Uğur Güneş: “Türkiye tarihinde en çok sempati duyduğum isimsiz kahraman Gaffar Okkan’dır”

Uğur Güneş: “Türkiye tarihinde en çok sempati duyduğum isimsiz kahraman Gaffar Okkan’dır”
Röportaj Cansu Uras
Fotoğraflar Emre Yunusoğlu
Styling Oğuzhan Erdoğan (@oscarmorriss) 
İsimsizler’in tanıtımı dönmeye başladığında tiyatro sahnesinde hayranlıkla izlediğim Bülent Alkış faktöründen ötürü ekranın karşısına geçerek ilk bölümü izlemiştim. Açıkçası seyirlik açısından zor bir yapım olarak bulmuştum diziyi. Çünkü gerçekliği kurgusal bir dille izleyiciye iletmekle birlikte şu an gerçekte yaşayan insanların hayatlarından kesitleri de aynı zamanda sunmuş oluyor. Bu yönden takdiri hak eden bir iş olduğunu itiraf etmem gerekir. Haliyle bu noktada dikkatimi yakalayan İsimsizler’in Kaymakam Fatih’ini gördüğümde hemen arama motorunda ismini aratmıştım: Uğur Güneş. Oyunculuğun mükemmel kombinasyonlarından Ankara ve tiyatroyu bünyesinde barındıran Güneş’le, dizinin setinde, kaymakamlığın olduğu mekânda bir araya geldik. Osho’nun kitaplarındaki huzurun doğadaki yansıması kıvamında, yeşil ile kahverenginin raks ettiği eski bir veterinerlik fakültesinde konumlanan bu mekân, bulutların ardında kendini çok göstermeyen puslu ışıkla birleşince Emre için muazzam ortamı sağladı. Pek çok oyuncudan duyduğumuz “Oyuncu için en zor şey poz vermek olmalı. Her günün kamerayı unutarak geçerken, burada oyunun kuralları değişiyor ve objektifle iletişim kuruyorsun” sözünü tabii ki Uğur Güneş’ten de duyduk. Ancak tabiri caizse tereyağından kıl çeker misali çok rahat, keyifli ve hızlı gerçekleşen çekimin ardından kendisi bizi “makamına” buyur ederek sorularımı cevapladı. Güneş’ten röportajın başlarında çekindiğimi ve kendi kendime “Eyvah mıknatısla cevapları alacağım galiba” dediğimi itiraf etmeliyim. Tok bir ses tonuna ve ciddi bir duruşa sahip olmasının bu durumdaki etkisi de yadsınamaz tabii. Öyle ki sanki Uğur Güneş’le değil de gerçekten Kaymakam Fatih’le karşı karşıyaydım. Rolünün gerçekliğinin ve de ağırlığının her an farkında olan Güneş, İsimsizler’le birlikte İstanbul’da kalıcı olduğunu kanıtlamış durumda. Röportajın ortalarında artık o görünmez kaymakam kostümünü çıkarıp Fatih’ten ayrılarak sözü Uğur Güneş’e bırakan ve güler yüzünü gösteren Güneş, soru-cevabı güzel bir sohbete çevirirken söz uçar yazı kalır misali ortaya da Emre Yunusoğlu’nun karelerinin tamamladığı bu röportaj çıktı.
 
İsimsizler’in senaryosunu okuduktan sonra ilk hissiyatınız neydi?
“Ben bunu nasıl oynarım?” (Gülüyor.) Kaymakam Fatih, zor bir karakter ve açıkçası ilk defa böylesine kurumsal bir rol canlandırdığım için biraz tedirgin oldum ve korktum ilk başta. Fakat karakter oturdukça o korkuyu da üzerimden attım.
 
Asker temasında ince dengeler var. En nihayetinde hassas bir dönemde, başta Doğu olmak üzere taşrada savaşla uyanmanın maalesef yıllardır rutin olduğu bir coğrafyada asker temalı bir dizide rol alıyorsunuz. Bu açıdan projeyi kabul etmeden önce herhangi bir çekinceniz oldu mu?
Zaten Fatih de çok ince çizgide bir karakter. Her yere çekilebilir. Bu nedenle senaryo dâhilinde de tüm bu bahsettiğiniz faktörler göz önünde bulundurularak, tabiri caizse göze sokmadan oynamak gerekiyor. Senaryoya ve karaktere dair en büyük korkum da buydu zaten. Fatih’e baktığınızda da onun tarafsız olduğunu görüyorsunuz. Bu onun için bir zorunluluk değil, gerçekten de bir tarafı yok onun. Tek bir misyonu var, o da birleştirici olmak. Ben de bu yönünü gözeterek ve de vurgulayarak oynuyorum.
 
“Doğu’yu görmüşler mi ki böyle bir dizide oynuyorlar.” Asker temalı diziler ilk başladığında bu tür yorumlara çok sık rastlamıştım.
Annem Siirtli. Bu nedenle o coğrafyayı çok iyi biliyorum. Evet, bu yorum aslında ne kadar zor ve de dengeyi sağlamamız gereken bir iş yaptığımızı gösteriyor ama benim bu açıdan herhangi bir korkum ya da tereddütüm olmamıştı. Zaten anlatım dili de bu nedenle biraz şeffaf.
 
Dizi başlamadan önce özellikle hazırlık aşaması çok konuşuldu. Kişisel anlamda sizin ne gibi gözlemleriniz ve çalışmalarınız oldu?
Çok kısa bir sürede hazırlanmam gerekiyordu. Bu nedenle öncelikle bir sürü belgesel izledim ve pek çok kişinin hayatını inceledim. Fatih’in devlet adamı misyonuna dair bir misyon yaratmaya çalıştım kafamda ve yavaş yavaş bu şekilde rolü ortaya çıkardım.


 
Kaymakam statüsünde olan, birebir konuşup bilgi aldığınız biri oldu mu?
Olmadı açıkçası ama ailemde cumhuriyet başsavcılığı yapmış biri vardı. Geçmişte onun yanına gitmiştim. Aklımda kalanını Fatih Kaymakam’a bürünürken kostümüne iğneledim (gülüyor.)
 
Kaymakam Fatih’in hangi yönü onu sizin gözünüzde zor biri kıldı?
Fatih’le Uğur’u karşılaştırırsak Fatih, en zor anlarda bile doğru, mantıklı kararlar verebilen ve de vermek zorunda olan biri. Misyonu bu çünkü. Fakat ben o kadar sakin ve de soğukkanlı kalamıyorum. Duygularıma, “Şimdi siz kenara geçin, sadece mantığım konuşsun” diyebilen biri de olmadım. Fatih’in bu yönü beni biraz zorladı. Aynı şeyleri yaparak kendimi yinelemek, benzer tepkileri ve duygu hallerini vermek istemedim.
 
İsimsizler’de rol alıyor olmak Türkiye siyasetine dair hangi konuda farkındalığınızı artırdı?
Geçmişte de hem Türkiye hem de dünya siyasetine dair kaynaklar okuyup araştırma yapardım zaten. Farkındalığımın arttığı bir konu oldu mu bilemiyorum ama geçmişte şu an anlattıklarımızın ufak bir bölümünün lafını bile edemezdiniz. Şimdiyse birebir anlatabiliyorsunuz. Bu sayede yaşanmış gerçeklikleri anlatmada bir nebze payımın olması beni mutlu ediyor. Ayrıca Kaymakam Fatih gibi bir karakteri canlandırmak da çok keyifli. İlk defa görüyor izleyici böyle bir karakter. Alışılagelmiş bir hikâyenin parçası değil Fatih. İşte, bu da hem çok zevkli hem de bir o kadar riskli ve heyecan verici. Eğer sürçü lisan ettiysek affola.


