İkinci sahne ise Savunma Sanayi
için önemli mühendislerimizden Yüksel Bey’in kaçırılması üzerine planlanan
kurtarma operasyonuydu. İstihbarat sağlamak için Ateş’in önden gönderilmesi en
mantıklı hamleydi. Fethi’nin gönderilmesi ise tamamen Ateş ile barışmaları
içindi. Bir itirazım yok. Aralarındaki problemi yine kendilerine özgü bir
dille, kavga eder bir üslupla çözdüler. Kardeşlik ve arkadaşlığın bu kadar
önemli olduğu bir mesleğin mensubu, birbirlerine canlarını emanet eden insanlar
arasında küslük olması hiç hoş değildi. Üstelik ikisi de hatayı kendisinde
aradı. Karşısındakini suçlamaya kalkmadı. İkisinin de hatası vardı. Bir tarafın
diğerinden özür dilediği bir sahnedense bunu yeğlerim.
Bir zamanlar bir dizide
izlemiştim. Çanakkale’de canlarını feda ederek vatanı savunan insanların kabri
başında şöyle bir söz söylenmişti. “Bu şehitlik burada olduğu sürece sizler de
bu ülke için çalışmak zorundasınız. Pes edemezsiniz.” Yüksel Bey gibi önündeki
engellere rağmen pes etmeyip bu ülke için iyi bir şeyler yapmaya çalışan, bu
uğurda canlarını bile hiçe sayan insanlarımız oldukça bizlerin de pes etmemesi
gerekiyor.
Feyzullah'ın
annesi sonunda oğlunun özel kuvvetlerden olduğunu öğrendi. Tam da beklediğim
gibi tepki verdi. Başta esti, gürledi ama sonra oğluyla gurur duydu. Hiçbir
anne oğlunun canını tehlikeye atmasına güle oynaya izin vermez. Ama söz konusu
vatansa işte orada akan sular durur. Kadın (adını bilmiyorum) tam bir Türk annesi
gibi davrandı. Oğlunu ve onun arkadaşlarını dualarla yolladı operasyona.
Erdem’in tutumu ise çok yerindeydi bu konuda. Hem taviz vermedi hem de kadının
kalbini kırmadı.
Ateş ve Nazlı son üç bölümdür
niye yan yana gelmiyor? İnternette oyuncuların arasının açık olmasıyla ilgili
bir sorundan ötürü ayrı sahneler yazıldığını okudum. Ne kadar doğrudur
bilemiyorum. Ama öyleyse bu duruma bir çözüm bulunmalı. Dizinin (benim için) en
eğlenceli çifti heba olsun istemiyorum.
Nazlı sonunda harekete geçmeye ve
bir şeyler yapmaya, bölge halkına yardım etmeye karar verdi. Bunu o kadar çok
istedim ki. Şu an mutluluktan uçuyorum desem abartmış olmam. Özellikle Ateş’in
geçen bölüm kurtardığı kızın kampa geldiği ve Ateş’ten bahsettiği sahnelerde
Nazlı'nın mutluluğu çok güzeldi.
Yavuz ile başladım, Yavuz ile bitireyim. Malumunuz Agah,
Yavuz'u bıçakladı. Üstelik önce babası olduğunu itiraf etmişti. Hani Agah
demişti ya “Bazı sırlar kaldıramayacağımız kadar ağırdır.” diye. Haklıymış.
Yavuz’un babasını öğrendik. Ancak kafamız daha çok karıştı. Yavuz’un bunu
yanlış zaman, yanlış yerde öğrenmesinden üzgün olduğunu söyleyen Agah bir sahne
sonra oğlunu bıçakladı. Sırrı öğrenmenin bedeli epey ağır oldu yani. Gelecek
bölüm nasıl şekillenir kestiremiyorum. Agah da Eylem gibi istihbarata çalışan gizli
ajan mı? Yoksa çıkarlarını korumak için
kendi oğlunu bile öldürmekten çekinmeyen Büyük Bey gibi azılı bir terörist mi?
Sizin fikriniz ne? Yorumlarınızı bekliyorum.
Kısa kısa:
1- Öncelikle çok düzensiz yazdığım için hepinizden özür
dilerim. Benim için çok hayati değeri olan bir sınavım vardı. Sonunda atlattım
çok şükür. Bundan sonra daha düzenli yazmaya çalışacağım.
2- Dizinin iki hafta ara vermesi çok kötü oldu. Bölüm
sonundan sonra nasıl bekleyeceğiz acaba?
3- Yorumu yazarken fark ettim ki operasyon sahnelerini
yorumlayamıyorum. Bu konuda teknik bilgim olmaması ile alakalı olabilir.
4- Çolak’ın uçakların bomba atmayacağından emin hallerine
güle güle bir hal oldum. Üstelik bombardımandan sonra yüzünün aldığı hali ise
hiç unutmayacağım. Eee Çolak’cığım, ne demişler? Düşmanını asla küçümseme. Türk
askerini kolay lokma mı sandın?
5- Agah hadi oğlunu bıçakladın. Yahu, niye kanırtıyorsun o
bıçağı?
Sevgiler, saygılar…