Bu Şehir Arkandan Gelecek; yönetmeni,
oyuncuları ve konusu nedeniyle merakla beklediğim bir diziydi. İddialı bir
proje olması hâliyle beklentiyi de büyüttü. Bu tür dizilerin ilk bölümleri her
zaman risk taşır çünkü beklentinin büyümesi ufak tefek hataların da daha az
tolere edilmesi anlamına gelir. Bu hafta başlaması da en çok bu sebeple
sevindirdi beni. Rakibi olacak dizilerin çoğu, yeni bölüm yayınlamadıklarından
başlangıç stresi daha az olacaktır.
Bölüm
izlenimlerime geçmeden önce, Leyla Lydia Tuğutlu ve Kerem Bursin uyumunu beğendiğimi
söylemeliyim. Leyla Lydia Tuğutlu, çok kısa süre önce bir başka diziyi
bitirmişti ve açıkçası o dizideki tipleme henüz hafızalarda tazeydi, bu yüzden
de endişem vardı ama boşa kaygılanmışım. Bölümler ilerledikçe çok daha iyi bir
ikili oluşacak diye umuyorum.
Gürkan
Uygun, çok beğenerek izlediğim bir oyuncu. Böylesi bir dramda tamamen farklı
bir profilde izleyeceğim için çok heyecanlıydım. Ne çıkacağını çok merak
ediyordum, bu bölüm çok etkin göremesem de ben onu da sevdim Şahin Vargı
olarak. Ancak bence yerine en doğru oturmuş isim Osman Alkış olmuş. Çok ama çok
beğendim.
“Kal, gitme!” dedi
bakışın; kaldım, gidemedim!
İstanbul’la
ilgili hafızasında sadece “kan” bulunan Ali’nin adım atmak istemediği kentte
bambaşka bir öyküye dalmasını anlatacak Bu
Şehir Arkandan Gelecek. Onun dramı öldürülen bir anne, nefret edilen bir
baba ve köksüzlük ama mutlu, Ali. Seçtiği ailesiyle, “anne” dediği Rauf’la,
denizle ve boksla mutlu…
Diğer
yanda sığ bir babanın adını koyduğu Derin var. Babasının deyişiyle “ağzında
altın kaşıkla doğmuş” bir prenses… Ne var ki Prenses Derin, boynundaki
‘ipek’ten iple mutlu değil. Dans edebildiği, ‘biz’ değil ‘ben’ olabildiği, aşkı
tanıyabildiği bir hayatı özlüyor. Kontrol delisi bir baba, soğuk ve ruhsuz bir
anne, babanın bir beden küçüğü bir nişanlı ile mutlu olamayacağını seziyor ve
bulduğu ilk bahanede boynundaki ipi çıkarıp atmaya çalışıyor. Derin, mutsuz…
Öykünün
üçüncü köşesini Şahin Vargı tutuyor. O, bir boks efsanesi… Tüm efsaneler gibi
unutulmaya yüz tutmuş, sevdiği tek kadını kaybetmiş, oğlunu da yitirdiğine
inanan; maddi sıkıntılardan bunalmış, amaçsız, yaşama sevincini yitirmiş bir
adam Şahin. İntiharın eşiğinde… Yaşam ringine yeniden dönmesini sağlayacak bir
enerjiye ihtiyacı var. Silahı eline aldığında çalan telefon, ona işte tam da
bunu veriyor. Oğlunun yaşadığı, daha da mühimi artık yollarının kesiştiği
haberi, onu oyuna döndürecek güç…
Tekin
ve Yiğit ise bu üçlünün hayatındaki her karmaşaya imza atacak etmenler. Bölüm
sonu itibariyle Şahin, hayatındaki inişi durdurdu; Derin ipini kopardığını
sanıyor, Ali ise İstanbul’da bir anlamda
tutsak kalmak dışında henüz sarsıntı yaşamadı. Bu üçlü, araya giren Tekin ve
Yiğit’le birlikte hayatlarında pek çok kombinasyonda değişiklik yaşarlar.
Kısacası öykü açılmaya, derinleşmeye ve giriftleşmeye çok müsait görünüyor.
Bir ömür özlediğin, bir
adım önünde…
Giriş
bölümü, bize bir yandan ana öyküyü ve karakterleri tanıtmak, diğer yandan da
çatışmanın başlayabilmesi için Derin’le Ali arasındaki kıvılcımları sezdirmek
durumundaydı. Hâliyle ritmi yüksek, geçişi bol bir bölüm izledik. Derli toplu,
pek rizikosu olmayan bir akış izledim. Yine risk alınmamış çekimlerle temiz
sahneler sunulmuştu. İyi toparlanmış, bütünlüğü olan bir giriş izledik, hiç
sözüm yok.