 
Çekimler esnasında sizi en çok hangi sahne zorladı?
Genelde çatışma sahneleri çok zor oluyor. Polis Özel Harekat (PÖH) ve Jandarma Özel Harekat (JÖH) askerleriyle çalışıyoruz. Operasyon sahnesi çektiğimiz sırada belli bir program var onların gerçek hayatta izlediği, biz de ona uymak zorunda kalıyoruz haliyle. Defalarca çektiğimiz için çatışma sahnelerini tamamlamamız sabaha kadar devam ediyor. Ancak tüm yorgunluğumuza değiyor ve bu işin bir parçası olmaktan her seferinde gurur duyuyorum.
 
Gerçek askerlerle çalıştığınızdan bahsettiniz. Onların gerçek hayatta yaşadıklarına, karşılaştıkları zorluklara dair ağırlığını hissettiğiniz, etkisinde kaldığınız bir durum oluyor mu?
Olmaz mı! Bir sahnede kirpi diye bir aracın içinde gerçek JÖH askerleriyle çalışmıştık. Bu esnada o kadar doğallardı ki operasyona da bu ruh haliyle gidip gitmediklerini sormuştum. Çünkü operasyona giderken o olay dışında her şeyi konuşuyorlar. Evliliklerinden ya da halı saha maçlardan bahsediyorlar ve birbirleriyle şakalaşıyorlar. Ancak operasyona başlamadan hemen önce her şey bitiyor ve operasyona çıkıyorlar. İlk başta çok şaşırmıştım bu duruma ve ciddi anlamda etkisinde kalmıştım. Ancak çekimler devam ettikçe onların bu ruh halini anlayabildim.
 
Savaş fotoğrafçısı Susan Sontag siviller gözünden savaşı, “başkalarının acısına bakmak” olarak yorumlar. Dünya üzerinde milyarlarca insan yaşanan savaşları televizyondan canlı olarak izleyebiliyor ama bununla birlikte ortada olan gerçeklerin ancak milyonda biri ekranlara yansıyor belki de. Bu durum, İsimsizler’le birlikte size bir misyon yüklüyor mu?
İster istemez yüklüyordur herhalde. Evet, gerçek hayatta var olan insanları anlatıyoruz ama en nihayetinde ortada kurgusal bir dil var. Bu nedenle o misyon kısmı istemsiz oluşuyordur. Bahsettiğiniz konuda da çok haklısınız; diziye başladığımız andan beri askerlerden o kadar çok şey duydum ki hiçbir şey bilmediğimizi fark ettim. Çünkü televizyonda izlediklerimizin 100 katı olay görüyor ve acı çekiyorlar maalesef.


 
Ekranları aynı anda asker temalı üç dizi istila etti. Dağ ve Dağ 2’yle birlikte başlayan bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Tabii ben bu işi kabul ettiğimde iki tane daha asker işinin yayına başlayacağını bilmiyordum (gülüyor.) İlk İsimsizler duyuruldu. Baktığınızda bu da bir ranttır aslında. İnsanlar bir şey duyduğu zaman “Biz de yapalım” durumuna giriyorlar. Ancak ben kesinlikle üç işin aynı anda yayına girmesine karşı değilim. Çünkü rekabet, başarıyı ve kaliteyi doğuruyor. Şahsen diğer iki yapımın da beğendiğim, çok kaliteli sahneleri var. Ancak yineleyeyim, İsimsizler bu türdeki ilk iş (gülüyor.)
 
Türkiye tarihine baktığınızda size göre en büyük isimsiz kahraman kim?
O kadar çok var ki! Bunu bir kişiye indirgemek oldukça güç. Şehit olan kaymakamımız Muhammed Fatih Safitürk var, Gaffar Okkan var. Benim en çok sempati duyduğum kişi Gaffar Okkan’dır. Biliyorsunuz Gaffar Okkan şehit olduktan sonra ilk defa kepenkler indirildi. Müthiş bir hizmet vermiştir.
 
Türkiye veya dünyada isimsiz olarak bir farklılık yaratacaksınız. Bu ne olurdu?
İnsanların birbirini sevmesini öğretirdim sadece. Daha doğrusu sevme zorunluluğu getirirdim. Bunu zorbalık yaparak da öğretebilirdim, hatta diktatör bile olabilirdim. Ve kesinlikle bu misyonu başarıyla üstlenirdim.
 
Oyunculuk aklınızın ucunda dahi yokken bu yola gönlünüzü koymuşsunuz galiba.
Evet, oyunculuğa başlangıcım tamamen tesadüfi şekilde oldu. Hem çocukluk hem de ergenlik yıllarımda çok vurdumduymaz biriydim. Tiyatro aklımın ucundan bile geçmiyordu. Bir arkadaşım beni Ankara Sanat Tiyatrosu’na götürdü sınavlarına girmem için. Fakat hiç istemiyordum. Sonrasında bir ağaçta çocuk tiyatrosuna oyuncu arandığına dair ilan gördüm. “Artık bu bir işaret olmalı” diye düşünerek başvurdum ve işte oyunculukla o zaman tanışmıştım. Sonrasında zaten Ankara Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde okudum. Ankara Sanat Tiyatrosu çıkışlıyım. Buradan mezun olduktan sonra da İstanbul’a geldim.


 
Sizi Ankara’dan İstanbul’a sürükleyen neydi?
2012 yılında mezun olduktan sonra İstanbul’a geldim. O dönem Benim İçin Üzülme adlı bir dizi vardı, ilk olarak onda rol aldım. Ankara’da oyunculuk bölümünden mezun olduktan sonra İstanbul’a gelmek biraz kaçınılmaz oluyor. Çünkü orada sadece günlük dizi, tiyatro veya seslendirme yapabilirsin. İstanbul ise oyunculuğun en leziz ve büyük pastasıdır, merkezidir. Bu da sizi bir süre sonra mecburen İstanbul’a sürüklüyor.
 
Geçmişte Özgün Çoban’la röportaj yaptığımda İstanbul’daki yapımcıların Ankaralı oyuncuları tanımadığını, bu nedenle bu şehirde sıfırdan başlamak zorunda kalındığında bahsetmişti. Bu zor olmuyor mu ?
En iyi oyuncular Ankara’dan çıksa da Özgün Çoban’ın dediği gibi Ankara’yla çok ilgilenmez yapımcılar. Ankara’da kökleşmiş bir tiyatro geleneği vardır ve Ankara, içine kapanık, kendi kendine yetinen bir şehirdir oyunculuk anlamında. Ancak oyuncunun para kazanması için o kapalı yerden çıkması gerekir. Çünkü orada gitgide daralıyor bu camia. Mesela Behzat Ç. bir istisnadır Ankara için. Ankara’da böyle işler yapılsa orada kalabilirdim. Biz Ankaralılar, İstanbul’a karşı çok sıcak değilizdir. İstanbul’u çok severim orası ayrı ama ciddi zorlukları oluyor tabii ve her Ankaralı gibi bu zorlukları ben de yaşadım. Bu nedenle denizi olmasa da Ankara kendi içinde güzeldir.
 
Uğruna totem yaptığınız, canlandırmayı çok istediğiniz bir rol var mı?
Bipolar bozukluğu olan birini oynamayı çok isterim. Aynı anda dört farklı karakteri içinde benimseyen ve barındıran, biraz şizofrenik bir karakteri oynamak isterim. Ve böyle bir konuda şahsen Özcan Alper’in rejisini de çok merak ediyorum. Yönetmen koltuğunda o otursa güzel olur.  
 
