Bindik bir alamete…
Cem Karaca'nın Bindik Bir Alamete adlı eserini bilirsiniz. O eserin “Yol dediğin yol gibi/ Ulaşmalı bir yere/ Biz dön baba dönelim/ Geliyoz aynı yere” şeklinde sözleri vardır. Bu hafta Söz’ü izlerken hissettiklerim aşağı yukarı buna benziyordu. Özellikle operasyon sahnelerinin sürekli askerlerin fedakarlığı ile sonuca bağlanması yorucu olmaya başladı. Sonuçta askeri bir dizi izliyoruz. Operasyon ve geri dönüş sahnelerine, daha fazla dikkat edilmesi gerekir. Biraz daha yaratıcı operasyonlar izlemeyi tercih ederim. Elbette absürt sahneler, olağanüstü kurtarmalar filan yazılmasın ama askeri imkanlardan, teknolojilerden yararlanılabilir. Yavuz’un Aydan Hanım'ı esir aldığı sahne Söz’e yakışmadı. Yavuz, tabir yerindeyse, kabak gibi ortada duruyordu ama polisler müdahale etmeyi denemeden salıverdiler. Ekibin bir şeyler planladığını ummuştum resmen şans eseri kurtuldular. Kaldı ki balonun yapıldığı yer boşalmasına rağmen Yavuz niye Çolak’ın emirlerine uymaya devam etti anlamış değilim.

Kulaklığı ekip şans eseri buldu ve Yavuz Aydan Hanım'ı teslim etmedi. Fragmanlardan Çolak’ın Aydan Hanım'ı kaçırdığını biliyorduk. Bu nedenle polis Aydan Hanım ve Yavuz'u karakola götürünce “bindik bir alamete ya sonu ne olacak bakalım” diye düşündüm. Çünkü Çolak psikopatlıkta sınır tanımayan bir karakter... Hani Aydan'ı almak için karakola saldırsa şaşırmazdım. Aydan ailesi ile tehdit edilince Yavuz’un haklı olduğunu anladı ve ona ipucu vererek ailesini kurtarmak için kaçtı. Bizim zehir hafiye Sarı Komutan da karakoldan kaçıp kadının peşine düştü. Mücahit için dipnot düşmezsem olmaz.  Adam adam değil silah deposu resmen. Küçük bir cephanelikle dolaşıyor, üstüne ceketin içine sığdıramadığı silahı için üzülüyor. Ne denir bilemedim. :)



Fethi'nin, tetikçinin Eylem’in eski sevgilisi olduğunu komutanlarına söylemesiyle gazeteci kızımız yine kendisini olayların ortasında buldu. Erkeklerin işinden uzak dursun mantığında değilim ama adamların işine her bulaştığında bir çuval inciri berbat ediyor. Benim kadınlar tayfası dediğim grupla kaynaşıp yöre halkının örgütten neler çektiği ile ilgilenmeye başlasa fena olmaz sanki.  Eylem eski sevgilisinin karıştığı olayı duyunca dökülür mü acaba diye merak ettim ama hiçbir şey söylemedi. Darısı haftaya… Fethi'nin ağız aramak yerine olanları anlatması iyi oldu. Yoksa Eylem kıskançlık yapıyor diye konuşmazdı. Gerçi inanmakta zorluk çekti kızımız normal olarak.

Eski sevgilinin adını da öğrenmiş olduk. Sebastian kısaca Sebo hatta… Gazeteci, haber için Karabayır’a gelmiş ve Çolak esir almış. Eylem’in bildikleri bunlar olabilir ama bu kadar olduğunu sanmam. Adam Fransız ajanı filan çıkarsa şaşırmam. Esaret altındayken kavga etmeyi öğrenmemiştir herhalde. Eğitimli olduğu barizdi. Özel kuvvet askerini nakavt etti sonuçta. Sebo’nun astımı varmış buradan yola çıkarak adamın yerini tespit ettiler. Ama eczane ararlarken bir şey hatırladım. Fethi’ciğim hani Karabayır’da her şeyden bir tane vardı? Eczane biraz fazlaymış galiba.

Eylem Ateş’i takip etti. Nasıl olduysa üç koldan Sebo’yu arayan adamların içinde Ateş’in başarılı olacağını da önceden sezdi. Eylem’in bir şeyleri bitirebilmesi için Sebo ile konuşması şarttı ama bunu askerlerin işini mahvederek yapması… İlk başta bir umut anlatmaz belki olanları, “seni sokakta gördüm takip ettim” filan der belki dedim. Kendini ele verdi. Yine bir çuval incirin içine etti. Eylem’in yaptığı tamamen bencillik idi. Aydan'ı, askerleri hatta halkı tehlikeye attı. Sonunda Sebo’yu bayıltıp durumu toparladı. Eğer Sebo’nu buluşacağı adamlar onu tanısaydı hiçbir anlamı olmayacaktı bu çabanın ya neyse! 

Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER