O böyle bozguna uğradıkça fırsatçı Tevfik avına bir adım
daha yaklaşmış olmanın sevincini yaşıyordu. Kendinden başkasını sevmeyecek
kadar bencil olan Tevfik, Azize’ye aşık falan değildi. Zaten sevgisi de gerçek
değildi. O Cevdet’le yarıştaydı sadece. Azize’yi kaptırdığı için yenik
düştüğünü düşünen Miralay sahip olduğunda bu yenilgiden kurtulacak, zafer
kazanacaktı. Eğer gerçek seven olsaydı, sevdiğinin üzüntüsü üzerinde mutluluk
arayışı olmaz, hatta onun üzüntüsüne çareler arardı. Ama hakiki sevgi bu
dünyada herkese nasip olmadığı gibi hakiki seven olmak da herkesin harcı
değildi. Sadece almayı bilenlerin değil, kendinden vermeyi bilenlerin işiydi
sevgi. Sadece kendinin yörüngesinde yaşayanların değil, kendini kaybetmeden
başkasının yörüngesine girebilenlerindi hakiki sevgi. Ancak pazarlıksız bir
kalple insan gerçekten sevebilirdi. Oysa Tevfik hayatını hep pazarlık üzerine
bina etmişti. Azize de onu sevmiyor sadece onu acıtan Cevdet’ten bu yolla
intikam almak istiyordu. Cevdet’se her şeyin en farkında olan taraftı ve de
Azize’yi sahtekar Tevfik’e yem yapmayacak kadar zekası kusursuz işleyen bir
adamdı. Tevfik ne yaparsa yapsın o birkaç adım önden gidiyordu. Albay strateji
dehasıyken Miralay kendine kurnazdı yani Cevdet karşısında şansı ne yaparsa
yapsın oldukça azdı.
Ben, senaryo Azize’nin hamile olması gibi klişe bir yola
girmez diye düşünüyordum ama görünen o ki Cevdet’le tekrar birleşme bu yolla
olacak. Ailenin fertleri Cevdet’e bilenirken, birbirine daha bir kenetlenecek.
Ali Kemal de olumlu olarak değişim başladı bile. Sağda solda düşüp kalkmaktan
vazgeçip, ailesinin yanında daha düzenli yaşamaya ve onlara kol kanat germeye
başlayacak. Hacı Mihalis konusundaki yanlışını düzelterek ilk adımını attı
bile. Yinon konusunda da daha doğru bir yol izleyecek bence. Bugüne kadar
hiçbir sorumluluk almamış, serseri mayın gibi dolaşarak ne kendine tam
anlamıyla güvenmiş ne de çevresine güven vermiş Ali Kemal. Oysa insan,
başardıkça başarılarını ve de aynı oranda kendine olan güvenini çoğaltır.
Başarısızlık ise yeni başarısızlıklara kapı aralayarak kendine olan güveni de azaltır.
Sadece öfkesine daha çok hakim olması lazım. Zira olur olmaz tepkiler veriyor
Ali Kemal ve de en çok burada kaybediyor. Yıldız‘la akıbeti ne olacak henüz
bilmiyoruz ama kardeş olarak kalsalar ve birbirlerini anlayıp hayatın içinde
yan yana olsalar keşke. Senaryonun en hoşuma gitmeyen ve bende oturmayan kısmı
bu çünkü.
Yıldız sen ne zaman akıllanacaksın acaba? Yoksa hep böyle aklı
bir karış mı davranacaksın? Cesursun, gözü karasın. Hilal nasıl ki
vatanseverliği sembolize ediyorsa sen de kadının özgürlüğünü sembolize
ediyorsun ama ayakların yere basmadığı için de sürekli üzülüp kırılmaya mahkum
oluyorsun. Olayları okumak yerine kendince anlamlar yüklüyorsun. Gerçi Leon’un
sana yardımlarını bu şekilde değerlendirmen mümkün ki, bir de ondan
hoşlanıyorsun. Esas mektuptaki sözlerin muhatabının Hilal olduğunu öğrenince
nasıl davranacak ve bu durumu nasıl kaldıracaksın onu bilmiyorum? Ama artık
senin de akıllanman ve kendinden çıkıp biraz daha başka şeylerle alakalı olman
lazım. Yoksa hayat daha zorlanacağın sorular çıkartacak senin karşına. Daha
sert davranacak sen anlamadıkça. Sorular zor olduğu için değil biz tembel
olduğumuz için bocalarız çoğunlukla. Sen de ısrarla bu yolu seçiyorsun. Emek
vermeden hayata sana torpil geçsin diyorsun. Ama Allah, ayırmadan ve de
kayırmadan bizim seçtiğimiz yolu bize kader yapar, bunu unutuyorsun.
Yazı devam ediyor..