Sanırım
Selver Hanım Teyze, naçizane, nezdimde Savaşçı dizisinin en özel, en güzel, en
güçlü karakteri. Vatanı için gözünü bir dakika kırpmayan adamların yeri ayrı;
ama o adamları yetiştiren, onlara o bilinci veren annelerin yeri daha da ayrı.
Ama ah şu kadınlık içgüdülerimiz. ^^ Mahkeme dendiğinde sekiz sayfa, kız
dediğinde on sekiz sayfa felaket senaryosu yazmak herkesin harcı değil. Üstelik
Selver Hanım Teyze, Kağan’ı darlama konusunda yedi gün, yirmi dört saat etkin,
yetkin. Kurban olurum. <3
Laf
lafı açıyor: Selver Hanım Teyze deyince aklıma Bayram’ların Kağan’lara komşu
olması geldi. Güzel oldu. Yalnız Hatice ile Selver Hanım Teyze’nin bu koca
adamlarla işi var. Hanımda bu maharet; beyefendiler de bu iştah olduğu sürece o
masada daha ne yemekler yapılır. Allah ağız tadıyla yemeyi nasip etsin.
Aslı
ve Kağan’dan da bahsedip yorumumun “Kılıç Timi ve özel hayatları” bölümünü
bitirmek istiyorum. Aslı ile Kağan’ın içinde bulunduğu halleri “güzel durum”
olarak değerlendiremeyeceğim henüz, üzgünüm. Evet, Savaşçı dizisinin bize salt
vaat ettiği hikâye bir subay ile bir anti-militaristin aşırı imkânsız aşkı
değil. Ama bu da hikâyede olmazsa olmazlardan. Bir şekilde bu iki isim
yakınlaşacak ama “İşte be! Bunlardan olur!” dediğim bir sahne, bir kıvılcım
"hala" göremedim. Kağan’ın tüm çabalarına rağmen. Evet, Aslı Kağan’a karşı çok soğuk.
Kağan için Aslı’ya yaklaşma buzdağına yaklaşmak gibi. Yaklaştıkça ortam daha da
soğuyor. Daha üç bölümde Aslı ile Kağan arasındaki soğukluğu bu kadar
hissettiysem ilerleyen bölümlerde aralarında yaşananlara nasıl inanacağım, ben
de merak ediyorum.
***
Bayram,
ne güzel anlattı aslında durumu “Dünyanın derdi çok komutanım...” diye
başlayarak. Kime sorsanız derdin en büyüğü ondadır. Ama bir kişi, tasını tarağı
toplayıp memleketi terk ediyorsa, terk edilmeye zorlanıyorsa, işte derdin en
büyüğü ondadır. Bakın bunu Türkmen muhacirler için söylemiyorum sadece. Çok
büyük düşününüz. Ama konumuz Türkmen muhacirler ve Yahya Batur. Türkmenlerin
gözbebeği Yahya Batur’u kurtarmak, onları sağ salim Türkiye topraklarına getirmek Kılıç Timi’nin yeni göreviydi. Yahya
Batur’u ve yanındakilerin sağ salim Türkiye’ye ulaşmasına yardım edebilecek iki
şey var. 1-Cesaret 2-Kılıç Timi.

Açık
konuşmak gerekirse, izlerken kalben bir hayli zorlandım. Rejinin, reji dilinin,
çekimlerin, diyalogların, oyunculukların mükemmel olması, her zaman iyi bir şey
değilmiş demek ki dedim… Sürecin başından geldiği yere kadar, duyguyu muhteşem
geçirdiler. Yahya Batur için canını veren kardeşler, Aybaba’nın gözündeki o
umut ışığı, Kılıç Timi'nin yetişmesi, her şey ya her şey! Terörist grupların içindeki gizli nefret duygusu bile geçti.
Aslında bunu yazarak sahnenin büyüsünü bozmayayım, direkt sahneyle sizi baş
başa bırakayım.
Türkiye
gelir, istediği her yerden de çıkar!
Çok
güzel bölümdü. Su gibi aktı. Tüm ekibin eline, koluna, emeklerine sağlık.