House of Cards’ın daha önce görülmemiş siyasi çekişmelere sahne olan dördüncü sezonu tam gaz sona yaklaşıyor. Onuncu bölüm itibariyle artık riskler de ödünler de çok daha büyük. Öyle ki bu bölümde resmen hüngür hüngür ağladım. Claire akıl almaz, yüreğe sığmaz, yıkıcı bir şey yaptı ve hastalığı artık çok ilerleyen annesi Elizabeth Hale’yi uyuttu. Araları ne kadar kötü olsa da bir evlat için en acıklı şeylerden biri sanırım böyle bir şey yapmak zorunda kalmak. Herhalde dört sezon ve bunca bölümdür ilk defa bu kadar cesaret gerektiren bir olay yaşadık.
Uzun zamandır bir dizide izlediğim en acıklı sahneydi...
Aslında bu olayın üzerine bölümdeki siyasi olaylarla ilgili bir şeyler yazmak biraz değersiz geliyor ama elimden geleni yapacağım. Ayrıca yılışık yazar Thomas Yates’e de değinmeden geçmek olmaz! Elizabeth hanım çok elim bir şekilde öldü diye gerçekleri söylemeyecek değiliz. Dünyanın neresine giderseniz gidin, kime sorarsanız sorun; Frank mı daha samimi, sempatik yoksa Thomas Yates mi diye. Yüz kişiden doksan dokuzu Frank’ı seçer, bir kişi de Heather Dunbar olur zaten. İçten pazarlıklı çıkarcı Yates fal bakıyor, güldürüyor ayağına Claire’nin annesini nasıl da tavladı yahu. Neymiş, Yates Claire için çok uygunmuş. Adamın hayatta arkadaşından çaldığı bir kitap dışında hiçbir başarısı yok yahu, koskoca Först Leydi’ye nasıl uygun olabilir? Hele de Frank gibi gözlerinden dudaklarından karizma akan bir adam varken? “Kadınlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanır” klişesine hiçbir zaman inanmadım; dolayısıyla bu sahneyi kınıyorum. Frank elbette daha uygun biri ama işte yaşanmışlıkların bedeli bu denli ağır olabiliyor.
Pis şarlatan. İğrenç herif.
Öte yandan Elizabeth’in giderayak kızına bir kıyak yapmak istemesi de çok buruk bir tat bıraktı ağzımda. Sezon başındaki çekişmelerinden sonra Elizabeth herhalde kefenin cebi olmadığını anlamış olacak ki, “sana canım feda” sözünü gerçeğe dönüştürdü. Ayrıca insanların duygusal zayıflıklarını suistimal etmeyi çok iyi beceren Yates’in Claire ile beraber olması… başımıza taş yağacak. Bir de geri döndüğünde Frank çıkıp “iyi ki yanındaydın,” demez mi? Tabii canım, çok iyi oldu. Rezil, tıynetsiz, kifayetsiz Yates.
Yazı devam ediyor...