Tam da bu noktada beni rahatsız eden bir diğer noktaya da değinmek gerek. Bölüm boyunca “dürüstlük” ve “yalan” kavramlarının üstüne vurgu yapıldı. Sinan, “Yalanın rengi yoktur!” diyerek son noktayı da koydu. Oysa Sinan dışında hepimiz biliyoruz ki Pelin ve Bülent’in söylediği bir yalan var: Ceyda’nın ısrarla açığa çıkması için uğraştığı borcun kapanması meselesi… Nitekim Rüzgâr’ın en masumane (!) tavrıyla yumurtlaması sayesinde Pelin’in büroyu sattığını da öğrendi Sinan. Yani çok az kaldı, borcu kapayanın Pelin olduğunu öğrenecek ve anlaşılan kıyamet de o zaman kopacak. İşte beni rahatsız eden ve kaygılandıran da bu… Ne olacak peki? Sinan, kıyametleri koparacak, Pelin’e güveni sarsılacak onu yalancılıkla suçlayacak vs… yaniiiiiiiii Pelin kızımız yine Sinan’dan özürler dilemek, kendisini bağışlaması için yalvarmak durumunda kalacak. Özetle haklıyken haksız durumda bulacağız Pelin’i.
Pelin’e Rüzgâr konusunda güvenmeyen, yaptıklarını basit bir kıskançlık olarak gören Sinan, masum ama hiç günahı olmadığı hâlde Sinan’ın borcunu kapamak için Bülent’in itelemesiyle yalan söyleyen Pelin, suçlu… Olduuuuu… Kimse kusura bakmasın, iş bu noktaya dökülürse ben gerçekten fena kızacağım. Yalandan dolandan hiç hoşlanmam kabul ama unutmayalım ki Pelin de hiç hoşlanmıyor, dobra ve dürüst bir kadın o! Rüzgâr’la bir olup evcilik oyunu oynayan Sinan, etrafta olup bitenlere bir türlü aymayan da Sinan … Veeee peşinden koşulacak olan da yine Sinan… Olmadı, beğenmedim, hayııııırrrrr!..

Yok valla, binmem o bisiklete! Sen, ben Rüzgâr… Taşımaz üçümüzü…
Meliha, geçen bölüm kardeşinin yanına Eskişehir’e gitmişti keşke orada kalıp çiğ börekleri götürmeye devam etseydi. Bir geldi, pir geldi… Yememiş, içmemiş; oğlunun bir türlü göremediği mürüvvetini görmeye koşup gelmiş kadın! Hayır, bu ne azim, bu ne inattır kardeşim? İşi imam nikâhına kadar da vardırdı. Sen ki Ceyda’dan ağzının payını almışsın, sen ki “Çocuklarımın hayatına karşımam bir daha.” diye tövbeler etmişsin, niye coştun hatun? Hele o Rüzgâr’a “Kuğu boyunlu meleğim.” demiyor mu, şeytan diyor al bastır suya, arasın dursun orda kuğu mu olur, ördek mi olur, börtü böcek mi olur Allah ne verdiyse…
Gerine gerine “Oğlum, benim sözümden çıkmaz!” dediğinde ıslak terlikle ağzına vurasım vardı da “Sinan halleder, değmez Sinem!” deyip tuttum kendimi.
Gerçi bu sahte evlilik işi çözüldü çözülecek orası belli oldu da Meliha, bunu nasıl kaldırır, Rüzgâr bunu nasıl kullanır; oraya henüz cevabım yok.
Benim tahminim sadece evcilik oyununun değil Pelin’in Sinan’a söylediği yalanın da ortaya çıkmak üzere olduğu yönünde…
Rüzgâr’ın Pelin’i kaçırttığı ise bir süre daha örtülü kalacak gibi. Dileğim de bu yönde… Pelin ve Sinan yalan konusu yüzünden ciddi bir sorun yaşayacaklar o belli. En azından bundan sonra öğrenilse de bari Sinan’ın Pelin’e güvenmediği için , “Bana nasıl yalan söylersin?” diye çemkireceği için pişman oluşunu izlesek, diyorum.
Geçen hafta, olayların belli bir mantık düzenine oturduğunu ve ani bir hız kazandığını söylemiştim. Bu bölüm de duygularım aynı… Sinan’a ve Meliha’ya kızsam da olay örgüsü doğru işliyor. Başak ve Bülent öyküsüyle izleyiciye yer yer soluk aldırılıyor ve bir taraftan da hikâye ilerletiliyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım, gerçekten eli yüzü düzgün bir bölüm izledim bu hafta da umarım yine temposu yüksek, soruların cevaplandığı güzel bir bölüm bizi bekliyordur.