Oyunculuk senin için nasıl bir ayna işlevi görüyor?
Açıkçası aynanın karşısına geçip “Ben olsaydım ne yapardım?” sorusunu her anımda sorduran bir meslek benim için. Bu aynı zamanda Stanislavski yöntemidir. Üniversitedeyken ikinci üçüncü sınıfta biraz kafam karışmıştı. Sürekli kendimden beslendiğim için bu biraz beni yıpratıyordu. Sonuçta olmayan bir şeyi olmuş gibi oynamak insanı yıpratıyor, yoruyor. Yoktan bir şeye ağlıyor veya bağırıp çağırıyorsun.
 
Bu yıpranma aşamasında enerjinizi, oynama arzunuzu, merakınızı hangi unsur kamçılıyor ve oyunculuğunuzu besliyor? Bu noktada yaşadığınız coğrafya sizi ne ölçüde etkiliyor?
Coğrafya olarak çok hareketli bir konumda olduğumuz için her gün yaşanan olaylar zaten ister istemez beni dolduruyor. Bu nedenle de coğrafyadan besleniyorum. Biz sıcak ve duyguları hemen sonuna kadar aktarabilen bir toplum olduğumuz için yaşanan olaylar da beni ister istemez besliyor ve etkilenmek de kaçınılmaz oluyor. Sanki ateş hattında olduğumuz bu noktada Kaymakam Fatih gibi cesur ve gözü pek bir karakteri canlandırmaktan ötürü gurur duyuyorum.
 
**


 
 
KISA KISA
 
Son zamanlarda en çok etkilendiğiniz film:
Üç aydır film izleyemiyorum ama en son Abbas Kiarostami’nin Kirazın Tadı adlı filmini izlemiştim. Her yıl bir kez izlerim mutlaka. Ayrıca bu soruya Almodovar’ın İçinde Yaşadığım Deri’sini de örnek verebilirim.
 
İzlemekten bıkıp usanmadığın film:
The Green Mile. Yaklaşık 6-7 defa izledim ve ayrıca Tom Hanks’in diğer tüm filmlerini de mutlaka seyretmişimdir. Keza bu durum Daniel Day-Lewis için de geçerli.
 
Herkesin beğendiği ama sizin çok abartıldığını düşündüğünüz film:
Twilight.
 
Son zamanlarda sizi en çok etkileyen tiyatro oyunu nedir?
2006 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu Yaşamak Mı Yoksa Ölmek Mi? adlı oyunu söyleyebilirim. Keşke bir daha yapılsa da izlesem…
 
Takip ettiğiniz diziler:
Homeland’i izliyorum, şu an dördüncü sezondayım. Yerli dizilerden de geçmişte Suskunlar’ı ve Ezel’i takip ediyordum.
 
Son zamanlarda en sık dinlediğiniz müzisyen:
Tunuslu besteci ve udi Anouar Brahem, ayrıca bu sıralar sakinleşmek için klasik müzik dinliyorum.
 
Sahip olmak istediğiniz yetenek:
Resim yapmak ve bir enstrümanı iyi bir şekilde çalmak isterdim.
 
Bilmediğimiz bir yeteneğiniz:
Çok iyi badminton oynarım (gülüyor.)
 
Bir kitap ya da filmdeki herhangi bir karakteri siz konuşturacaksınız. Hangisini seçerdiniz?
Albert Camus’nun Doğrular adlı bir oyunu vardır. Orada direkt Kaliyev’le yer değiştirip Uğur olarak oynamak isterdim. Çünkü okuduğum oyunlarda kendimi tam anlamıyla eşleştirdiği karakter odur. Kaliyev de tıpkı benim gibi kafası çok karışık ve içinde sayısız duygu biriktiren bir adam.
 
En sevdiğiniz şehir:
Ankara.
 
Gitmeyi en çok istediğiniz şehir:
St. Petersburg ve Helsinki.
 
Başka bir yıl ve yerde doğma şansınız olsa…
1945-46 yıllarında Amerika’da doğmak isterdim.
 
 
Hangi tarihi karakteri canlandırmak sizin için cazip olur?
Spartacus.
 
Sizi özetleyen bir söz:
Akışına bırak (gülüyor.)
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER