Adını Feriha Koydum ve Aşk-ı Memnu ile Hazal Kaya ilgimi çekmişti ama onu daha derinden tanıma şansını Maral zamanında yakaladım. Maral'ın ilk bölüm izlemesine davet edildiğimde, bölüm bittikten sonra mekanın denize nazır terasında yan yana düştük. Kısa saçlarıyla minnacık bir kız çocuğu heyecanıyla bakan gözleri vardı. Hemen insana "senli benli" olma ihtiyacı hissettiren tuhaf bir samimiyeti de.. "Beğendin mi gerçekten?" diye sorduğunda, oyunculuğunu çok geliştirdiğinin ipuçlarını gördüğümü söylemiştim. Kocaman gülümsemişti. Maral televizyon tarihinin tozlu raflarına, Hazal Kaya da kalbimdeki tahta yerleşti. Nasıl doğanın içinde var olan her güzellik bir dönem belirip sonra zamanı gelene kadar kendini özletirse; Hazal da Maral sonrası aynı durum geçerliydi. Arada sinema filmleri olduysa da televizyonda onu izlemeyi özlediğimi fark ettim. Tam da bu noktada ABD'nin dünyaya sunduğu en haşarı dizilerinden 'Shameless'ın uyarlaması 'Bizim Hikaye' devreye girdi. Ailenin direği Filiz olarak karşımıza çıkan Hazal'ı ne kadar anlatsam az, nasıl tanımlasam eksik kalacak. Röportaja gitmeden önce başıma gelecekleri biliyordum. Soru sormak yerine saatler süren sohbetlere dalacağımızı biliyordum. Normalde 25 dakikayı aşmayan ses kayıtlarıyla röportaj yaparım, Hazal Kaya ile Backyard buluşmamızın ses kaydı 97 dakika! Asıl konudan uzaklaşıp, kendi dertlerimize dalmışız. O susmuş ben anlatmışım.

● Uyarlama oldukça başarılı oldu. Başlarda "çeviri" izlemek isteyenlerin garip bir isyanı vardı ama Bizim Hikaye ile gerçekten uyarlama ne demek, nasıl yapılır öğrenmiş olduk, "bence". Fiona'nın esamesi okunmayan bir Filiz var karşımızda. Televizyonun hükümdarı olan ataerkil dünyaların içinde pırıl pırıl parlıyor. İşin uyarlama kısmını ve Filiz'i ete kemiğe büründürme sürecini bir de senden dinlesek...
Çok sevindim böyle düşünmene. Eleştirilerin tamamı dizi başlamadan geldiği için eyvah yanlış bir şey yapıyoruz gibi bir paniğe kapılmadık.Yapımcımızın da senaristimizin de yönetmenimizin de ne yapmak ve nasıl yapmak istediği çok netti. O ilk bölümde hep birlikte izlediğimiz samimiyet de aslında herkesin yaptığı işe hakimiyetiyle ilgiliydi. Filiz’e gelirsek, dizinin Amerikan uyarlamasındaki Fiona, izlerken çok etkilendiğim, keşke bizde de böyle bir karakter yazma cesareti gösterilse dediğim bir karakterdi. Elbette bu rengarenk karakter bize adapte edildiğinde o kadar da renkli olamayacaktı. Çünkü Shameless’ın Türk izleyicileri bile Fiona’yı hafif meşrep ağzı bozuk kenar mahalle kızı olarak tanımlıyorlardı her şeyden önce, okuduğumda bir kadın olarak yaralandığım yorumlar vardı Fiona hakkında ve bana bu kadar cüretkar olup olamayacağımı soruyorlardı. Aslında Fiona da tam olarak bu iki yüzlü ahlak anlayışına küfür ediyordu. Bu öfkeyi Filiz’e yüklemek boynumun borcu oldu tabii... Büyüdüğüm mahallede yani Balat’ta çok fazla kadın vardı Filiz gibi. Hayatındaki herkesin ve her şeyin sorumluluğunu ya mecbur kaldığı ya da sevgiye açlığını sevgi vererek doyurmaya çalışan... Çok iyi tanıdığıma inandım aslında Filiz’i. Bütün süreç de onu daha yakından tanımaya çalışmakla geçti.
● Dizinin ülkemize uyarlanacağını ilk duyduğunda nasıl tepki verdin?
Yok artık dedim..
● Biz de.. Peki 'Shameless'ı izliyor muydun?
2012’den beri izliyordum evet. Büyük fanıyım hatta.
●
Filiz'in kontrolü tamamen sende olsa ve tabiri caizse hiçbir "telli örgü"ye denk gelmeyeceğini bilsen orijinalinden nasıl bir doneyi ona katarsın veya sen Filiz için tamamen orijinal bir özellik ekleyeceksin. Söz sende! Filiz’in kadınlığını Fiona kadar yaşayabilmesini isterdim çünkü kadın olmak şahane bir şey. Tamamen orijinal bir özellik eklemeyi bilemedim ama... Çalışmadığım yerden sordun (Gülüyoruz)
● Okunma oranının en düşük olduğu ülkelerdeniz ama sosyal medyaya bakıyoruz kafalar zehir gibi. Böyle bir ortamdayken sadece uzun çalışma saatleri, reklam sektörü ve kanal ile yapımcının beklentisi yüzünden "Orijinal senaryo çıkaramıyoruz" serzenişini nasıl yorumluyorsun? Her şey Heidi'nin dünyası gibi olsa o zaman bizden de bir 'House of Cards' ya da bir 'Breaking Bad' çıkar mı sence?
Bu durum hepimizde ortak bir şikayet dili oluşturuyor ama ortak bir öneri geliştiremiyoruz. Yaşadığımız topraklarda anlatılmamış binlerce hikaye var ve yenilerini ekleme potansiyelimiz de çok yüksek. Daha çok okumak, izlemek, dinlemek, sanatı takip etmek zorundayız. Kanallar da yapımcılar da risk alıp dünyada dizilerimiz bu kadar ses getirmişken bu zehir kafalarla birlikte bu toprakların zengin hikayelerini anlatmalı, avantaja çevirmeliler. Aslında önce kendimize koyduğumuz sınırları kaldırmalıyız Bahsettiğin coşkuda işler yapabilmek için.
● Reha Özcan’la yeniden karşılıklı oynarken şimdi bir de tiyatro sahnesinde devleşen ikinci bir isim katıldı kadroya: Esra Bezen Bilgin. İçindeki “Hadi tiyatro yap Hazal” güdüsüne seslenen var mı aralarında? Tiyatro sahnesi ile Hazal Kaya kelimeleri yan yana gelince nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?
Reha abi’yle bu işte tekrar buluşmak çok özel ve çok önemli benim için. "Esra Bezen Bilgin geliyor anneniz olarak" dediklerinde gerçekten mutluluktan havalara uçtum. Tiyatro sahnesinde nasıl bir efsane olduğunu biliyordum. Zaten daha önceden tanışıyorduk Çok da seviyorduk birbirimizi, Şahane oldu. Bu konuda hep çok şanslı oldum şükür, her projede müthiş oyuncularla çalışma fırsatı buldum. Hepsinden çok şey öğrendim mesleğimize ve hayata dair. Tiyatro yapmalı mıyım sorusunu da çok tartıştık aramızda ama "hadi tiyatro yap" diye bir ses yok içimde açıkcası. Sahnede olup da bir sürü insanın gözlerinin, dikkatinin üstümde olması düşüncesi bile anksiyetemi tetikliyor çünkü. Canlı yayınlarda da tuhaflaşıyorum bu yüzden. Bilemiyorum. Umarım o gücü bulurum bir gün. Şimdilik tiyatroyu seyirci koltuğundan takip edebilmeyi, seyirci olabilme lüksünü daha heyecanlı buluyorum.
● Filiz pek çok yaraya sahip; onları kapatmaya bandaj yetmez. Bir oyuncu olarak seni en çok besleyen veya hareket noktası olarak benimsediğin yarası hangisi?
Öyle bir ailenin ilk çocuğu olarak terk edilme korkusunu en çok yaşamış olan o. Bu yüzden her manada kaybetme korkusu en çok benimsediğim yarası Filiz’in. Her an kaygan zeminde, her an tetikte olmak zorunda hissediyor kendini bu yüzden
● Ar damarımız deyim yerindeyse çatlamışken her şey tabu. Bu kısıtlamalar, yasaklar ne zaman sence sızıntı vermeye başlayacak? Artık sokaktaki adam bile dizilerde şarabın meyva suyu ile yapıldığını biliyor. Bu yasaklar bizi nasıl bireylere dönüştürüyor sence?
