Mutluluk
"Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır." der Harper Lee. Vicdan, insan ruhunu en derinden etkisi altına alabilen bir duygudur. Aslında Defne tüm sırrı açıklarken, sırtındaki bütün yüklerden kurtulmuş ve aşkına bunları yaşattığı için çok yıkılmış ve sırf üzüntüsünden, özleminden yıpranmış, kuş gibi kalmıştı. Ama Defne'nin vicdanı çok rahatlamıştı. Yalanı bitmişti. 
 
Peki, Ömer'in durumu neydi? Sadece aşkı değil, tüm sevdikleri de ihanet etmişti. Ömer yaşadıklarından, inandıklarından kopmaya çalışırken, aslında tek uzaklaşmak istediği, geride bıraktığı- ayrıldığı Defne'si ve doğru karar verip vermediğini  sorgulayan, içini kemiren vicdanıydı. "Bir insanı, meseleyi onun yönünden düşünmeye alışmadıkça anlaman imkânsızdır."  demiş yine Harper Lee. Ömer bir yılını Defne'yi ve sevdiklerini anlayabilmeye alışmaya çalışarak geçirmiş, çabalamıştı. Ömer düştüğü karanlık boşlukta hayal kırıklıklarıyla cebelleşirken, bu dönemde kendisinin de  istemediği olaylara dâhil olmuştu belki. Bilinçaltının yarattığı kâbuslar da olabilirdi bunlar. Kendini deli gibi sürdüğü bir arabanın içinde karmakarışık bir adam olarak bulması da yaşadığı paniği açıklamaya yetmez miydi?
 
Defne'nin aldığı hediyedeki minik bir Leprechaun figürü, Ömer'in bilinçaltına, birkaç dakikalığına da olsa bir rüyasını ya da başından geçen bir kaçış hikâyesini hatırlattı diye düşünüyorum. Florida'da okul yıllarında İrlandalı bir arkadaşımın anahtarlığı Leprechaun'dı. Benim "Ne tatlılar, yeşil yeşil!" diye yaptığım bir yorum üzerine, Leprachaun'larla ilgili bana verdiği cevabını hiç unutmadım. "Şirin göründüklerine bakma, insanların inançları, ümitleri ve sevdikleriyle oyun oynamaya bayılırlar. Gözlerini ayırırsan üstlerinden, bütün sevdiklerini de alıp, kaybolabilirler. Eğer şanslıysan, dört yapraklı yoncayı bulduğun an sevdiklerine kavuşma  şansın olur." demişti. "Bunun üzerine neden anahtarlığın bu o zaman?" dediğimde, "Hayatımda değerli olanları hiç kaybetmemem gerektiğini hatırlattığı için." demişti. Tabii kim derdi ki yıllar sonra yorumunu yaptığım bir dizinin içinde, artık pek de şirin görünümlü olmayan bir pericik karşıma çıkacak, ben de bu yorumu yapacağım diye. Bu arada cin değiller, periler âlemine aitler. Bana göre bu figür Ömer'e zamanında kaybettiklerinin, kalbinde yarattığı boşluğun acısını hatırlattı. Ömer dört yapraklı yoncayı buldu. İkinci şansı da tabii ki Defne'si oldu.
 
F.Von Schiller boşuna dememiş; "Affetmek ve unutmak, iyi insanların intikamıdır."  Çok da doğru söylemiş. Affetmek; yeniden başlayabilmektir. Kaybettiğin umut kırıntılarını tekrar bulabilmek, sevdiklerinle huzurlu nefesler alabilmektir. Kâbuslarından arınabilmek, tekrar gülebilmek, hayal kurabilmektir. Ruhun ferahlamasıdır. En başta kişinin kendine yaptığı en büyük iyiliktir, affetmek. Geçmişte takılı kalmamayı seçmektir. Seven kalp hep affetmeyi seçer. Affetmek, mutlu olmayı seçiştir. 
 
Mutluluk; sevdiklerinle çevrili bir dünyada yaşamaktır. Ömer'in Defne'sini görmeden başlayamadığı bir sabah günaydınıdır, mutluluk. Defne'nin Ömer'ine kavuşmak için attığı deparların, kondurduğu öpücüklerin adıdır, mutluluk. Mutluluk, birbirine inanmaktır. İçini kıpırdatan, gününü, geceni aydınlatan duygudur. Hep artması istenilen bir büyük sahipleniştir. Ömer ve Defne'nin sıcacık aşklarındaki ayrıntıların içinde gizlidir mutluluk. Ağzı kulaklarına varan, kıkırdaşan, dokunmalara, sarılmalara doyamayan, koklarken öpebilen DefÖm'ün tanımıdır, mutluluk. Mutluluk ise anlayıştır.
 
Anlayış, saygıdır. Karşındakinin kararlarına duyulan güvenden dolayı sonuna kadar onu destekleyebilmektir. Defne'nin Ömer'ine dediği gibi, "Sen ne karar verirsen doğrudur, aşkım." diyen kadının kalbinde saklıdır güven ve inanış. Ona koşulsuzca uyum sağlayan adamın yüz ifadesinde, ses tonundadır anlayış. Beraber hareket etme halidir, anlamak.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER