Adını koyamadığımız bir trajedi var
Çektiğimiz bu acılardan zevk alıyoruz.
Bu dizi neden bu kadar uzun ya? Gerçekten. Bitemedi bir türlü.

Merhaba Karayel’ci. Keyifler nasıl bilmiyorum ama işler az biraz karıştı, tetikte olmak lazım.

Efendim, öncelikle Çınar’a biçtiğiniz karakter ömrü en başından beri bu kadar mıydı merak ediyorum. Zira adamı apar topar ameliyat masasında bırakmışız gibi geldi bana. Daha Ayşegül’ü Poyraz’la basacaktı müştemilatta, bunlar orda burda öpüşürken karşılarına çıkacaktı, Ayşegül’ü evden kovacaktı. Ben heyecanla bekliyordum şahsen.

Geçmişinde takılı kaldığı bir hata yüzünden kendisini cezalandırmaya çalışması anlaşılabilir; ama amacı öncelikle İsa’yı kurtarmak mıydı yoksa ölüme giderken bir de çocuğun hayatını kurtarayım mı dedi, kestiremiyorum. Karakterlerin derinleşerek büyümesini seviyorum. Çınar’ın da Ayşegül’ün dahi haberinin olmadığı travmasını öğrenmiş olmamız bu yönde atılmış güzel bir adımdı. Bu derneklerin, çocuklarla ilgilenmelerin filan altında yatan asıl nedeni gördük. Ben, ameliyata giremeyeceğini öğrendiğinde Çınar’ı yeni ve büyük bir depresyonun beklediğini düşünmüştüm. Ayşegül bu umulmadık gelişme karşısında kocasının yanında olmak isteyecek, Poyraz’a ah ben şimdi ayrılamam lafları sunacak falan... Neyse ki girilmedi o tarz bir klişeye.

Bu çocuğun yiyecek-içeceklerle olan ilişkisi beni endişelendiriyor.

Neyse. Çınar gerçekten öldü mü? Bu yeni hikayede Ayşegül-Poyraz ilişkisinin önündeki engeli istihbaratla mı sınırladık öyleyse? E ama Ayşegül evden ayrılmaz mı böyle bir durumda? Hani kalmak istese bile buzlar kraliçesi Nevra Hanım oğlunun başına gelenlerden Ayşegül’ü sorumlu tutup yüzünü bile görmek istemiyorum Ayşegülcüm demez mi kıza? Ayşegül evden ayrılırsa –ki Poyraz orada şimdi, bilemedim- hikaye tıkanmaz mı bir bakıma? Neticede aileyle bir bağı kalmadığı için örgütün odağından çıkabilir. Gerçi savcı mevzusunun nereye bağlanacağı da önemli. Ayşegül bunca olana rağmen dere davasını kapatmazsa işler çok da değişmeyebilir. Ben Çınar’ın kendini feda edecek kadar zayıf bir adam olmasına üzüldüm şahsen. Yoksa bu saf ayakları zaten başından beri rahatsız ediciydi.

Çınar Sayguner ve ailesinin aşırı acıklı hikayesi.

Öncelikle samimi değil. Yıllar önce öldürdüğün çocuğun vicdan azabını hâlâ çekiyorsan edebinle çekmeye devam edersin. Cezanı çekmek istiyorsan da yıllar sonra annenin karşısına geçip “Ama ben hapse girmek istiyordum, sen izin vermedin. İyi bir adam olacaktım ben!!1!” diye diklenmezsin. Madem bu kadar meraklıydın adalete, hatanın bedelini ödemeye filan, zamanında neden gidip çekmedin cezanı diye sorarlar adama. Annemin yaptıkları tatlı geldi, hiç de pişman değilim, benim cesaret edemeyeceğimi yaptı diyemediğin için yükseklerden atıyorsun. Bunlar hep şov kokan hareketler Çınarcım, kusura bakma. Öyle cüzdandan vicdandan bahsetmek kolay çünkü. Düşündüğün kadar karakterli bir adam olsaydın bugün seni annenin dizinin dibinde, aile şirketinin başına geçmeye çalışırken görmezdik. Yıllar önce anneni karşına alıp restini çekmiş olurdun.

Nevra Hanım’ın oğlunu düşünüyor olmasıyla ilgili bir derdim yok. Kadın en azından neyi savunduğunun farkında. Kendisiyle çelişmiyor, Çınar gibi oraya farklı buraya farklı oynamıyor. Ayrıca her anne öyle bir durumda çocuğunu düşünür. Nevra Hanım’ın aşırı tepkileri olayı anormalize etmiş olsa da argümanı hepten yanlış değil bence. Sadece, organ bağışı öyle “Hallederiz yaa”lar ile geçiştirilecek bir konu değil sayın senaristler, belirtmek istiyorum. Bahsettiğiniz süreç üç günde üstesinden gelinecek bir süreç değil, Türkiye’de donör bulmak zaten hiç kolay değil. Hassas konulara dokunurken daha ince eleyip sık dokurdunuz eskiden. Biraz daha duyarlılık bekliyorum sizden. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER