecekti.
● Kadere inananlardansınız bu
durumda…
Kader ve hem sizin yarattığınız
şansa inananlardanım (gülüyor.) Türker İnanoğlu ile karşılaşmam hayatımı
tamamen değiştirdi. Onunla çalışırken sahnelerim bittiğinde ayrılamazdım setten.
Yönetmenin yanına bir tabure koyar, “Hadi, otur bakalım; önce kamera arkasını
öğreneceksin, sonra önünü” derlerdi. Ben de öyle ilerledim. Beni başrol olarak
bu sektöre dahil etti. Sonrasında Akasya Durağı teklif
edildiğinde bir duraksadığımı hatırlıyorum. Sonuçta 22-23 yaşındayım ve o
yaşlarda havaya giriyorsunuz. Ama onun vizyonu sayesinde okulum oldu Akasya
Durağı. Rahmetli Zeki Alasya’dan Cezmi Baskın’a, Levent Ülgen’den MelekBaykal’a… Her birinden birçok şey öğrendim ve
sonrasında hep kendime bir şeyler katarak ilerledim.
● Dokuz sene sonra vücudunuzun
kırılmasını sağlayan an, unsur neydi?
Ne zaman ki aynaya bakmayı
bıraktım o zaman vücudum kırıldı (gülüyor.)
● Tam da şu anki Berk, ilk işini
yaptığı döneme gitse; iki saniye sonra “kamera” denilecek o Berk’e tavsiyede
bulunsa… Ona ne derdi?
O kadar güzel insanlarla çalıştım
ki her birinin söylediğinden hala faydalanırım. Arif Erkin’le anımı unutamam.
Sette oturuyorum ve çok yorgunum. Arif Abi de yanıma gelip yaşımı sordu. 23
yaşında olduğumu duyunca, “Benim yaşımı sana söylememe gerek yok herhalde.
Ağzımdan bir kere bile “yoruldum” lafı çıkmadı” dedi. Ben de bunun üzerine
tabii hemen savunmaya geçtim; “E, ben de hiç ‘yoruldum’ demedim ki” diye cevap
verdim. “Biliyorum, diyeceksin bir gün, işte o zaman deme diye böyle
söylüyorum” dedi. O yüzden Berk’in kendi tavsiyesine ihtiyaç duymadan
üstatlarımın önerilerini tekrarlar dururdum herhalde (gülüyor.)
Genç oyuncuya göre onun hayatını en güzel yansıtabilecek yönetmen, yakın zamanda Altın Küre kazanan Fatih Akın.
*
KISA KISA
Son zamanlarda sizi en çok
etkileyen film(ler):
2:22, Ayla.
İzlemekten keyif aldığınız ve
defalarca izlediğiniz film(ler):
Scarface, Scent of a Woman, A Beautiful Mind.
Çok abartıldığını düşündüğünüz
film(ler):
John Wick.
Takip ettiğiniz diziler:
Savaşçı (gülüyor.) Vaktim olmadığı için
sadece ilk bölümlerine bakabiliyorum diğer işlerin.
Bugüne kadarki yaşamınızı bir
yönetmen çekecek olsa hangisinin dili sizi yansıtırdı?
Fatih Akın
Herkese önerdiğiniz kitap:
George Orwell – 1984
Şu an veya son okuduğunuz kitap:
Edward Dmytryk, Jean Porter
Dmytryk - Sinemada Yönetmenlik,
Oyunculuk, Kurgu
Son zamanlarda en çok dinlediğiniz
müzisyen / şarkı:
Synecku
En çok seyahat etmek istediğiniz
şehir / ülke:
Kamboçya ve İrlanda
En sevdiğiniz şehir / ülke
Antalya, Kaş.
En sık kullandığınız kelime / söz
kalıbı:
Şu sıralar “tamam" (gülüyor.)
Bir buluşa imza atmış olsaydınız,
bu ne olurdu?
Işınlanma.
Hayatta olan veya hayatını
kaybetmiş ünlü bir kişilikle (yazar, oyuncu, bilim adamı, yönetmen, futbolcu
vs.) karşılıklı oturup bir konu üzerine konuşacaksınız. Kimi ve hangi konuyu
seçerdiniz?
Mustafa Kemal Atatürk’le konuşmak
isterdim. Daha doğrusu “Buyurun Paşam” deyip sadece onu dinlemek.
Bugünkü Berk Oktay’ı betimleyen
söz (replik, edebi alıntı, şarkı sözü, minibüs arkası sözü vs.)
“Aydınlanma; kişinin kendi aklını
kullanmaya cüret etmesidir.” Ben "cüretkarım"...
*
*
Fotoğraflar Emre Yunusoğlu
Styling Oğuzhan Erdoğan (@oscarmorriss)
Mekan DoubleTree By Hilton İstanbul Old Town
Fotoğraf Asistanı Alper Kemal Özkorkmaz
Styling Asistanı Ezgi Aydemir