140 dakikalık bölümde 10 dakika başrol mü?
Songül’ün bazı tavırlarına kızıyorum evet, ama arkasından iş çevrilmesine de bir o kadar kızıyorum. Koskoca insanlar annelerinin arkalarından her dakika iş çevirip duruyorlar. Üstelik bu bir değil, iki değil, üç değil… Her lafları yalan. Geçen bölümlerde Onur’a yalan konusunda nutuk veren Lale Hanım, bu hafta Nergis’in yalanlarına destek oluverdi. Reklam filmi nerdeyse yayına girecek ve Nergis hâlâ annesine hiçbir şey anlatmadı. Sözleşme imzalandıktan sonra söylerim diyor bir de. Geri dönüşü varmış gibi. Üstelik sadece konu annesi değil, bir de Samet var. Madem o senin sevdiğin adam, neden Samet’e fikir danışmıyorsun? Samet kim? Gel dediğinde gelecek, git dediğinde gidecek mi? Ya vallahi Samet Şerife aşkı olsun. Tahammül edemiyorum Nergis’in bu hallerine.
 
Lale ve Onur sahneleri yazmadıkları gibi, yazdıkları sahneleri de öyle bir geçiştiriyorlar ki, sinirden kahkaha atasım geliyor. Onur, Lale’ye jakuzinin sıcak suyla dolu olduğunu ve her tarafında da mumlar olduğunu söyledi. Bakın, dikkatinizi çekiyorum. Mum! Bir romantiklik göstergesi olarak, mum çok önemli arkadaşlar. Sahnenin sonu da; Onur, Lale’yi kucağına alıyor. Sonra bittu kestuk! (İnadına Aşk ekibine selam olsun.) Bize oraya birlikte girdiklerini hissettirecek milyon tane şey vardı. Banyonun kapısının kapanması, öncesinde minik bir öpücük, ya da havluyla çıktıklarını görmek vs vs.
 
Bölümün benim için iki tane güzel sahnesi vardı: Biri Onur’un, Pelinsu’yu işten kovması. İkincisi, Lale’ye öğretmenlik konusunda verdiği tepki. İki sahnede de içimin yağları eridi! Ve Pelinsu da, Lale de çok daha fazlasını hak etti. Şimdi gelelim, sevgilisi için atandığı yere gitmeyen, ama konu eşi Onur ve oğlu Emir olduğunda hiç düşünmeden gitmeyi göze alan Lale’ye…
 
Bu kadın gözümü oyacak by Samet
 
Sevgilin ve seni hiç sevmeyip, üstüne aldatan bir adam için, çok sevdiğin(!) öğretmenlikten vazgeçmiştin ve şimdi tanıştığınız ilk andan beri fedakârlık yapan Onur’u, evliliğini bir kenara bırakıp, gitmeyi düşünüyorsun. Hadi Onur’u geçtim -ki geçilecek bir konu değil- daha kırkı yeni çıkmış bebeğini kendinle beraber sürükleyip, babasından ayrı bırakmayı göze alıyorsun. Bir de “Emir’e örnek anne olacağım.” diyorsun. Çocuğum beni örnek alsın, ama bana ihtiyacı olduğu dönemde dadılar baksın, babası da yanımızda olmasın ama meslek aşkı işte ne yapalım? Zorunda olmadığı ve ihtiyacı olmadığı müddetçe, hiçbir anne evladını bırakmak istemez kimseye. Etrafımda o kadar çok şahit oldum ki, annesi işe giderken, “Beni bırakma anne ne olursun.” diye içli içli ağlayan çocuklara… 
 
Lale Hanım, madem bu kadar idealist, başka çocuklar için kendi çocuğunu bile düşünmüyor, Doğu’da bir ilçeye okul yaptırsın. Ay ama olmaz kocasının parasıyla değil mi? Madem mesleği bu kadar önemliydi niye illa atanmayı bekledi? Pekâlâ, sözleşmeli öğretmenlik yapabilirdi. Hadi o olmadı, çocuklara özel ders verebilirdi. Songül, Lale benim de kendi emeklerini de ziyan etmez diyor ya, Ersin için Trabzon’a gitmezken, nereye kayboldu sizin emekler? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
 
Her kadın, istediğinde ayakları üstünde rahatça durmalı. Kendini geçindirebilecek, yaşamını idame ettirebilecek–eskilerin dediği gibi- bir altın bileziği olmalı kolunda. Ama bu durum Lale için zerre geçerli değil. Çünkü ihtiyaç sahibi değil. Ve sevgi fedakârlık ister. Fedakârlık söz konusu olduğunda da, cinsiyet ortadan kalkar. Kadını, erkeği olmaz yani fedakârlığın. Bu duruma, toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden değil, tamamen duygusal ve bir insan olarak bakıyorum o yüzden. Konu tartışmaya açık, ama fikrim net. Bu konuda sonuna kadar Onur’un yanındayım.
 
Haftaya görüşmek üzere. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER