İlk
defa Ali “Çok yorgunum! Herkesi düşünmekten ve herkes için üzülmekten.” dedi.
Olayın tek cümleyle özeti de tam olarak bu! Ailesi, Derin ve Aslı; Ali’nin hiç
de odağında olmadığı bin türlü dertle onu baş başa bırakıyor, baştan beri.
Aslı’nın bir türlü tükenmek bilmeyen, yapışkan sevdası her şeyin üstüne tuz
biber ekiyor. Açıkça “Bizim bir şansımız var m?” diye sorup en kesin biçimde “Yok!”
cevabını almış bir kadının hâlâ blöflerle, kıskandırma çabalarıyla Ali’yi
boşanmaktan vazgeçirmeye çalışması fena hâlde can sıkıcı olmaya başladı. Hiç
ilerlemiyoruz farkında mısınız? Olduğumuz yerde dönüp duruyoruz, sadece.
Gülce’nin
“Benim kim olduğumu anlayacaklar” inadıyla yine faturayı Ali’ye kesmesi ve
yine, yeniden entrikalara başvurması da bir başka sıkıntı…
Bu
dizi finale yürüyor, hepimiz biliyoruz. O hâlde senaryonun da buna hazırlanması
gerekmez mi? Niye hâlâ Aydemir ve Gülce’yle uğraşıyoruz Allah aşkına? Tamam
işte, sözleşme yırtıldı; Tekin de bağırıp çağırdı konu kapandı. Niye sakız gibi
uzatılıyor ki? Veysel’in kaçırılmış olması ve bunun ardından Gülce’nin çıkması
büyük olay mı, dev sürpriz mi; Ali’yi bu mu ikilemde bırakacak, yani? Bir şey
diyeyim mi? Buradan ne merak unsuru çıkar ne çözüme yarayacak bir adım. Sadece
oyalanmaya ve sadece bölüm doldurmaya yarar hepsi o!
Masallar
anlat bana, hep mutlu sonlarla biten…
Bu
noktadan sonra artık, “Şöyle olsaydı, böyle gelişseydi” demenin de karakterleri
düzeltin ricasında bulunmanın da anlamı yok. Derin’in finalde aklı başında,
tutarlı ve sevgi dolu bir kadın olması kime inandırıcı gelebilir ki? Oğluyla
bir türlü doğru dürüst bir diyalog geliştiremeyen Şahin’in iyi baba olması
gerçekçi olacak mı? Aslı’nın akıllanıp eski tatlı, şirin arkadaş rolü bizi
mutlu edecek mi? Hepsine cevabım hayır! O hâlde söylenecek de pek bir şey yok.
Olduğu kadar diyeceğiz, ne yapalım!
*
Mümin Sarıkaya şarkısının adı.