Sabır zaferin kefilidir*
Başa saracak olursak; Türk Büyükelçiliğinden nasıl kurtuldular tam anlamadım. Olayı çok büyütüp küçücük bir durumla çözdüklerinde sinir oluyorum. Tamam, Çolak’ın planı suya düştü. Bomba patlamadı. Ama hala sayı olarak askerlerden fazlaydılar. Ne oldu da yeniliyoruz yahu deyip geri çekildiler? Geçen haftanın neredeyse yarısı büyükelçilikte geçmişken bu hafta kısa bir sürede kurtulmaları olmamış. Tatmin etmedi. Daha önce Kızıl Elma dizisinde de büyükelçiliğin korunması ile ilgili bir bölüm vardı. Onunla kıyasladığımda fark iyice açığa çıktı. Köstebeğin gizli bilgiyi çalması yeni bir operasyonu müjdeliyordu. Yazıyı yazarken de elçilikle ilgili bir tek o kısım aklımda kalmıştı.

Çalınan gizli bilgi bölgedeki gizli istihbarat ağımız ve dahil olan herkesin isminin olduğu bir listeymiş. Köstebek bu bilgileri elli bin dolara Efruz Ağa’ya sattı. Efruz da bir milyon yeşile yabancı güçlere sattı. Aradaki kar ne kadar iyi değil mi?! Listeyi almak için yaptıkları operasyon elçilikteki operasyona göre daha başarılıydı.  Keşanlı’nın “ben Aşık varken ilk yardıma, Avcı varken keskin nişancılık yapmaya, Çaylak varken bomba imha etmeye kalkışıyor muyum?” şeklindeki isyanına çok güldüm. Adam resmen iş bölümüne itiraz etti. Eee, yiğidi öldür hakkını yeme demişler. Haklıydı.



Bahar'ın doktorluğuna dönmesini o kadar çok istedim ki dualarım kabul oldu resmen. İki bölümdür doktorluğu daha ön plana çıktı. Çok teşekkür ediyorum. Gerçekten salgın hastalık olsaydı o sahneleri izlemek keyifli olurdu (dramdan zevk alıyorum galiba). Bahar ile Nazlı da karantinada olduğu için Yavuz ve Ateş’i izlerdik ama buna da şükür… Söylemeden geçemeyeceğim iki detay vardı yalnız. Geçen hafta Bahar'ın vücudunda da yaralar çıkmıştı. Bu bölüm ya onlara hiç değinilmedi ya da ben kaçırdım. Değinilmediyse kopukluk olmuş. Bulaşıcı değilse Bahar’da yaraların çıkması çok mantıklı değil açıkçası. Bir diğer mantıksız husus ise karantinaya alınan Nazlı'nın annesiyle demir çitlerin arkasından konuşması olmuş. O sırada hastalığın bulaşıcı olmasından endişe duyuluyordu. Demir çit mi koruyordu yani Güler’i?

Yavuz Bahar çiftine gelirsek… Bu hafta bu ikiliye neler olmuş arkadaşlar? İkisine de bir cesaret gelmiş ki sormayın gitsin. “Ali Haydar'ın bana ihtiyacı var” diyen Yavuz'a “Sadece onun mu diyen” Bahar Hanımlar pek bir cesurdu. Öpücük sahnesinden sonra “bir kereyle anlamak çok zor” demeler filan… Ne ara bu boyuta geldiler, flört etmeye bir anda nasıl başladılar diye sorgulamayacağım. Birbirine şakalar yapan, alttan alta laf sokan bu çifti izlemeyi sevdim. Sürüncemede kalmasınlar yeter benim için.

Çiftin diyaloglarına bayıldım, otuz iki diş sırıtarak izledim resmen sahnelerini. Absürt komedi pek izleyemem ama aralara serpiştirilen esprileri severim. Söz'ün bu yönünü özlemiştim. Evliliğin sahte olmasıyla ilgili “sonuçta kızı aldık mı, aldık hem de hükümet kararıyla” yorumu komikti. Ne demişler haticeye değil neticeye bakmak lazım…

Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER