Güzel
Kelimeler Dükkânı nam-ı diğer Lûgat 365’in üzerinde ‘Kalendermeşrep’ yazılı
kupasını almış, Cihangir sokaklarını arşınlarken Onur Büyüktopçu’yla ilgili
aklımda şu düşünceler vardı: “Galiba mükemmeliyetçi biri. Ya sorular yetersiz
kalırsa?”, “Kesin çok titiz biri”. Fakat daha tanıştığımız ilk an bütün bu
gereksiz yer işgal eden unsurlar geride kaldı. Çünkü karşımda mütevazı,
güleryüzlü, içten ve enerjik haliyle yorgunluğumu unutturan biri duruyordu.
Öyle ki hediyesini uzattığımda “Hediyelere bayılırım” deyip gülümseyen kişi
sanki o değil de, Koray’ın ta kendisiydi. Ya da kış çayını yudumlarken “Kusura
bakmayın siz gelmeden önce kış çayı söyledim. Güzeldir buranınki, siz de
deneyin isterseniz” diyen de kısa sürede fenomen olup popüler kültüre yerleşen
bu karakterden başkası değildi sanki.
Onun
ağzından çıkan sözler artık dillere pelesenk olmuş durumda. Bir kere sözlükte
var olan fakat plaza İngilizcesi’nden dolayı unuttuğumuz ‘kaknem’ kelimesini
bile dilimize yerleştirdi. Ben bile Koray karakterini çok seven bir arkadaşıma
Büyüktopçu’yla röportaj yapacağımı “Bombelere gel, Onur Büyüktopçu’yla röportaj
yapacağım” şeklinde mesaj atarak haber verdim. Hafta sonu mesailerini
güzelleştiren adama dönüştü. Evet, itiraf ediyorum; Cumartesi günleri eğer
çalışıyorsam küçük molalar verdiğimde Koray’ın sahnelerini izlemekten kendimi
alıkoyamıyorum. O bütün bu övgüler karşısında “Kiralık Aşk varsa Koray var”
dese de ortada şöyle bir gerçek var: “Onur Büyüktopçu varsa Koray var.” Bu
efsane tiplemenin ardından ne gelir bilinmez fakat Büyüktopçu’nun gönlünde şov
programı yapmak yatıyor. En iyisi Koray gibi karşımdakine söz vermeden sürekli
konuşmak yerine sözü ona can veren Onur Büyüktopçu’ya bırakayım.
Onur Büyüktopçu mesleğe ‘Kanıt’ dizisinin
castıyla başlamış
● Oyunculuk dünyasına ne sürükledi sizi?
Ailemde
oyuncu veya sanatla uğraşan biri yok. Çocukken deli gibi televizyon izlerdim.
Brezilya yapımlarından gençlik dizilerine kadar her şeyi izler, ekrana
kilitlenirdim. Tamamen tüccar mantığıyla, realist yaşayan bir ailenin
çocuğuydum. Fakat dizilerle başlayan merak tiyatroyla devam etti. 15-16 yaşımda
arkadaşlarımla ders çalışmaya gittiğimi söyleyerek tiyatro izlemeye kaçardım.
Aynı zamanda biraz asosyal bir çocuktum. Çok fazla arkadaşım yoktu. En yakın
dostum o dönem tiyatroydu benim için. Durum böyle olunca figüranlıkla bu
dünyaya adım attım. Kurslara gidip eğitim aldım, deneme sahneleri çektim.
Derken asosyal, korkak çocuk gitti yerine sosyal, oyunculuk için can atan bir
çocuk çıktı ortaya. Açıkçası benim de işime geldi bu durum. Şimdi de susmuyorum
(gülüyor).
● O zaman tiyatro tutkunuz, asosyal yapınızın ve
korkularınızın önüne geçmiş.
Evet,
kesinlikle. İlk kez 20 yaşındayken bir dizide rol aldım. Ondan sonra şansıma
hep büyük oyunlarda oynadım ve çok iyi tutan dizilerde, çok başarılı
yönetmenlerle çalıştım. Bu benim için çok büyük bir artıydı. Oyunculuğu sevdim
ve hiçbir zaman “Egolarımı kabartıp göstereyim, ünlü olayım” gibi bir durum
olmadı. Düşünün yıllarca hiç repliğim olmadan oynadım ve bu bile bana büyük zevk
verdi.
● Casting direktörlüğünü oyunculuğa giden yolda
nasıl bir kulvar olarak gördünüz?
İstanbul
Devlet Tiyatroları’nda ‘Ölüleri Gömün’ adlı oyunda oynuyordum. Provaları yaptık
ve sonra oyun da istenilen şekli alında akşamları oynamaya başladık. Fakat
gündüzler boş kalıyordu. Ben de öyle gece geç yatıp sabah geç kalkan biri
değilim. Sabah 9 dediniz mi uyanmış olurum. Arada dublaj çıkardı, bu beni
oyalardı biraz fakat yeterli olmuyordu. Bir de tiyatrodan az para kazanıyordum.
Sonra tesadüf eseri casting direktörlüğünü öğrendim. İlk ‘Kanıt’ dizisinin
cast’ıyla başladım. Mine Güler’le çalıştım. Bana bu işi öğreten kişi de odur;
her zaman bunu söylerim. Yaptıkça bu işi sevdim ve bana tek başıma proje emanet
etmeye başladılar.
● Derken kendinizi ‘Kiralık Aşk’ın cast’ını yaparken
buldunuz.
Evet, ‘Kiralık Aşk’ın cast’ını oluşturup teslim ettim.
Normalde dışarıdan devam edecektim fakat Koray da olunca bir anda kopamadım ve
kaldım. Ortaks Yapım ile beraber castı yapmaya başladık ve kanal da çok
titizdi bu konuda zaten. Yardımcı rollerin çoğunu ben seçtim. Barış’la (Barış
Arduç) zaten projenin başındayken anlaşılmıştı. Defne arıyorduk o dönem ve epey aday geldi. Acaba tanınmayan biri mi, yoksa ünlü biri mi olsun diye
düşünürken Elçin (Sangu) çıkageldi. Bir yanda esmer uzun boylu Barış, diğer
yanda beyaz tenli, kızıl saçlı, çıtı pıtı Elçin; uyum mükemmeldi.
● En kısa sürede seçilen karakter kimdi?
Bendim
(gülüyor). Neriman’ımız belliydi. Bir oyuncuyla ilk hafta anlaşmıştık. Fakat
sonra başka bir dizisi olduğu için yapım şirketi ikinci bir işi onaylamadı.
Sonuçta Neriman kilit karakter çünkü ‘Kiralık Aşk’ın hikâyesini başlatan kişi
o. Nergis Kumbasar’a okutturduk hemen Neriman’ı. O dönem ona da pek çok proje
gelmiş ama genelde hep kötü kadın rolü teklif edilmiş. Bu nedenle Neriman,
Nergis’e de cazip geldi. O kabul edince ben korkmaya başladım onunla
oynamaktan. Sonuçta çok büyük bir isim. Fakat kelimenin tek anlamıyla melek
gibi biri. Çok enerjik ve doğal. Onu çok seviyorum.
● Koray karakterinin size verilmesi biraz emrivaki
olmuş galiba. Hiç sürüncemede kaldınız mı?
IT uzmanı
Vedat karakteri vardı fakat sonra ayrıldı. Ortaks Yapımla konuştuğumuzda bana bu rolü oynayabileceğimi söylediler. Ben de ‘Alın Yazım’da
oynuyordum ama nisan ayında ayrılmıştım. O sırada da Koray adında bir karakter
var fakat mesamesi okunmuyor onun. Biri mutlaka olur diye düşünülüyordu. Bir
sürü kişi denendi. Ancak bir türlü seçemedik. Okuma provalarına başlandığı
dönem Koray’ın Ömer’le bir sahnesi vardı; o sırada yapımcımız ve yönetmenimiz
de odada. Karakter bulunamadığı için boş geçmeyelim denildi ve benim okumamı
istediler. Tabii o sırada yönetmenimiz benim aynı zamanda oyuncu olduğumu
bilmiyormuş. Ben Koray’ı okur okumaz herkes gülmeye başladı. Sonra hemen o gün
bana bir sahne çıkardılar ve görüntü yönetmenimiz Bekir Toplar da çekti. Kanal
izledi ve derken yapımcılarımız Müge Turalı Pak ve Melda Perahya Yalçın arayıp çok beğendiklerini
söyledi. Böyle
başladı serüven. İlk başta her bölüm bir iki sahneyle sınırlı kalır diye
düşündüm. Fakat sonra izleyici sevince ve güzel tepkiler almaya başlayınca
devamı da geldi. Yan rolden çıkıp baş karakterlerden birine dönüştü.
● Koriş öyle bir karakter ki dizi izlemeyene bile
‘Kiralık Aşk’ı izlettiriyor.
Çok fazla
kişiden bunu duyuyorum. “Senin için izliyoruz” veya “Koriş’in sahnesi olunca
sesini açıyoruz” diyenler oluyor. Tabii ki bu da hoşuma gidiyor.
● Replikleri de dillere pelesenk olmuş durumda. Çok
ciddi bir gözlem gücü gerektiriyor rolünüz. Koriş’in kahkahası veya “Bombelere
gel” gibi replikleri nereden geliyor?
Öncelikle senaristlerimiz Meriç Acemi ile Deniz Coşkun’un kalemlerinin
çok sağlam olduğunu söylemeliyim. Asıl gözlemleyen onlarmış. Tabii ben de elimden geldiğince rolün hakkını vermeye çalışıyorum. Mesela bir hafta “Bülent Ersoy’un Barış’a (Arduç) bir bakışı var
anlatamam” diyor ve onu hemen Koray’ın bir sahnesine ekliyor. “Öldüresi var”
repliği de bu şekilde çıkmış. Onu okuduğumda Meriç’i arayıp nereden çıktığını
sordum. O da ‘O Tarz Benim’ yarışmasını izlememi söyledi. Oradaki yarışmacı
kızın bu sözü söylediği ana ve o haline çok güldüm. Koray bunlarla besleniyor.