Bu yasakların tamamı bizi öfkeli, tahammülsüz, mutsuz bireylere dönüştürüyor. Ben neyi neden yapamadığımızı anlamadığım için öfkeleniyorum, mutsuz oluyorum, izleyici aptal yerine konduğunu düşündüğü için öfkeleniyor. İçkiyi blurluyoruz ama silahlar blurlanmıyor mesela. Öpüşme sahneleri günlerce konuşuluyor ama çıkıp da kimse tecavüze uğrayan kadın karakterin kendine kirli demesinin çirkinliğinden bahsetmiyor. İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı ayıramaz hale geliyoruz işte en kötüsü o.
● İtalya'da restoran açma hayallerini bizler de kendimize mal etmişken ne oldu da televizyona geri döndün? Televizyonu tamamen terk etmeyeceğini biliyorduk; peki o hayal hala zihninin bir köşesinde duruyor mu?
Bir kere o İtalya’da restoran açma meselesi de oyunculuğu bıraktığım iddiası da adı üstünde yalnızca iddiaydı. İtalya değil ama Amerika’da restoran açma hayalim var hala. Kendine mal ettiysen yardıma beklerim zamanı gelince. Yapmayı çok istediğim bir iş vardı ortada, bu işi de çok sevdiğim insanlarla yapacaktım, hemen döndüm tabii
● Dizi başladığında verdiğin ilk iki büyük röportaj sonrasında seni rol model alan kadınların sayısı artmıştır herhalde. Neredeyse “Parti kur Hazal, oy verelim” durumu yaşanacak. Sadece kendimiz olup çatır çatır konuşmak ne zaman, nasıl bu kadar zorlaştı sence?
Rol model olmak baskısını üzerimde hissetmek istemem asla ama söylediklerimden güç alacak kadar güvenmeleri beni çok mutlu eder. Toplumdaki beklenti kendimiz olmayı zorlaştırıyor. Öncelikle bir kadın olarak sonra mesleği oyunculuk olan bir kadın olarak söyleyebilirim ki hepimizden birebir aynı olmamız bekleniyor. Kalıba sokmaya çalışıyorlar bizi, Biz de sınırı aşıp tepki almaktan korkup bütün duygularımızı, düşüncelerimizi, kendimizi saklamaya çalışıyoruz. Basın da korkunç bir baskı yaratıyor. Belirledikleri bir genç kadın oyuncu profili var, bir şekilde hepimizi ve bizim üzerimizden bizi örnek alan genç kadınları ciddi bir baskı altına alıyorlar. Magazin sayfalarında giyinip kuşanıp etrafa gülücükler saçan, muhtemelen hayatta başka hiçbir derdi olmayan, her türlü hakarete varan soruyu ya da eleştiriyi bozuntuya vermeden geçiştirmesi gereken, belki sadece soru sorduğunda, aslında hakkını savunduğunda kaprisli ilan edilen kadınlar görüyorlar her gün. Mükemmel görün, çok konuşma, fazla düşünme cildin bozulur baskısıyla yaşıyoruz resmen. Bütün bunlardan daha fazlasıyız. Birbirimize güç vermek, desteklemek zorundayız.
● Aslında olması gerekenleri söylerken, "vay be!" diye tepki almak ilginç gelmiyor mu? Sistemin çarkları ne zaman paslanacak sence?
İşin en acısı ne biliyor musun? Buna da sistem kendi karar verecek. Bu bağlamda önemli olan tepki vermek çünkü aslında çarklar paslanmayacak sadece tepkilerimiz sonucunda yeni bir şeye dönüşmek zorunda kalacak. Her şey değişirken sektör dinamikleri aynı kalamaz..
● Dünyanın da derdi aynı. Erkek ve kadın oyuncu arasında hala dengesizlik var hatta gelir adaletsizliği var. Çok güçlü kadın oyuncular bile hala "daha çok kadın hikayeleri yazın" diyor.
Son yılların özellikle Hollywood'un temel meselesi bu aslında. Kadın ve erkek oyuncular arasındaki gelir adaletsizliği, 30 yaş üstü kadın oyuncular için güçlü karakterlerin yazılmaması ve eşit rol çıkmamasından dolayı bu tartışmalar başladı. Son iki yıldır da bu sesler yükseldi. Jessica Chastain Cannes Film Festivali'nde aynı tepkiyi verdi. En son Nicole Kidman, Emmy'de aldığı ödülü Big Little Lies'da oynadığı karakter üzerinden kadınlara armağan etti. Biz bu ve benzeri konuları yerli ünlülerimizin konuşmasına pek alışık değiliz. Cevabı bu bağlamda önceki soruna bağlarsak; eminim ben gibi düşünen, hisseden pek çok oyuncu var. Sadece belki benim kadar bu konuda saldırıya uğramadıkları için dile getirmek zorunda hissetmemişlerdir ama ben artık bu konularda konuşmayı elzem gördüm. Yoksa "vay be!" denilecek şeyler söylemedim.
● Galiba bizim en önemli sorunumuz çeşitliliğin oluşamaması.. Her şey benzerleşince ve herkes aynı tip bir şey yaptığında sorun büyüyor.
Röportajlarımıza kadar aynı çünkü.. Demin de söyledim, "ünlü"den beklenen şeyler var. Medyanın yarattığı bir ünlü imajı var. Yaratılan imaj üzerinden kendine pozisyon bulmaya çalışan ünlüler var. Aynı kadın ve erkeklerin versiyonları var.. Renkleri bile değil.. Bunu dayatan da medya, eleştiren de medya, bu bağlamda bize şiddet uygulayan da medya..
● Haydi, diziye ve Filiz'e dönelim. Fiona ve Filiz kendi dünyalarında bir değiş tokuş yapmaları gerekse neyi verip, ne almak isterdin? Dünyalarında ne değişirdi?
Çok zor bir soru.. Fiona'yı buraya getirsek darlanırdı. ama Filiz'i oraya götürseydik hayatında gerçekten kadın olmanın zararlı bir şey olmadığını öğrenebilirdi. Kadın olmanın, vücüdundan utanması gerektiğini öğrenirdi.
● Filiz'in sunduğu oyun alanı malzemesi açısından seni bile şaşırtma ihtimali olan özellikleri neler?
Bir kere renkli bir karakter oluşu. Bu güne kadar ekranda çok renkli karakterler oynadığımı söyleyemem.. Oynayabilecekken o renklerin budandığına çok şahit oldum diyelim. Bizde gerçekten kadın karakter yazılamıyor. Kadın yazarlar bile yazarken zorlanıyorlar. Bir erkeğe kadınsı özellikler, hassasiyetler yükleyebiliyorlar yer yer. Feriha'da Emir öyleydi. Bir anda kızın apartmanına taşınıp bir kadın gibi intikam peşine düştü mesela. Bir erkek karakter için büyük bir renk ve oynaması zevkli bir açılım aslında. Ama tam tersi olduğunda kadınlara bu alan sağlanamıyor. Oralarda tıkanıyoruz. Örneğimiz az, yok denecek kadar az. Dolayısıyla Filiz'in çok renkli bir kız oluşu, ara ara maskülen olabilmesi, aileyi çekip çevirebilmek için mecburen kazandığı erkeksi yapıyı oynamak beni çok eğlendiriyor. Ezik değil. Gerçekten hayatta kalmaya çalışıyo rve o güdüsü beni çok heyecanlandırıyor. En büyük oyun alanım o içgüdüsü..
● Filiz'i ne kadar kazırsan kazı, kara delik gibi derine gitmeye devam edecek olan yönü nedir sence? Her şeyi elde etti neyi kaybetmek istemez?
Yine o altı çocuğa bakmaktan vazgeçmez. Babası dahil yedi çocuğa bakmaktan vazgeçmez. Annesiz yani rol modelsiz bir kadın olmaktan dolayı o hayatta kalma iç güdüsü bitmez. Çok parası da olsa çok aşık v eçok mutlu da olsa o mücadele ruhunu kaybetmez. Hayat boyu en olmadık şeylerle de mücadele etmeye devam edecek.
● Senin kendi hayatında Filiz kadar güçlü durduğun durumlar neler?
Tek tek anlatamam bu durumları ama herkes kadar sınandığımı,her seferinde kendimi ve değerlerimi koruyabilecek kadar güçlü durduğumu söyleyebilirim.
● Hazal Kaya bir ekran (büyük ya da küçük) karakteri olsa onu canlandıracak oyuncunun elindeki en güçlü malzeme ne olurdu?
Sor böyle inanılmaz zor sorular sor. İleri seviye anksiyete hastasıydım, artık toparlandım çok iyiyim ama sebeplerini araştıran sağlam malzeme bulur. Anlatacak değilim. (Gülüyoruz)
Röportaj: Ranini
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Styling: Oğuzhan Erdoğan (oscarmorriss)
Makyaj: Gamze Tekin Alp
Mekan: W İstanbul
Fotoğraf Asistanları: Alper Kemal Özkorkmaz & Deniz Doldur
Styling Asistanı: Ezgi Aydemir