Ne demiş atalarımız “Perşembenin gelişi çarşambadan
bellidir.” O Esra zillisinin pavyonda Yaren’in posterini gördüğü anda
Nevizadelerin başına bir çorap öreceği belliydi. Tabi eline fırsat geçmiş durur mu?
Bu bölüm Ceyhun dâhil herkes Esra’ya
yükseldi. Şehriban haklı, o kızın gözü göz değil. O halde hep beraber: Başta
Yaren olmak üzere Nevizadelere uzanan eller kırılsın!
Nevizadeler
Belgeseli
Hatırlarsanız, Nevizadeler, Sevilay’ı bir güzel
paketleyip, 200 bini de kasalarına atmışlardı. Ama kasada hala Ali Rıza kaptanı
kurtaracak para yok. Ne yapıp edip paranın toplanması lazım. Lazım da; mahallenin
aksiyonu macerası hiç bitmiyor ki. Şöyle resimli bir şekilde anlatayım:
Yeryüzünün en “denişik” sokağı
olan “Alın Teri” sokakta gün geçmiyor ki bir tuhaflık yaşanmasın. Bu sefer ekibimiz
Nevizadeleri doğal ortamında incelemek için çalışmalarına başlıyor. Kanat
çırptıkları her tezgâhta birbirleriyle daha da kaynaşan Nevizadeleri yerinde
incelemek üzere Dülger hocayı gönderiyoruz.
Hâlbuki o sabah ne kadar güzel başlamıştı. Keyifli bir kahvaltı, tatlı tatlı
sohbetler, Ceyhunsuz bir ortam. İşgüzar muhtar, Dulkadir Ereksiz, Nevizadelerin
belgeselini yapmak isteyen televizyoncularla anlaşana kadar. Emrivakiydi evet ama
Nevizadelerin dikkat çekmemesi için de el mecburdu. Keşke Kennedy dosyası gibi
ileri bir tarihe kadar kapatabilselerdi. Neyse, oyalanmadan harekete geçme
zamanı geldi. İlk önce küçüklük fotoğrafları toparlandı. Hepimizin geçmişinde
onu üzen, acıtan, taşırken zorladığımız anılar olmuştur. Ne var ki bu akşam kendi
acılarımıza üzülemediğimiz için midir nedir Nevizadelere üzüldük. Karlos ve
Ferdi “evi” olan o bavul… Derya ve Yaren’in resimlere bakarken sohbetleri…
Derya dışındakileri henüz uzun uzun dinleme fırsatı bulamadık ama Yaren’in gözlerinden
dökülen inciler… Çok duygusala bağlamadan devam ediyorum.
Yanmış damarlarımızın kokusu
oralara kadar geldi mi?
Resimler toparlandı. Bahadır
ve Tuncer de Dülger Hoca’nın ders verdiği okula öğrenci kılığıyla girip hem Gazanfer
Nevizade’ye ait olan resimleri hem de hocanın anahtarlarını odadan aldılar. Resimler
ve anahtar cepte. Sıra geldi bilgi kısmına. Aynı günün akşamına televizyoncular
ve Dülger Hoca’nın Nevizadeler ziyareti
gerçekleşti. Bahadır ve Tuncer, Dülger Hoca’nın evinde, Nevizadeler kendi evlerinde “Hababam
Sınıfı Liseler Arası Bilgi Yarışması” taktiği ile kazasız belasız hallettiler. Gazanfer
Nevizade’nin atının isminden uğraştığı spora kadar tüm soruları tamamdı.
Aferin, hepsi doğru, oturun çocuklar, 10! Ama erken anons işte, tam mutlu son ile bitecek derken Tuncer
aclanmasaydı, sucuklarla beraber Nevizade arşivini de yakmasaydı iyiydi.
Nicola Tesla'nın askerleriyiz!
Beterin beteri var. Gün
boyu Esra da Yaren posteri ile ilgili iz üstündeydi ve son dakika golünü attı.
Tam Dülger Hoca evden ayrılırken, Esra elinde Yaren’in posteri ile Nevizadelere
hesap sordu. “İstanbul’un Köklü Aileleri”nden biri olan Nevizadelerden birisinin
resmi pavyonda ne arıyormuş? Hahayt! Nevizadeler yer mi? Kimleri kimleri
paketledi bu karşından duran insanlar, senin haberin var mı Esra? Tabi Kandemir
hemen şeklini koydu: "Nevizade Musiki Geceleri" Plan basitti. Gazanfer Nevizade’nin sevdiği ve her sene anısına yapılan
musiki geceleri yapılacak ve Yaren hem sahneye çıkacak hem de Esra’ya kapak
olacaktı. Ufak bir şey daha var, Esra’nın fırtınasından unutuldu: Karlos
televizyonculardan kasetleri uçuracaktı. Neyse ki musiki gecesine televizyoncular da
davet edildi. Kaset işi ertesi akşama kaldı.
Nevizadelerin evi kameralarla
doluyken Hayati’nin eli armut mu toplayacak sanıyorsunuz. Tabi ki hayır. Hayati,
Gazanfer Nevizade’nin altınlarını ortaya çıkarıp “mağdurfakir” halinden
kurtulmak için açlık grevine girdi.
#Direnhayati
Bir vazgeçilmez olarak: Manitacılık
Bu bölüm Maşuka yine değişik
işler peşindeydi. Ne yaptı etti, Ceyhun’u zehirledi: Ceyhun, tek başına eve
çıkmak için arayışa girdi. Maşuka’nın asıl niyeti belli. Kandemir ile baş başa
kalmacılık, kanepecilik vs. O kendi gönül işlerinin peşinde. Yaren ve Karlos
full sarj zaten, diyecek lafım yok, önlerinde saygı ile eğiliyorum. Manitacılık
gurularım benim. Uzun zaman sonra muhtar da Şehriban’a inceden inceden yürüdü. Ona
da eyvallah. Fakat ufacık, minnacık, küçücük tek bir sorun vardı. Ceyhun,
Maşuka’nın bulduğu ve tek başına çıkacağı evi Derya’ya gösterdi ve Derya bunu
Ferdi’ye söylemedi. (Sessizlik.) Oysaki tam da kanepenin kerametini görecektik.
Ne güzel tatlı tatlı konuşuyorlar,
FerDer’cilerin gönüllerini adeta fethediyorlardı. Anladık, Ferdi sinirlenince
de çok tatlı oluyor ama bu sefer kıyameti kopartacak. Sabırsızlıkla beklemiyoruz.
Yaren, onuruyla gururuyla sahnede!
Nevizadecilik bir takım oyunu.
Tek başınıza ne kadar yetenekli olursanız olun yanınızda sizin asistinizi gole
çevirecek takım arkadaşlarınız yoksa yeteneğinizin de bir anlamı yok. Kaldı ki
söz konusu Yaren ise gerisi teferruattır. Pavyon kapatıldı, davetiyeler
dağıtıldı. Nevizadeler Yaren’i, Esra’nın pençelerinden kurtarmak için o gece
tam kadro sahneydi. Yaren, şarkısıyla, türküyse Esra’yı bir güzel dövdü. Gurur
duyduk!
Ferdi ve Derya da
televizyoncuların çantalarından belgesel kasetlerini yok etti. Her şey yolunda
gözüküyordu.
Koro şefimiz Kandemir Nevizade eşliğinde rast makamındaki “Bağdat Yolu” eserini Yaren Nevizade’nin güzel sesinden
dinliyoruz, efendim.
Malatyalıisback
Ekranlarını yeni açanlar için maçın skorunu
hatırlatalım: Nevizadeler 1 Malatyalı 0. Size kısaca Nevizadelerin, deplasmanda
Malatyalı’ya , 90’dan çaktığı gölü ve o güzel gölün atağından bahsedeyim:
Mahlası Malatyalı olan Cevher Kuru, Yaren’e kafayı pavyon günlerinden takmıştı.
Yaren, “Nevizade” olunca izini kaybettirmişti. Ta ki 27 milyon kere bizi yakan
“Yanarım” şarkısını Karlos ile beraber sahnede söylediği geceye kadar.
Malatyalı, Yaren’i bir şekilde takip ettirmiş ve izini bulmuştu. Ardından zorla
Paris’e götürmek istemişti. Üstelik tehditle. Yaren de Karlos’a bir şey olmasın
diye tam Malatyalı ile yola çıkarken planlar değişti. Nevizadeler, “Baldız
Balları, Kaldır Kolları” tezgâhında Cevher Kuru’yu bir güzel paketleyip Paris’e
değil Metris’e gönderdiler. Ama Malatyalı için topun tamamı çizgiyi geçmemişti.
Aklı hala Yaren’deydi. Malatyalı,
hapishanedeyken de rahat durmadı. Adamı Hoyrat’a gerekli bilgileri verdi
ve pavyona gönderdi. Hedefi Karlos’u alnının ortasından vurmak! Tam “Nevizade
Musiki Gecesi” tezgâhı bitti derken beline silah takınca adam olunduğunu
zanneden Hoyrat, Karlos’u tuvalette tek başına yakaladı. “Komedi tayming işi.” klişesine ben de bir klişe ile cevap vermek istiyorum: “Bir sahnede silah
göründüyse o silah mutlaka patlar.”
İthaf,
teşekkür, son.
Yaren, parçasını ekmeği için pavyonda şarkı söyleyen
tüm kadınlara armağan etti. Ben de, naçizane, sokaktaki çocuklar için
ellerinden geleni yapan tüm sevgi dolu kalplere armağan etmek istiyorum. Bir
şeylere farkındalık yaratmak için baştan aşağı soğuk su dökmek yerine gözümüzün
içine soka soka surlarda/sokaklarda kalan çocukların evlerini elliyle yapan
Nevizadeleri çok seviyoruz!
Kulağım yanılmadıysa yeni melodiler de duydum. Fırsattan
istifade Atakan Ilgazdağ’a ağzımıza yapışan melodileri içinde teşekkür
ediyorum.
Bu haftada Yılmaz Gruda’nın
konuk oyunculuğuyla ağızda adeta lokum gibi dağılan bir bölüm izledik. Tüm
ekibin ellerine kollarına sağlık. O son sahnedeki silahın patlamayacağını umarak yorum yazımı sonlandırıyorum.