Başlıktaki
söz, Alp Navruz’un ağzından duyduğumuz, Nietzsche’nin sözü. “E, Nietzsche’nin
sözünü ne diye Alp Navruz’un sözü gibi paylaşıyorsun?” sorusunu sorabilirsiniz.
Haklısınız da ama
Fazilet Hanım ve
Kızları’ndaki Sinan karakteriyle tanıdığınız ya da “Kimmiş bu çocuk?”
diyerek tam da şu saniye karşılaştığınız Alp Navruz’u özetleyen sözlerden. Hayatının
mottosu olarak sabitlemese de bu sözün ışığıyla yönünü görerek yol alan Alp
Navruz’u ilk olarak
Arkadaşlar İyidir’de
izlemiş, ardından da
Fazilet Hanım ve
Kızları’nın ilk bölümünün ardından acımasızca eleştirmiştim.
Dürüst olmak
gerekirse “Yakışıklılık kontenjanından yürür gider” yorumunda bulunduğum Navruz’un
oyunculuğunu bir süredir keyifle izliyor ve kendimi önümüzdeki hafta Sinan’a ne
katacağını merakla beklerken buluyorum. İlk bölümdeki eleştirimi bile içten bir
tebessümle karşılayan ve kendine dönerek bu yorumu değerlendiren Navruz’u tam
da bu nedenle başlıktaki söz iyi özetliyor. Çünkü o, plastiğinin farkında ama
oyunculuğuyla kendi omzuna tırmanarak öteyi görmek için yavaş ve de emin
adımlarla ilerleyen bir oyuncu. Belki
Fazilet
Hanım ve Kızları, belki bu röportaj, belki de mısralarıyla gizliden de olsa
kendini anlattığı bir şiir kitabıyla yeni başladığı yolculuğunda Alp’le
yollarınızın kesişmesi şimdiki halde kaçınılmaz görünüyor.
● Fazilet
Hanım ve Kızları ile Sinan karakterine
seni çeken unsur neydi?
Sinan
karakterinin hayata bakış açısı ve içinde nedeninin zamanla öğrenileceği belli
olan ‘doldurulması gereken bir boşluğun’ olması bende merak uyandırdı. Dizinin
neredeyse tüm karakterlerinin kendi içlerinde ilginç hikâyeler barındırması
ayrıca dikkatimi çeken unsurlardan biri oldu.
● Sinan’ı ete kemiğe büründürme aşamasında nasıl bir
süreç geçirdin? Sana göre onun imzasına dönüşen en belirgin karakteristik
özelliği ne oldu?
Senaristimiz
Sırma Yanık ve yönetmenimiz Murat Saraçoğluile
konuşarak Sinan’ın hobilerinden hedeflerine, pişmanlıklarından fobilerine kadar
pek çok özelliğini analiz edip karakteri beslemeye çalıştım. Sinan’a uygun
gördüğüm yerli ve yabancı rol modelleri gözlemledim. Keza çevremdekiler de bu
noktada radarımdaydı. En karakteristik özelliği olumsuzu kabul etmemesi ve
görmezden gelebilmesi oldu.
● Sinan’ı belli bir sıfatla veya anahtar kelimeyle
betimlemek zor. İlk bölümde varlıklı bir ailenin şımarık çocuğu iken hikâye
ilerledikçe hafiften metamorfoz geçirmeye başladı. Vicdanlı yönüyle birlikte
isyankâr ve acımasız yönünü de görüyoruz. Sen bu durumu nasıl
değerlendiriyorsun? Keskin uçlara sahip olmakla birlikte bulanık griler de
taşıyor.
Sinan için
tam anlamıyla siyah ya da beyaz diyebilmek zor. Kendi içinde, kendisinin de
hâkim olamadığı bir duygu ve anlam karmaşası yaşıyor. Daha önce yaşamadığı
duyguları kabul etmekten korkuyor. Kaçmak isterken daha çok yakalanıyor. Başta zengin
ve şımarık olarak nitelendirmek kolay görünen tarafı ama zamanla Sinan’ın
aslında hayata karşı kendini savunmak için maske taktığını fark ediyor ve
derinliklerini görebiliyoruz.
● Fazilet
Hanım ve Kızları’yla, galiba Bir İstanbul Masalı’ndan yıllar sonra
bir ilk yaşanıyor. Bir yanda Sinan ve Hazan, diğer yanda ise Yağız ve Hazan
olarak takipçiler ikiye ayrılmış durumda. Hikâyenin ana çatısına bakıldığında
Yağız ile Hazan eşleşmesi sanki olacaktı ama bir evrilme oldu gibi gözüküyor.
Şu an iki taraf arasında ciddi bir rekabet söz konusu.
Dizi
içerisinde böyle bir rekabetin olması izleyici açısından sanırım en büyük merak
unsurlarından biri oluyor. Her ne kadar Sinan karakterini canlandırıyor olsam
da konu hakkında tarafsız olduğumu söylemek isterim (gülüyor.) Sinan ile Hazan
arasındaki uyum ve sanırım biz oyuncular arasındaki iletişim izleyiciye güzel
bir şekilde yansımış olmalı ki bahsettiğimiz iki karakterin bir arada olmasını
çok istemişler. Açıkçası sonrasında yaşanacakları ben de merakla bekliyorum.
● Hem bu hikâyenin bir parçası olarak hem de salt
izleyici gözüyle dışarıdan baktığında Sinan ve Hazan çiftini cezbedilir kılan
unsur nedir?
Sinan ile
Hazan arasındaki ilişki dışarıdan bakıldığında imkânsız ya da hemen başlayıp
bitecek bir ilişki gibi görünüyor. Fakat hikâyeye baktığınızda iki karakterin
de sevgi anlamında ihtiyaç ve boşlukları olduğunu görüyorsunuz. Her ikisinin de
güçlü görünen ama zayıf olan duyguları, onların ilişkilerini izlememizdeki en
büyük etken bence.
● HazSin fanlarını nasıl yorumluyorsun?
Sinan ve
Hazan fanlarının yorumlarını zaman buldukça mutlaka okuyorum. İkisi arasındaki
elektriğin bozulmasını istemediklerini, samimi ve saf duyguların bu çifti
çekici kıldığını düşündüklerini söyleyebilirim.
● En çok hangi sahnenin çekimlerinde zorlandın?
Annesinin
ölümünü öğrendiği ve sonrasında gelişen sahneler beni duygu açısından zorladı.
Hayatının ilk aşkının kaybının onda ne kadar derin bir yara açtığını karaktere
yansıtmak için çok çalıştım.
● İlk dokuz bölüm içinde Sinan’ın bir sahnesini
yeniden oynama şansı tanısalar hangisini seçerdin?
Sanırım her
bir sahneyi tekrar oynamak isterdim (gülüyor.) Çünkü oyunculukta öğrenmek
sınırsız. Bugün kendimden emin şekilde yaptığım bir işi yarın
beğenmeyebiliyorum.
● Fazilet
Hanım ve Kızları’nın tüm karakterleri
karşında. Birine merak ettiğin bir soruyu sorma şansın var. Hangisine ne
sorardın?
Yine Sinan’ı
seçerdim. Ona, “Hayatında hiç başarıya ulaştın mı?” sorusunu sorardım.
● Sinan’ı nasıl bir sahnede görmeden sezon finalinin
olmasını istemezsin?
Haylaz
Sinan’ı olgunlaşmış ve uslu bir çocuk olarak görmek isterdim açıkçası
(gülüyor.)
● İlk bölümden bugüne kadar aldığın yolu düşündüğünde
oyunculuğunda değişen, evrilen en belirgin özellik nedir?
Bu meslekte
çalışırken, çalışmanın ne demek olduğunu da öğreniyorsunuz. Teknik bilgilere,
insan iletişimine, karakterinize alıştıkça ekrana daha iyi bir oyun
yansıtabiliyorsunuz. Ben de hayat verdiğim karaktere alıştığımı hissediyorum ve
bunu da izleyiciye yansıtmaya çalışıyorum.
● Sana, “Sinan için öyle bir sahne yaz ki hem
oynaması açısından ayaklarını yerden kessin hem de izleyici için ters köşe
olsun.” Nasıl bir sahne yazardın?
Muhtemelen
yine uslu bir Sinan’ın yaşadığı samimi bir aşk sahnesi yazardım (gülüyor.)
● Hayatının hangi noktasında oyunculuk kanına girdi?
İlkokul
yıllarında tiyatroya merak sarmıştım. Salt heves olarak kalmadı bu ve öğrenim
hayatım boyunca ilgilendim hep aktif olarak. Yüksek lisansa kadar aynı zamanda
oyunculuk eğitimleri aldım. Her zaman çok çalışmayı ve üzerine daha da koyarak
ilerlemeyi benimsedim.
● “Ben oyuncuyum” demenin kriterleri nedir senin
için?
“Ben
oyuncuyum” demek, iyi bir oyuncu adayının kullanacağı son cümledir sanırım. Her
gün, her dakika yeni bir şeyler öğrendiğiniz ve daha çok öğrenmeniz gereken bir
alandan bahsettiğimizi düşünürsek böyle bir kriter ancak eğitim olabilir.
● Oyunculukla birlikte kendine dair fark ettiğin bir
özellik oldu mu? Bununla birlikte neyi sorguladın?
Oyunculuk
yapmaya başlamadan önce utangaç ve mesafeli biriydim. Fakat oyunculukla
birlikte bu yönlerimi törpüleyebildiğimi fark ettim. Kendime dair ilk “Kim
olarak ve neden bunu istiyorsun?” sorusunun cevabını sorguladım.
● Halihazırda başkaları tarafından atfedilmiş
etiketler içinde boğulmuş durumdayız. O etiketleri çıkarsak ve kendini anahtar
kelimelerle betimlemeni istesem nasıl anlatırdın?
Hırslı,
gelişime açık, çekingen (gülüyor.)
● Bu hayatta kendinle en büyük mücadelen nedir?
Kendimden
daha iyi olabilmeyi isterken yaşadığım duygular için en büyük mücadelem
diyebilirim. Hatta bu durumu şu sözle özetleyeyim; “Kendi omzuna tırman, başka
nasıl yükselebilirsin ki.” Bu söz pusulam gibi.
● Oyunculuk dışında cebinde var olan ve repo günleri
masaya döktüğün yeteneklerin, hobilerin neler? Bunların arasından seni kişisel
olarak ve de oyunculuk açısından en çok besleyen hangisi?
Repo
günlerimi spor yaparak, sinema veya tiyatroya mutlaka vakit ayırmaya çalışarak
ve de kitap okuyarak değerlendiriyorum. Bunların her biri beni mesleğim için
motive ediyor ve besliyor.
● Kendini yapboz gibi düşün; bir parçanı çıkarıp
yerine doğrusunu koyacaksın. Hangi karakteristik özelliğini çıkarıp yerine neyi
koyarsın?
Yapbozun
çıkması gereken parçası ‘erteleme hastalığım’ olurdu. Onun yerine de bugünün işini
yarına bırakmayan bir parça koyardım (gülüyor.)
● Bu hayatta seni kayıtsız şartsız ne veya kim
güldürür?
Sevdiklerimin
yanımda olması gülmem için başlı başına harika bir neden.
● Motivasyonun düştüğünde veya öfkelendiğinde seni o
karanlık bölgeden ne çıkarır?
Bazen iyi
bir müzik, bazen de güzel bir dost sohbeti beni o karanlıktan kurtarabilir.
● Fazilet
Hanım ve Kızları’nın olmadığını düşün. Şu
an sana nasıl bir hikâyede, nasıl bir teklif gelse hiçbir detayına bakmadan
kabul edersin? Ve hem karşında hem de kamera arkasında kim olurdu?
Türkiye’de
nadir olan aksiyon türünde bir filmde rol almak isterdim. Karşılıklı rol almak
istediğim oyuncu da kesinlikle Şener Şen olurdu. Onu hayranlıkla, tabiri caizse
delirerek izliyorum.
● Dünyayı tek bir ülke olarak düşünsen en uç hayalin
ne olurdu? Türkiye’de yaşıyor olmak hangi hayaline ket vuruyor?
Türkiye’de
televizyon sektörünün bazı sınırlamalara maruz kaldığı ortada. Birtakım ağır
şartların olması da hızlı tüketim ve düşük kaliteli işlere neden oluyor.
Bunlara rağmen Türkiye’nin değerinin farkında olmak ve bu güzel ülkede yaşamak
beni motive ediyor.
● Bu kadar soru cevapladın. Şimdi sıra sende; birine
ya da bu röportajı okuyan herkes için bir soru sormanı istesem…
Evet, soru
sorma sırası bende ve kendim için değerlendirmek istiyorum (gülüyor.) Bu
röportajı okuyacak izleyicilerimiz ekranlarda nasıl bir Alp görmek istiyor?
KISA KISA
Son zamanlarda seni en çok etkileyen film:
The Revenant ve Sherlock Holmes.
Tüm zamanların en iyi filmi veya izlemekten keyif
aldığın film:
Pulp Fiction, Dead Poets Society ve Inception.
Çoğu kişi tarafından beğenilen ama senin abartılmış
bulduğun film:
La La Land.
Bugünlerde en çok dinlediğin müzisyen veya şarkı:
Justin
Timberlake’in tüm şarkıları.
Şu an okuduğun kitap:
John
Katzenbach – Psiko-Analist.
Herkese önerdiğin kitap:
Nietzsche – Böyle Buyurdu Zerdüşt.
Takip ettiğin diziler:
Sherlock, Black Mirror ve How I Met Your Mother.
Bir dizi, film veya kitabın dünyasına gireceksin.
Hangisini seçerdin?
Fight Club.
Uzun yıllardır şiir yazdığını okumuştum bir
röportajında. Şiir yazma açısından seni en çok zorlayan tema nedir?
Aşk
(gülüyor.)
Hayatını bir şiir altında özetleyecek olsan başlığı
ne olurdu?
Lahza.
En sevdiğin şehir:
İstanbul.
Gitme hayali kurduğun şehir:
New York.
Google’da en son neyi arattın?
Kendimi
(gülüyor.)
Söylemekten çekindiğin komik bir alışkanlığın var
mı?
Lise
yıllarımdan kalma bir alışkanlığımı söyleyebilirim; birçok rap şarkısının
sözlerini ezbere biliyorum (gülüyor.)
Meslek hayatında kazandığın ilk parayla ne aldın?
Cep
telefonu.
Şu anki Alp Navruz’u bir replik, kitaptan alıntı
veya şarkı sözüyle özetlemeni istesem…
Mütevazı
olmadıktan sonra diğer sıfatlarının bir önemi yok.
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Styling Oğuzhan Erdoğan (@oscarmorriss)
Yardımlarından ötürü Gizem Günaçtı’ya teşekkür ederiz.
Backstage Videosu: Tilki Yapım