Kurguda
ise ufak tefek itirazlarım olacak izninizle. İlki Rauf’un Şahin’e art hikâyeyi
anlattığı sekansla ilgili. Keşke dedim; Rauf, Şahin’i karşısına alıp “Böyleyken
böyle, şöyleyken şöyle…” diye uzun uzun anlatmayaydı. Şahin de biz de o
hikâyeyi ara ara belki flashbackle belki minik diyaloglarla sezeydik. Hatta
keşke Şahin, gerçeği bölüm sonunda bir mektup mu olur, bir mesaj mı olur öyle
anlasaydı da bölüm finalini gerilim yüksekken yapaydık.
İkinci
eksik kaldığını düşündüğüm nokta, Ali’yle ilgili. Annesinden kalan tek hatırayı
geri gelmemek üzere yitirmiş bir genç o. Annesi onun kanayan yarası, belli. O
sahnenin ardından Ali’nin iç dünyasına biraz daha girseydik keşke, dedim.
Annesinin fotoğrafının yanıp gitmiş olması, Ali’de bir şeyleri tetiklemeliydi,
üstüne üstlük anneyle ilgili anılarının olduğu kente isteği dışında zorla
getirilmiş bir adam, o. Şimdi bana diyeceksiniz ki “İyi de işte, Ali bunu hiç
tanımadığı ve bir daha hiç görmeyeceğini düşündüğü bir kıza anlatarak
içindekini döktü.” Ben de “Tamam ama, bu son derece üstten geçildi, Ali’deki
etkiyi hissedemedim ki ben!” diye karşı koyacağım.
Son
olarak da kurgu değil ama karakterle ilgili bir itirazım olacak: Derin,
boynundaki ipten kurtulacağını söylüyor. Baba – kız arasındaki konuşmadan da
anlıyoruz ki aşırı kontrolcü bir babanın elinde yetişmekten fena hâlde
rahatsız. İyi de eğer dizi başlamadan önce konuyu bir yerlerde okumadıysanız,
tanıtımları izlemediyseniz Derin’in sözünü ettiği o büyük baskıyı hissetmek çok
zor. Bölümde bunu işaret eden tek yer, babanın seçme listesinden Derin’in adını
sildirmesi oldu ki sonunda orada da geri adım attı Tekin. Bu durumda izleyiciye
Derin’in duyguları geçmiyor. Aksine derin şımarık, macera peşinde bir genç kız
izlenimi veriyor. Ali’yle hızlı gelişen yakınlaşması da bu etkiyi artırıyor.
Biz Derin’in sözünden başka onun yaşadıklarını algılayıp Derin’e hak verecek
bir iki detay görmeliydik diye düşünüyorum.
İlk
bölüm pek çok şeyi bir arada vermek zorunda olduğundan bazı şeyleri üstünkörü
geçer biliyorum, yine de karakterle özdeşlik kurulması ilk bölüme bağlıdır. Her
iki ana kahramanın da etkisini zayıflatacak belirsizlikler olmasaydı keşke. Diyaloglarda
da “Seni hiç unutmayacağım!” , “Rauf Anne, tanıdığım tüm kahramanlardan daha
kahraman!” , “Ben ‘biz’ olmadan önce ‘ ben’ olmak istiyorum” , “Bana acınmasına
hiç tahammül edemem!” gibi ifadeler bana fazla iddialı ve klişe geldi
açıkçası… Senaryo dilinde sadelik ve özlülük sevdiğimden midir, bilemem ama
daha yeni tanışmış bir çiftin birbirleriyle ya da kendileriyle ilgili
durumlarda bu denli büyük laflar etmelerini de pek sevemedim.
Kelebekler, özgürdür…
Giriş
bölümleri içerik olarak daima çok yüklü bölümler olduğundan pek çok şeyin
ipucunu vermek, izleyiciyi bağlamak ve merak uyandırmak zorundadır. Bu nedenle
de oturmamışlıklar, eksikler olabilir. Yukarıda değindiğim ufak noksanlar, bu
açıdan çok da büyütülmemesi gereken durumlar aslında. İlerleyen bölümlerde
hikâye oturdukça görünmez hâle geleceklerdir diye umuyorum.
Öyküyü
sevdim, oyunculardan gözümü rahatsız eden olmadı; bu bölüm tutuk kalanların da
zamanla açılacağını ve hikâye derinleştikçe çok daha etkili sahnelerle
karşılaşacağımı düşünüyorum.
Diğer
dizilerin yeni bölüm yayınlamaması şansını iyi kullanıp reyting pastasından iyi
bir yer kapar diye umuyorum. Bu Şehir
Arkandan Gelecek’in asıl yarışı bence haftaya başlayacak.
Bütün
ekibe yaşattıkları keyifli anlar için “Emeğinize sağlık!” diyorum. Şansı bol
olsun…