“Akıl, kalk gidelim; yürek kır bacağını otur, der”
Okaliptüs yemiş koala gibiyim, bir rehavet, bir rehavet…
Akıllı uslu bölüm değerlendirmesi yapacak – tım; biraz ahkâm kesecek, biraz tahmin yürütecek – tim. Eğer o son sahne yaşanmasaydı… Ya gerçekten mi?.. Hakikaten mi?.. Son kararınız mı?.. Emin misiniz, sevgili senaristlerim?... Sinan’ın buruşuk gömleğini alelacele sırtına takmış, yılan Ceyda’yla bizi baş başa bırakmakta kararlı mısınız?.. Hayır, bak eğer eliniz varıp da siz yapamıyorsanız söyleyin anacım, bana: Elime bir kaşık alıp o meymenetsiz gözlerini oyup ben koyuvereyim önünüze… O da olmadı, saçlarını bileğime dolayıp en yakın duvarla yakın temasa geçmesini sağlayayım… Yeter ki hem benim hem izleyen herkesin bir yüreği soğusun…

En iyisi, derin bir nefes alayım ve gözlerimi Başak “style” devirip “neyseeee!” diyerek yoruma geçeyim ben!
Geçen bölümün yüksek ritmi ve sık aralıklarla atılan düğümlerinden sonra bir geçiş bölümü bekliyordum, Meliha’nın Peline’e iz boz çekmesinden ve Ceyda yılanının abartılı aşk itirafından sonra hem Pelin hem de Sinan adına bu bölüm içsel mücadelelerle geçecekti ki öyle de oldu.

Ceyda’yı kırmasın diye evlilik teklifine “Düşüneceğim.” diyen Sinan; karşısında kendi mantığının somut yansıması olarak oturan Bülent, onu silkeleyene kadar durumun vahametini fark edemeyip “Nasıl kriz yönetilemez?”i gösterdi, bize.

Diğer yandan Meliha’nın konuşmasıyla geçmişte yaptığının nelere mal olduğunu bir kez daha gören Pelin de akıl – yürek çarpışması yaşadı durdu, bölüm boyunca hâliyle.
 
Altın Kalp’e biraz daha gün kurusu koysa mıydım?
 
“Ben hayatımda ilk defa âşık olmaktan korkuyorum.” diyen Pelin’in iç ses konuşmalarını çok beğendim. Hele “Dudağının kıyısında oluşan çukurda kıvrılır uyurum ama, ben!” repliğini bir ayrı sevdim ve kendisini bölümün en iyi repliği ilan ettim.

Pelin, vicdanının sesini dinleyip Sinan’dan kaçmaya çabaladıkça “Kaçan, kovalanır.” prensibi gereği Sinan’ın Pelin’e yürüyüş adımları da hızlandı. Son sahnedeki Ceyda atağı da bu yürüyüşü koşma temposuna dönüştürür ve Pelin & Sinan ilişkisi hız kazanır, diye düşünüyorum.

Catering rezaletini araştıran Bülent, I. Şube komiseri edalı soruşturmasıyla Berkay’ı gafil avlayıp olayın maşasının Berkay olduğunu çözdü. Buradan yol alıp Ceyda’yı açığa çıkarması da an meselesi… Bütün bunlar, Ceyda’nın suyunun ısındığının da işaretleri…

Hele bölüm sonunda günümüzde ortaya çıkan Rüzgâr da gelince kare tamamlanır ve biz hep birlikte “yâr saçların lüle lüle, Ceyda sana güle güle…” deriz, umarım.
 

Uzay çağındayız ya, bakışla adam öldürmek de ne oluyor?
 
Geçiş bölümü oluşundan dolayı yan olaylarda da sıçramalar yaşadık. Hırsız damgası yiyen Necip, evi terk edip Pelin’in evine yerleşmeye çalışan Rıza, sırf hır çıkarmak için diş macunu konseptiyle olay yaratan Simay… derken benim biricik ikilim Başak ve Bülent fena hâlde unutulmuştu. Her ne kadar olayların her zaman olduğu gibi merkezinde yer alsalar da o aşkın gelişimini görmek, onlarla vakit geçirmek istiyorum ben. Duyun sesimi ey senaristlerrrr!

Bu arada hazır yeri gelmişken geçmişin Rüzgâr’ını değil ama bugünün Rüzgâr’ını çok beğendim ben. Yeni görünüşü çok daha güzel ve elit geldi bana. Ayrıca beden dili ve genel ifadesiyle de adının aksine sakin ve huzur veren bir his uyandırdı. Umarım gelişi, bize değil Ceyda’ya bela olur. ( Sen konuyu biliyorsun, Allah’ım amin!)
 

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER