Pelin, yaşadığı acıyla tek başına mücadele ederken en büyük tepkiyi de anne ve babasına gösterdi. Süheyla’yı zehir gibi sözleriyle yerle bir etti, yetmedi; Rıza Bey’i de can evinden vurdu. Çok ağırdı her ikisine de söyledikleri. ( Süheyla’yı günahım kadar sevmediğimden onun zayıf tarafına vurması hiiiiçççç umrumda olmadı aslında) Hiçbir anne, baba evladının kötülüğünü istemez kabul ama ben anne, baba da olsa bir başkasının yaşamına bu kadar müdahaleyi sindiremiyorum içime. Pelin’in asıl tepkisi de bunaydı. “Senin iyiliğin için…” diye başlayan her cümlede ben sözün muhatabına saygı duyulmadığını hissederim. Geleneksel aile yapımızda maalesef çok yaygın ve bu yüzden de normal görülen bu tavrın aslında ne denli bağımlılık yaratıcı, birey olmayı engelleyici bir tavır olduğu da gösterilmeliydi ve Pelin’in tepkisi buna yardımcı oldu, diye düşünüyorum. Sevgiden de olsa bir başkası yerine karar vermeye kalkışmak onu hiçe saymak ve saygı duymamaktır, aslında. Yine de Pelin’in “Sizinle çok mutsuzum!” cümlesini babasına değil anne ve babasına sarf etmesini dilerdim. Haaa, unutmadan bu konuşmanın bir versiyonunu da Sinan, en kısa zamanda annesine yapar inşallah! Çünkü Meliha’ya birinin haddini bildirme vakti geldi de geçti bile.

Bütün hayalleri Rüzgâr aldı, götürdü.
Rüzgâr’ın Pelin – Sinan ayrılığını kullanıp Sinan’a yakınlaşmaya çalışacağı belliydi. Bunun için bir yandan Sinan’ın yanında yer alırken bir yandan da geçmişi kullanması doğruydu. Bölüm boyunca Sinan’la geçmişinin somut kanıtları olan fotoğrafları elinden düşürmemesi, aslında Sinan’la tek bağının onlar olduğunu gösteriyordu. Teknik olarak buraya vurgu yapılmasını ( izlerken sinir krizi de geçirsem ) çok doğru buldum. Rüzgâr geldiğinden beri ilk kez Sinan’la Pelin engeli olmadan yakınlaşmayı başardı ve bu yüzden onun Pelin’le barışmasına da sessiz kalmayacağı belliydi.
Gelelim en can alıcı noktaya: Ruh sağlığı ciddi anlamda bozuk olan bir kadın Pelin ve Sinan’ın barışmalarını da bir tür tetikleyici olarak görür ve saldırıya geçer. Açıkçası ben Leyla Lydia Tuğutlu’nun korkuyu çok başarılı yansıttığı o sahnede Rüzgâr’dan bir fiziksel saldırı bekledim, neyse ki sadece itip kakmakla atlatıldı ama Rüzgâr daha fazla dayanamayıp ağzındaki baklayı çıkardı.
Biz, Pelin’i kaçırtanın Rüzgâr değil, Ceyda olduğunu bir ara sahneyle görürken Sinan da Rüzgâr’ın konuşmasını işitti. Yani ne zamandır beklediğimiz Rüzgâr’ın gerçek yüzü açığa çıkmış olabilir. Olabilir diyorum çünkü o son sahneyi dönüp dönüp izledim orada bir sorun var: Final sahnesinde Sinan’ın kime baktığı net anlaşılmıyor. Bakış, çok şaşkın ve öfkeli ama Rüzgâr’a mı Pelin’e mi yönelik belli değil. Büyük olasılıkla görüntü yönetmeni gerilimi artırmak için sahneyi öyle kullandı ama eğer bakışlar Rüzgâr’a yönelik değilse ve Pelin’e Rüzgâr’ın üstüne gittiği için sinirlenen bir Sinan göreceksek “Pes artık!” diyeceğim. Hedef Rüzgâr’sa o zaman da sahnede bir teknik sorun var, söylemedi demeyin.
Pelin’i kaçıranın Ceyda olması ağzımı bir karış açık bıraktı, kabul ama ben bunun altında Rüzgâr’ı temize çıkarma ve “Hasta ama napalım, yazıııkkkk!” tavrı seziyorum ki hiç hoşuma gitmiyor. Baştan beri bu çizgide götürülse itiraz etmezdim ama sonradan, bir anda belirti veren hiçbir tanıma uymayan hastalığını öyküye asla monte olmayan bir yama gibi görüyorum. Baştan belirteyim de yanlışlık olmasın. Rüzgâr’a acımaya hiiiiççççç niyetim yok! Rüzgâr tiplemesi, çok büyük bir senaryo hatasıydı. Düzeltilmeye çalışıldıkça daha da sırıtan bir hata… Bence toparlanmasının tek çözümü de kendisini dönüşü olmayacak bir şekilde bir hastaneye yatırmaktan geçiyor.
Son olarak Furkan Andıç’a değinmek istiyorum. Açıkçası bu bölüm, onun en iyi performansını izledim. Özellikle restorandaki öfke sahnesinde, mutfaktaki her şeyi devirip çıkarken çok başarılı buldum. Bölüm boyunca da Bülent’le ve Pelin’le sahnelerinde tepkileri çok doğru geçirmeyi bildi. Ben onun negatif duyguları verişini daha çok beğeniyorum. İnat gibi, öfke gibi, hırs gibi duygularda daha net ve temiz bir oyunculuk çıkarıyor. Duygusal sahneler için biraz daha detaycı yaklaşması gerektiğine inanıyorum.
Bir haftalık moladan sonra, “ Son sahnede Sinan’ın tepkisi kime?” sorumun cevabını alabileceğim, sanırım. Tek duam, artık şu Rüzgâr krizinin de sonuna gelmiş olalım…
* Başlık Can Bonamo’nun A RH ve PÜRTELAŞ şiirinden alınmıştır.
** Sensizlik benim şiirim ifadesi Cahit Zarifoğlu’nun dizelerinden alınmıştır.