İçimizde siyahla beyaz eşit oranda kodlanmıştır hem iyiliğe
hem de kötülüğe aynı mesafede geliriz hayata. Yaşadıklarımızla ve onlara karşı
oluşturduğumuz bakış açısıyla yaparız bu seçimi. Dışarıda bunu etkileyen çok
fazla parametre varsa da içimizdeki eğilimle belirleriz hangi yolda
yürüyeceğimizi. Hayat binbir yüzle karşımıza çıktıkça bocalarız, bazen iyi de
kalmayı başarır bazen kötülüğün sınırlarında dolaşırız. O bizi kışkırttıkça
doğruya daha sıkı yapışırız ya da onun ayartmalarına kanar, irili ufaklı kaçamaklar
yaparız. Kendimizi sorguladıkça, kendimizi fark ettikçe kaydığımız yerden
düzeliriz, attığımız adımı değiştirir kendimize tekrar tekrar çekidüzen
veririz. Yeniden konumlanır yeniden start alırız ya da hiç bakmaz, battıkça
batarız. Seçimimiz bizi her geçen gün yeni bir yanlışın eşiğine getirir ama biz
bunun farkına varmaz, kötülükte level atlarız. O kadar koparız ki doğrudan normalimiz
bu olur, biz bunu hayatın bir parçası sayarız. Bu doğrultuda yürüdükçe insan
olmaktan çıkar, şeytanın resmen oyuncağı oluruz.

Oya “Aklımızdan geçirdiklerimiz bizi suçlu yapar mı? diye bu
yüzden soruyor Edip’e. Olacaklardan korkuyor. Olmasını istemediklerinin önüne
geçmek istiyor. Bocalıyor, zorlanıyor, nerede duracağını bilse de yine de
yalpalıyor. Bir yandan geçmişinde ona büyük acılar yaşatan kadınların yeniden
türlü türlü oyunlarına maruz kalıyor, diğer yandan yasak bir aşkın içine doğru
çekiliyor. Bir yandan ayak oyunlarına hiç de onaylamadığı şekilde karşı hamleler
yapıyor diğer yandan evli bir erkekle olmaması gerektiğini bile bile
duygularına yeniliyor. Aklıyla duyguları arasında sıkıştıkça sıkışıyor. O ne
kadar kaçsa da hayat onu şimdi doğrularıyla sınıyor.
Edip de fark ediyor Oya’daki bu gelgitleri. O da onun için
endişeleniyor. Daha önce birlikte aştıkları bir felaketin tekrar yaşanmasından
korkuyor. İnsanların ne denli kötü olduklarını bildiği için onu ufak ufak
uyarıyor ama o da biliyor yaşanacakların önüne geçemeyeceğini. Hele işin içinde
aşk varsa olayların daha da kontrolden çıkabileceğini. Aslında aralarındaki
dostluk çok özel, gerçekten gıpta edilecek cinsten. Fakat yine de Oya çok fazla
açılmıyor Edip’e. Adını koyamadığı şeyler yaşadığı için neresini anlatacağını
bilemiyor ya da kendine bile itiraf edemediğini Edip’e nasıl itiraf edeceğini
kestiremiyor belki de. Bu yüzden aralarında sessiz bir iletişim yaşanıyor.
İkisinin de bildiği ama neyi ne kadar bildiklerini bilmedikleri bi’ sessizlik
içinde sürüyor ilişkileri.
Serhan ise daha büyük çıkmazda, bi’ tarafta vicdanı diğer
tarafta karşı koyamadığı duyguları. Aklıselim bi’ adam Serhan. Hayatta bir
duruşu olan, yalnızlığıyla kendini işe vererek baş etmiş, ölçülü bir insan. Bu
yüzden farklı olduğunu herkes kabul ediyor. Az konuşuyor ama bu durum onu soğuk
ve mesafeli değil, seviyeli biri yapıyor. Nerede duracağını iyi bildiği için
herkes ona güveniyor. Kimse ondan şüphelenmiyor çünkü kimseyle alıp veremediği
bir ilişki içine girmiyor. Merve gibi kimseyi sallamayan bir kadın bile ona
karşı koyamıyor. Bu yüzden kuş tellerini sökmesini söylediğinde hemen yerine
getiriyor. Herkese binbir dolap çeviren Merve ona karşı çok açık olabiliyor.
Geçmişinde onun hatırı için yaptığı şeyleri Serhan’a kolayca itiraf edebiliyor
çünkü Serhan yargılamıyor ve onu olduğu gibi kabul edebiliyor.

Sarmaşık yetmiyor biraz da şirkete el atayım dedim…
Merve de biliyor Serhan’la çok farklı olduklarını. O da bu
düzgün adamla evli olmanın sefasını sürüyor. Serhan hiçbir şeye karışmadıkça
Merve daha da oyunbaz oluyor. Bir yandan onun gücünü ve imkanlarını kullanıyor
diğer yandan içindeki kötülüğü yeşertiyor. Kendi krallığını var etmek ve
sürdürmek için her şeyi yapabilecek kadar gözü kara bir kadın Merve. Kimi
nerden vuracağını iyi biliyor. Herkesle ayrı ayrı uğraşmaktansa nokta atışı
yapıyor. Bütün sitenin kadınlarını bir çırpıda dize getirecek kadar iyi hesap
yapıyor. Asla açık vermiyor, zayıf
taraflarını çok iyi gizliyor. Çıkarları için çok rahat geri adım atabiliyor,
hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyor. Oyun içinde oyun oynarken, kafasında
yeni oyunların hazırlığıyla meşgul oluyor. Ayrıca Serhan’a sorduğu “Biz kötü
insanlar mıyız?” sorusuyla da hepimizi hayretler içerisinde bırakıyor.
Arzucum seni konuşmak için apayrı kategori açmak lazım var
ya. Yeni bi’ hayata yelken açıyorsun şimdi. Hiç bilmediğin ortamlara
giriyorsun. Yaptığın poğaçalarla hepimiz kadar şirkettekileri de bölüyorsun.
Kimi güzel güzel yerken kimi de sana burun kıvırıyor. Biz de böyle davranmasan
mı acaba diye düşünürken, yaptığın kürle müşterinin gönlünü çalınca bi’ anda
geri adım atıyoruz. Herkes karakterini yaşar tabii, sen de anaç bir kadınsın.
Belki de bu halinle farklılık yaratacaksın iş yerinde. Bu yüzden seni çok bilen gençler gibi kınamak
yerine geride durup beklemeye karar verdik. Ben açıkçası burada başarılı
olacağını düşünüyorum. Senin için yeni bir devir açılıyor. Bütün bu değişimin
Mehmet’i daha da pişman hale getirecek ki ona müstahak. Senin peşine düşecek bu
kaypak herif. O zaman kaçan da kovalayan da değişecek. Burnundan kıl
aldırmayan, Burcu’nun her söylediğine inanan alık Mehmet sana yalım yalım
yalvaracak. Bu günlere erişmek sadece seni değil biz Sarmaşık müdavimlerini de
musmutlu yapacak.
Yazı devam ediyor...