Vurur yüze ifadesi, yolarım seni bi’tanesi
Geçen bölüme göre ritmi daha sakin bir bölüm izledik. Bölüm boyunca klip boyutunda iki şarkı, bir rüya ve birkaç flashback girince bilhassa dizinin ilk yarısı oldukça düşük tempolu ve total izleyicisine el sallar nitelikteydi. İkinci yarı özellikle Simay ve Hakan’ın kavgalarıyla ivme kazanıp bölüm sonunda tam anlamıyla atağa kalktı. Üst üste gelen Necip’in tutuklanışı, Rüzgâr’ın gelişi ve Ceyda’nın hamlesi gelecek bölümün çok daha hareketli olacağının sinyalini verdi.

Pelin’in iç konuşmalarına diyecek sözüm yok, çok yerli yerinde ve komedi dozu iyi ayarlanmış repliklerdi ancak Pelin ve Sinan’ın karşılıklı iç seslerle konuştukları bölüm, bana uzun ve monoton geldi. Bu noktada keşke iç konuşmaların çoğu yok edilseydi ve o sahne oyuncuların mimiklerine dayandırılsaydı, diyorum. Dizi, tıpkı sinema gibi görsel bir alan… Dolayısıyla da diyaloglardan tasarruf edilmesi gerektiğine inanıyorum. Komedi unsurunun kısa, çarpıcı repliklerle verilmesine itirazım yok ama romantik sahnelerin az konuşmayla daha çarpıcı olacağını, özellikle bu tarz vurucu sahnelerin söze değil görüntüye dayandırılmasının çok daha şık bir işin çıkmasını sağlayacağını düşünüyorum. Üstelik bu tavır komedi- romantizm zıtlığını da vurgulayacaktır
 
 
He, bi’ düşür beni de ben, sana prenses (!) nasıl oluyo, göstereyim!
 
Bölümde takıldığım bir diğer yer de Pelin& Sinan dansıydı. Sinan’ın “Portakal Çiçeği” şiirini okurken dizeyi unutması ve Pelin’in şiiri tamamlaması çok hoş bir detaydı amaaaaa Pelin’in şiiri okuduğunu anlayan Sinan’ın tam da o anda beden dilinde bir değişim aradı gözlerim. Pelin’in elini tutuşu değişse bile yeterdi, avcunun içine hapsettiği o eli hafifçe sıksa Pelin’i bir küçük hareketle kendine çekse ya da Pelin, hafif bir duruş değişikliğine gitse sahnenin havasına muhteşem bir romantizm eklenecekti. Haaa, bir de o anda bir yakın plan göz göze gelme sahnesi konsa kaymaklı ekmek kadayıfı olacaktı.
 
Son sahne için konuşmazsam olmaz, elbette. Ah be, güzel senaristlerim, ah be sevgili yapımcım!.. Ne gerek vardı ki o berbat klişeye? En az iki dizide daha izlemedik mi biz bu sezon, erkeğin gömleğini giyip kapı açan kötü kadın sahnesini? Üstüne üstlük Ceyda’nın dümen ve dolapları her bölüm kendisiyle yarışırcasına artarken kapının önüne onu Sinan’ın gömleğiyle çıkarmak ve bunu görüp dağılan Pelin görüntüsüyle final yapmak niye?
 

Bak kızım, bi’ çek git! Dikiyon o mavilerini üstüme, karmam alt üst oluyo…
 
Ben yine de kadınların her türlü numarasını bilen uyanık Pelin’in hele de Sinan’ın Ceyda konusundaki fikrini birinci ağızdan açık açık öğrendikten sonra, kapı önündeki gömlekli Ceyda şirretliğini yiyeceğini ummuyorum. Zaten o tablo karşısında darmadağın olup koşarcasına kaçan ve Sinan’ı asla dinlemeyen bir Pelin, şu ana kadar yaratılan kimlikle de örtüşmeyecektir diye düşünüyorum.

Bu arada kapı zilini duymayan, sarhoş Ceyda ayılıp yatak odasındaki gömleği giyip kapıya çıkana kadar duruma aymayan ve mışıl mışıl uyumakta olan Sinan’a da bir çift sözüm var:
“Alooooo! Ölü toprağı mı serptiler oğlum üstüne? Bi’ davran, bir kıpırdan; tut kolundan şu Ceyda’nın bir savur dışarı!”
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER