● Karakterinizin en çok hangi kişilik özelliğiyle bağ kurabildiniz?
Bug Hall: Komiktir, Arthur’un en çok gördüğümüz yanı satma kabiliyeti. Doğaya ve balık tutmayı çok sevdiğini, huzura duyduğu aşkı görmedik. Komik diyorum, çünkü benim ona çekildiğim yanları bunlardı. Satma kabiliyeti ise gıptayla baktığım ve ortaya koymaya en heyecan duyduğum yanıydı.
Robert Aramayo: Bug’ın söylediği bir şeye çok katılıyorum: Arthur’un doğaya ve huzura duyduğu aşk. Bu bana çok dokunuyor, hepsi arasındaki ortak bağ bu. Bill için konuşacak olursak çizim yeteneği, kendini yaratıcı yöntemlerle ifade etmesinin onun için çok önemli oluşu diyebiliriz. Bu iş Bill Harley motosiklet çizmek isteyince başlamadı, bir şeyler çizmek istediğinde başladı. Bill bir sanatçı ve çok yaratıcı bir adam. Ben bununla çok güçlü bir bağ kurdum. Ayrıca o, yaratıcılığı için bir ifade yolu bulduğunda başarıyla gelen yükü kaldırmakta zorlanan biri. Bununla da bağ kurabildiğimi düşünüyorum.
● Böylesi ikonik bir şirket ve hayran kitlesi yaratmak için bir insanda hangi özelliklerin olması gerekir? Harley-Davidsonlar neredeyse bir din gibi. Sizce Bill ve Arthur bunu nasıl başardı? Bu marka nasıl bu kadar büyüdü?
Robert Aramayo: Kendi fikrimi söylemem gerekirse bence Harley-Davidson’ın yaşattığı deneyim ve bir Harley sürmekle birlikte gelen kültür bunu sağladı. Bu projeden önce Harley-Davidson ile yaşadığım kendi deneyimlerime bakarak da bunun doğru olduğunu söyleyebilirim. Benim için Harley-Davidson gelişmiş bir kültür ve sürücülük ruhu demekti. Dizide de buna değinildiğini düşünüyorum, bu kültürün, bu hayat tarzının doğuşuna. Bence Harley-Davidson süren herkes bunu hissediyor.
● Harley and the Davidsons’ı çekerken başınıza eğlenceli bir şey geldi mi?
Bug Hall: Tabii ki. Her gün çok eğlenceliydi. Michiel, Rob’un insanları birebir taklit edebilme yeteneğinden hep bahseder. Setteki herkesi yapabiliyordu. Yönetmen, görüntü yönetmeni… Her kim olursa. İşler zorlaştığında modumuzu yukarıda tutmak için her zaman yanımızdaydı. Çekimlerin en iyi yanı buydu.
Robert Aramayo: Ve sürekli başımı belaya sokuyorlardı. Taklidi onlar başlatır, azıcık yaparlardı; ben de heyecanlanır, gerisini getirir ve yakalanırdım. Ama Bug’ın söylediğini tekrar etmek istiyorum. Çekimlerin her günü bir şekilde kahkahayla doluydu. Bence bu herhangi bir iş için çok ender rastlanan bir durum.
Serinin yönetmeni aynı zamanda da yapımcı olan Claran Donnelley..
● Motorcular ve Harley-Davidson hayranları diziden ne ve karakterlerinizden ne beklemeliler? Motorculukla alakası olmayan normal seyircilerin beklentisi ne olmalı?
Bug Hall: Bence Harley-Davidson hayranlarının dizide en çok seveceği şey detaylara verdiğimiz önem. Şirketin ve motorun gelişimini görmek hoşlarına gidecek çünkü dizideki motor birkaç yönüyle bugünküyle aynı, birkaç yönüyle de geleceğe evirildi. Dizi boyunca, en küçük detayına kadar aslıyla aynı olan yaklaşık 90 motor üretmemizin hayranları heyecanlandıracağını düşünüyorum. 8 supaplı yarış motoru gibi insanların pek bilmediği modeller bile…
Motorculara gelince, yarış sahnelerin in bilgisayar efekti olmaması ve 30 küsur dublör tarafından kemikleri kırılması pahasına canlandırılması motosiklet seven herkes için heyecan verici bir izlence olacak.
● Karakterlerinizden ne bekleyebiliriz?
Bug Hall: Harley-Davidson ortak bir aşkları olan
ama birbirinden çok farklı bu üç zihinden çıktı. Michiel motosikletin kalbi ve
asi yanı. Rob beyni oluşturuyor, yaratıcı mühendis o. Ama birinin bunları
satması gerekiyor. İşte Arthur bu noktada devreye giriyor.
Robert Aramayo: Diziyi izleyecek ama sürücülük
deneyimi olmayanlar yine de bu motorların nereden geldiğiyle ilgilenecek. Çünkü
onların bu işe girdiği zaman dilimi herkese ilginç gelecektir. İnsanların hala
atlarla dolaştığı bir dönem olması beni şaşırtmıştı. Bence bu kesinlikle çok
ilginç. Hikayenin çok güçlü bir kalbi olduğunu düşünüyorum. Hikayenin ne zaman
motosikletlerle ilgili olup olmadığını belirlemek bizim için çok önemliydi.
Sürücülükle ilgilenmeyen seyircilerin de ilgilenebilecekleri çok şey var. Belli
bir sahne ya da anın motosikletin gelişimiyle mi, bir ilişkinin gelişimiyle mi
ilgili olacağı bizim için önemliydi. Sahneler sıklıkla ikisini de kapsıyordu.
Bir anda neye odaklanacağınıza karar vermenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Hikaye motosikletlerle ilgili, evet; ama benim sevdiğim yanı aynı zamanda
insanlarla da ilgili olması. İlişkilerle, zorluklarla, onları aşmakla… Bill’i,
başarılarını ve yaratıcılığını biliyorsun. Belki de insanlar onu Google’layacak
ve benim gibi ilham verici bulacak.
Sizce bu yeni dizi herkese hitap ediyor mu? Diziden keyif alabilmek için
motosikletleri sevmek gerekiyor mu?
Robert Aramayo: Gerekmiyor. Bence bu hikaye
bir motosikletin geliştirilmesiyle ilgili olduğu kadar onu yaratan insanlarla
da ilgili. Ki hikayenin ilginç yanlarından biri de bu. Diziyi izlemek için
Harley-Davidson ile ilgili bir şey bilmenize gerek yok. Bu zorluklar,
yaratıcılık, insanlar ve aileyle ilgili bir dizi. Bence herkes bunları anlayıp
keyif alabilir.
Bug Hall: Günün sonunda kimde motosikletlerle ilgili bir
dizi izlemez, insanlarla ilgili bir dizi izler. Bence bu her durum için
geçerli. Eğer karakter olayını başaramazsanız ilişkilerde de başarısız
olursunuz. Motosikletleri seven insanların bile beğenisini kazanamazsınız.
Kendilerini kandırılmış gibi hissederler. Gerçek hayatta bu adamlar
birbirlerini çok seviyorlardı ve insan hikayeleri olağanüstüydü. Bu işi çekici
kılan da bu: şahane bir zaman diliminde geçen güzel bir Amerikana olması.
Romanya’da çekim yapmak nasıl bir deneyimdi?
Robert Aramayo: Çok iyiydi. Romanyalı ekiple
çok iyi arkadaşlıklar kurduk. Ülkenin insanlarını çok sevdim. İş ortamına da
taşındıkları bir önemsememe hali var ki bunu çok sevdim, benim geldiğim yere de
çok uyuyor. Bu yüzden garip bir şekilde Romanya’da kendimi evimde gibi
hissettim. İnsanların çok tutkulu olması harikaydı.
Bug Hall: Romanyalılarda biraz
umursamazlık olduğu doğru. Dışarıdan bakıldığında tüm klişeler doğru. İçeriden
bakıldığındaysa çok sıcak insanlar. Çok yakın arkadaşlar edindik ve
vedalaşırken çok üzüldük. Mekanlar harikaydı. Zengin ve karmaşık bir tarihi
olan, çok güzel bir ülke. Dizimiz yüzyıl dönümünden başlayıp 30’lara kadar
gidiyor ve mekan olarak daha otantik bir görüntü yakalayabildik çünkü kalıba
mükemmel uyan binalar ve yerler bulma şansına eriştik.