Songül’ün bazı tavırlarına kızıyorum evet, ama
arkasından iş çevrilmesine de bir o kadar kızıyorum. Koskoca insanlar
annelerinin arkalarından her dakika iş çevirip duruyorlar. Üstelik bu bir
değil, iki değil, üç değil… Her lafları yalan. Geçen bölümlerde Onur’a yalan
konusunda nutuk veren Lale Hanım, bu hafta Nergis’in yalanlarına destek
oluverdi. Reklam filmi nerdeyse yayına girecek ve Nergis hâlâ annesine hiçbir
şey anlatmadı. Sözleşme imzalandıktan sonra söylerim diyor bir de. Geri dönüşü
varmış gibi. Üstelik sadece konu annesi değil, bir de Samet var. Madem o senin
sevdiğin adam, neden Samet’e fikir danışmıyorsun? Samet kim? Gel dediğinde
gelecek, git dediğinde gidecek mi? Ya vallahi Samet Şerife aşkı olsun. Tahammül
edemiyorum Nergis’in bu hallerine.
Lale ve Onur sahneleri yazmadıkları gibi, yazdıkları
sahneleri de öyle bir geçiştiriyorlar ki, sinirden kahkaha atasım geliyor.
Onur, Lale’ye jakuzinin sıcak suyla dolu olduğunu ve her tarafında da mumlar
olduğunu söyledi. Bakın, dikkatinizi çekiyorum. Mum! Bir romantiklik göstergesi
olarak, mum çok önemli arkadaşlar. Sahnenin sonu da; Onur, Lale’yi kucağına
alıyor. Sonra bittu kestuk! (İnadına Aşk ekibine selam olsun.) Bize oraya
birlikte girdiklerini hissettirecek milyon tane şey vardı. Banyonun kapısının
kapanması, öncesinde minik bir öpücük, ya da havluyla çıktıklarını görmek vs
vs.
Bölümün benim için iki tane güzel sahnesi vardı:
Biri Onur’un, Pelinsu’yu işten kovması. İkincisi, Lale’ye öğretmenlik konusunda
verdiği tepki. İki sahnede de içimin yağları eridi! Ve Pelinsu da, Lale de çok
daha fazlasını hak etti. Şimdi gelelim, sevgilisi için atandığı yere gitmeyen,
ama konu eşi Onur ve oğlu Emir olduğunda hiç düşünmeden gitmeyi göze alan
Lale’ye…

Bu kadın gözümü oyacak by Samet
Sevgilin ve seni hiç sevmeyip, üstüne aldatan bir
adam için, çok sevdiğin(!) öğretmenlikten vazgeçmiştin ve şimdi tanıştığınız
ilk andan beri fedakârlık yapan Onur’u, evliliğini bir kenara bırakıp, gitmeyi
düşünüyorsun. Hadi Onur’u geçtim -ki geçilecek bir konu değil- daha kırkı yeni
çıkmış bebeğini kendinle beraber sürükleyip, babasından ayrı bırakmayı göze
alıyorsun. Bir de “Emir’e örnek anne olacağım.” diyorsun. Çocuğum beni örnek
alsın, ama bana ihtiyacı olduğu dönemde dadılar baksın, babası da yanımızda
olmasın ama meslek aşkı işte ne yapalım? Zorunda olmadığı ve ihtiyacı olmadığı
müddetçe, hiçbir anne evladını bırakmak istemez kimseye. Etrafımda o kadar çok
şahit oldum ki, annesi işe giderken, “Beni bırakma anne ne olursun.” diye içli
içli ağlayan çocuklara…
Lale Hanım, madem bu kadar idealist, başka çocuklar
için kendi çocuğunu bile düşünmüyor, Doğu’da bir ilçeye okul yaptırsın. Ay ama
olmaz kocasının parasıyla değil mi? Madem mesleği bu kadar önemliydi niye illa
atanmayı bekledi? Pekâlâ, sözleşmeli öğretmenlik yapabilirdi. Hadi o olmadı,
çocuklara özel ders verebilirdi. Songül, Lale benim de kendi emeklerini de
ziyan etmez diyor ya, Ersin için Trabzon’a gitmezken, nereye kayboldu sizin
emekler? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Her kadın, istediğinde ayakları üstünde rahatça
durmalı. Kendini geçindirebilecek, yaşamını idame ettirebilecek–eskilerin
dediği gibi- bir altın bileziği olmalı kolunda. Ama bu durum Lale için zerre
geçerli değil. Çünkü ihtiyaç sahibi değil. Ve sevgi fedakârlık ister. Fedakârlık
söz konusu olduğunda da, cinsiyet ortadan kalkar. Kadını, erkeği olmaz yani fedakârlığın.
Bu duruma, toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden değil, tamamen duygusal ve bir
insan olarak bakıyorum o yüzden. Konu tartışmaya açık, ama fikrim net. Bu
konuda sonuna kadar Onur’un yanındayım.
Haftaya görüşmek üzere.