Popüler kültür kodları, aktüel hayat, giyim, Nişantaşı, yeme içme, görgüsüzlük…
Hepimizin içinde olan ama dışarı yansıtamadığımız dokular var onda. Adam
patronuna soğuk diyor. Ya da kaknem, buzdağı sıfatlarını kullanıyor. Günlük
hayatınızda patronunuza bunu diyebilir misiniz? Fakat bu adam rahat, ağzından
çıkanı kulağı duymuyor. İzleyici de onun bu samimiyetini seviyor.
● Sizin kattığınız bir
replik veya jest var mı?
Seme ve kaknem kelimeleri ile Koriş’in o meşhur gülüşünü ben buldum.
Bunca zaman öyle güleceğimi hiç düşünmezdim. O bile bir fenomene dönüştü.
Geçenlerde büyük bir televizyon kanalının pazarlama müdürü, telefonundaki mesaj
sesinin benim gülüşüm olduğunu söyledi. Gözlemlemeyen bir oyuncu olsaydım
açıkçası bu karakterin altından zor kalkardım. Bununla birlikte iyi bir
enerjiye de sahip olmam gerekiyor. Sonuçta insanım; bir günüm diğerini
tutmayabilir. Her sahne enerjimi yüksek tutmalıyım, yoksa Koray’a haksızlık
etmiş olurum. İlk bölümlerde daha kapalı ve ürkek bir karakterdi. Giyimi bile
farklıydı. Koray beden dilini yoğun kullanan bir adam. Ağlarken biri ona
nasılsın diye sorduğu an bambaşka birine dönüşebiliyor.
● Koray’ın en bilinen özelliği sivri dilli oluşu; herkesi
eleştiriyor. Peki, sizinle karşılaşsa en çok hangi yönünüzü eleştirir?
Koray gibi
ben de yemek yemeyi çok seviyorum. Büyük ihtimalle bu yönümü eleştirir.
Kararsızlığımla ilgili de yorum yapmadan durmaz bence. Bir de çok
sabırlıyımdır. Karşıma geçip “Aaaa… Ben patlardım” diyebilir.
● İzleyiciyi duygu geçişleriyle ters köşeye yatıran
bir karakter aynı zamanda. Siz gerçek hayatta ne yapsanız çevrenizdekileri çok
şaşırtırsınız?
Güzel soru…
Herhalde spora başlayıp diyet yapacak olmam şaşırtır (gülüyor). Çünkü
çevremdekiler böyle bir şeye şaşırır. Ayrıca bana hiç hitap etmeyen biriyle
birlikte olsam garipserler. Seçici biriyim, şıpsevdi değilimdir. Az ama güzel
ilişkiler yaşamışımdır. Bunlar dışında herhalde hiçbir şeye şaşırmazlar. Çünkü
her şeyi bırakıp yurt dışına gittim. 4.5 yıl Londra’da yaşadım. Türkiye’ye geri
döndüm ve sadece 10-15 gün geçirdikten sonra yeniden gittim. Kimse de
şaşırmadı. Ailemde bile “Geldi ama kesin yine gider” düşüncesi hakimdi. Galiba
çok şaşırtıcı şeyler yapmadım bu hayatta.
● Bu özgür ruhunuzu engelleyen duvarlar olmuyor
mu hiç?
Dizi
başlayalı yaklaşık yedi ay oldu ve ben de son dört aydır ünlenmeye başladım.
İlk bölümün ardından sosyal medyada takipçi sayımda en ufak bir artış yaşanmazken
şimdiyse sürekli artıyor. Fakat bunu her zaman söylemişimdir benim şu hayatta
şımarma lüksüm yok. Ben gerçekten Türkiye’de oyuncuların yaşamış olduğu
sıkıntılarla birebir yüzleşmiş biriyim. Şu an 34 yaşındayım. 20’li yaşların
başında ‘Lise Defteri’ dizisinde oynarken sosyal medya yoktu. Her şeyi
gazeteden takip ederdik. İşte bu dönemde deyim yerindeyse şımardım. Kazandığım
tüm parayı eğlenceye yatırdım. Arkadaşlarımla gezip tozdum, İngiltere’ye
gittim. Kısacası dolu dolu yaşadım. O yüzden şimdi önüme geçen tek duvar bu
yaşamışlığın etkisi ve Koray karakterinin sevilmesine bağlı olarak oluşan sorumluluk
duygusu. ‘Kiralık Aşk’ varsa Koray var. Ben işin popülerlik tarafında değil, tamamen
kariyer tarafındayım. Bir karakteri nasıl daha iyi oynayabilirim diye düşünmem
gerekiyor.
Yazı devam ediyor...